Türkiye, müziğimizi en iyi anlayan ülkelerden biri

Her albümünüz parti gibi. Bu sonuncusunun teması nedir?
Farklı dillerde sevdiğimiz arkadaşlarımızla birlikte kaydettiğimiz şarkıların olduğu bir Pink Martini albümü. Sanırım bu albümün ana çıkış noktası mutluluk.

Albümün adı ‘Evet De’ (Je dis oui!). Neye evet diyoruz?
Albümün ismi ‘Souvenir’ filmi için yazdığımız ‘Joli Garçon’ şarkısından geliyor. Film için üç Fransızca şarkı yazmıştık, aynı zamanda albüm çalışmalarımızın başladığı dönem de diyebilirim. ‘Joli Garçon’ filmde de Isabelle Huppert tarafından seslendiriliyor, albümümüzün de çıkış şarkısı.

Aralarında Arapça, Farsça, Ermenice ve Türkçenin de bulunduğu sekiz farklı dilde 15 şarkı var albümde. Şarkılardan birini, ABD’nin önemli insan hakları aktivistlerinden Kathleen Saadat seslendiriyor. Trump dönemine bir tepki mi bu?
Aslında bu politik bir göndermeden ziyade Pink Martini’nin kendi müziği ile ilgili bir seçim ama aynı zamanda bu çeşitlilik bizim dünya görüşümüzü yansıtıyor. Yola çıktığımız günden bu yana daima çokkültürlü, farklı dillerde, dünya çapında bir müzik yapmayı hedeflemiştik. Son albümde enteresan bir şekilde istediğimiz her şey bir araya geldi.

Pink Martini’yi 1994 yılında kurmuştunuz. Bunca yıl sonra dinleyicinizi tanıdığınızı düşünüyor musunuz? Onları nasıl tarif edersiniz?
Pink Martini’nin yeniliğe, farklılığa açık, hoşgörülü ve müziğin birleştirici gücüne inanan sadık bir dinleyici profili var. Müziğimizi sadece dinlemiyorlar, bizimle paylaşıyorlar; dinleyicilerimiz yeri geldiğinde sahnede dans edecek kadar samimi ve sıcak, bu enerji de bizim için çok önemli.
Konserlerinizin kapalı gişe olmasına bakılırsa Akdeniz ülkelerinde çok seviliyorsunuz. Dünyanın bu tarafından insanlar, müziğinizi kendilerine daha yakın hissediyor sanırım.
Aslında kategorilere ayırmak pek bize göre değil ama sanırım seçtiğimiz şarkılar, düzenlemelerimiz Akdeniz coğrafyasında müziğimize güzel bir yer buldu. Bu seçtiğimiz repertuvar ile de ilgili... Amerikalı bir grubuz ama müziğin sınır tanımadığına olan inancımızla Avrupa, Ortadoğu ve bize uzak birçok ülkenin de müziklerine karşı aynı hassasiyetle yaklaşıyoruz. Zaman içerisinde de karşılığını aldığımızı düşünüyorum.

Neredeyse her yıl Türkiye’ye geliyorsunuz. Nedir burada sizi çeken?
Türkiye, arkadaşlarımızı ziyaret ettiğimiz, kendimizi evimizde, aileden biri gibi hissettiğimiz bir yer. Türkiye’deki dinleyicilerimiz ilk yıllarımızdan bu güne daima çok sevildiğimizi hissettirdi. Bir müzisyenin ya da grubun dinleyicisi ile aynı frekansı yakalaması çok değerli bir şey. Türkiye, müziğimizi en iyi anlayan ülkelerden biri.

Nisanda İstanbul konseriniz var. Bu aralar güvenlik kaygıları nedeniyle pek çok etkinlik iptal edildi burada. Sizin böyle bir kaygınız var mı?
Hayır, öyle bir düşüncemiz olmadı. Türkiye’ye yıllardır gelen bir grup olduğumuz için ülkenizi iyi tanıyoruz. Şu ana kadar da olumsuz hiçbir şey yaşamadık. Dolayısıyla 15 Nisan’da Volkswagen Arena’da dinleyenlerimizle buluşacağımız için çok heyecanlıyız ve içimiz çok rahat.

‘Aşkım Bahardı’nın eski Türk filmi versiyonundan etkilendik

Türkçe seslendirdiğiniz ‘Aşkım Bahardı’nın Pink Martini versiyonunu çok beğendiğimi söylemeliyim. Neden özellikle bu şarkıyı seçtiniz?
Türkiye ile Pasion Turca sayesinde tanıştık ve 15 yıldır da dinleyenlerimizle buluşuyoruz. Sinan Ufuk Nergis’in bize önerdiği ve dinlettiği birçok CD ve Türkiyeli şarkıcı var. Biz de araştırmayı seven bir grubuz. ‘Kâtibim’, ‘Aşkım Bahardı’, Zeki Müren şarkıları gibi bildiğimiz birçok şarkı var. Hatta ‘Aşkım Bahardı’yı sahnede Belkıs Özener ile birlikte de söylemiştik. Kriterimiz Pink Martini’nin tarzına uygun olması ve şarkıyı sevmemiz.

Türkiye’de pek çok farklı isim ‘Aşkım Bahardı’yı seslendirdi. Siz hangi versiyonunu kendinize örnek aldınız?
Biz eski kayıtları daha çok seviyoruz, nostaljik tınılar bizi her zaman daha çok cezbediyor. Sanırım bu şarkının da Belkıs Özener’in sesinden eski Türk filmlerindeki versiyonu bizi en çok etkileyen sound oldu.