Türk sanatının hafıza mekânı açılıyor

Güncelleme Tarihi:

Türk sanatının hafıza mekânı açılıyor
Oluşturulma Tarihi: Aralık 17, 2021 09:31

Koleksiyonunda bulunan 12 bini aşkın eserle ‘Türk sanatının hafızası’ konumundaki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, 10 yılın ardından Tophane’deki yeni binasında yarın açılıyor. 1937’de kurulan müzenin eski mêkanındaki ilk ve son sergiye atıfta bulunan ‘Serginin Sergisi II’yle merhaba diyen müzenin açılış süreci, 20 Eylül 2022’deki büyük koleksiyon sergisiyle tamamlanacak. Müzeyi MSGSÜ Rektörü Prof. Handan İnci Elçi’yle konuştuk.

Haberin Devamı

Yaklaşık 10 yıldır beklenen an geldi, “Türk sanatının hafızası” diyebileceğimiz MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi nihayet açılıyor. Neler hissediyorsunuz?
Elbette muazzam bir keyif ve mutluluk. Yıllardır yolun karşı tarafından bakıp kaşımı da hafiften çatarak “Neden açılmıyor bu müze!” diye söylenenlerden biriydim ben de. Rektör olduğumda, ‘İlk işin bu olacak, müzeyi açacaksın’ diye önüme öncelikle bu hedefi koydum. 10 yıldır devam eden inşaat sürecinin neden tamamlanmadığını anlamaya çalışarak başladım işe. Yapı İşleri Daire Başkanlığımızın inşaat şirketiyle yaptığı bütün toplantılara ben de giriyordum. Müze binası için 2011’den bu yana çok büyük bir bütçe harcanmış ve maalesef sık değişen inşaat şirketleri nedeniyle işler hep sürüncemede kalmış. Toplantılarda işi sonuçlandırmak için takındığım yönlendirici ve talepkâr tutum nedeniyle üstlenici şirket biraz rahatsız olmaya bile başlamıştı varlığımdan. “Bir rektörün bu kadar işin içinde olmasına ne gerek var” diye mırıldanmalar duyuyordum. Sonunda üslubuma alıştılar ve uyum sağlamaya başladılar. Böylece sürüncemedeki işi toparlayıp bitirttik. Ancak müzede bazı ‘eksik parça’lar vardı ve bizi en çok oyalayan bunlar oldu.
Müzemiz boş bir araziye yapılmadı. Sedad Hakkı Eldem’in elinin değdiği eski bir binanın anısına ve temeline bağlı kalınarak çağdaş bir müzeye dönüştürüldü. İnşaat şirketi, işini teslim edip gittiğinde, depoda sıra sıra bekleyen ve acil bakım gereken nadide heykeller için bir restorasyon atölyemizin olmadığı ortaya çıktı mesela. Aynı şekilde geniş bir kadro halinde çalışması gereken müze personeli için de yeterli ofisler yaptırılmamıştı. Bu durum yeni bir ihale ve yine bir bekleme süreci demekti. Tabii bu arada bütün enerjimizi başka alanlara kaydıran pandemi engelinin üzerinden atladık ve nihayet, müzemizin kapısını sanatseverlere aralayacak duruma geldik.

Haberin Devamı

KAYNAKLARIMIZI ARTIRMAYA ODAKLANDIM

Türk sanatının hafıza mekânı açılıyor
Prof. Handan İnci Elçi
Öncelikle müzenin işleyişini sormak istiyorum. Müzenin başında kim olacak, yönetim kurulu, danışma kurulu kimlerden oluşuyor, nasıl bir yönetim şeması benimsendi?

Müze yönetimi ve sergilemeler başlı başına uzmanlık gerektiren bir alan. Gezip çıktığımız değil, içinde yaşamaktan zevk aldığımız sosyal paylaşım alanlarına dönüştü müzeler. Benim de zihnimde bu çizgide bir müze vardı. 1937’den bu yana Akademi tarafından yönetilmiş ve çeşitli mahrumiyetler yaşamış müzeye yeni bir bakışla yaklaşmak gerekiyordu. Bu alanda ülkemizin dünya çapında tanınmış bir ismi olan Vasıf Kortun’dan danışmanlık desteği aldım. Kortun işini gerçekten iyi bilen, disiplinli ve çalışkanlığından etkilendiğim biri. Hazırladığı raporlar ve görüşleriyle bize çok kıymetli katkısı oldu. Danışmanlık süresi bittiğinde devam etmeyi tercih etmedi, çünkü elimizdeki imkânlarla onun zihnindeki ve raporlarındaki ideal müze modeline kolayca geçemeyeceğimiz ortaya çıkmıştı. Ben de Kortun’dan sonra kaynaklarımızı artırmaya odaklandım. Koleksiyonunda 12 binden fazla eseri olan ve sergileme alanları 6 bin metrekareyi aşan müzede yeterli güvenlik görevlisi ve temizlik elemanımız yoktu mesela. Öncelikle Ankara’dan acilen bunun için 85 kadro çıkarttım. Daha önemlisi, kendisini tam mesai müzeye adayacak deneyimli ve uzman bir idareci bulmaktı. Müze bugüne kadar üniversitedeki hocaların özverili çalışmalarıyla yönetilmişti. Halbuki müze yönetmek ile akademi hocalığı yapmak bambaşka konular. Kültür Bakanlığı’nda uzun yıllar çalışmış Hasan Karakaya’nın müzeye geçmesini sağladım. Hem müze yönetimi konusunda uzman hem de koleksiyonumuza hâkim bir sanat tarihçisi olarak Karakaya, bizim için gerçekten büyük bir şans oldu.
İnşaatla uğraşırken koleksiyonla da ayrıca ilgilenmek gerekti. Müzenin beklemekten yorulmuş tablo ve heykellerini açık havaya çıkarmamız için onları rehabilite etmek gerekiyordu, yani bildiğiniz restorasyon, konservasyon işleri... Müze için yeterli sayıda uzman kadrosu maalesef ayrılmamıştı, bu da acilen halledilmesi gereken bir konu ama bekleyecek vaktimiz olmadığı için rektörlüğe ait kadroları kullanarak koleksiyon yönetimine iki personel sağladım. Üniversitemizin Sanat Eserleri Konservasyonu ve Restorasyonu Bölümü’nü de tam kadro müzede görevlendirdim. Bölüm başkanı Prof. Yiğit Aral’a katkısı için çok teşekkür ediyorum. Ancak bölümün kadrosu da sınırlıydı, yine Kültür Bakanlığı’ndan destek sağlama yoluna gittim, sağ olsunlar 10 kişilik restoratör ekibini hemen bizde görevlendirdiler ve bu kadro aylarca hummalı bir çalışma yürüttü. Bu işbirlikleri olmasa müze bugünlere gelemezdi.
Müzenin nasıl yönetileceğine gelince... Mevcut yönetmeliğe göre Danışma Kurulu ve Yürütme Kurulu olarak iki birimimiz var. Danışma Kurulu 7’si üniversitemizden olmak üzere 11 kişiden oluşuyor. Diğer 4 kişi üniversite dışından görevlendiriliyor. Bunların hepsi Senato üyelerinin onayıyla seçiliyor. Danışma Kurulu’ndan seçilen 4 kişi ise Yürütme Kurulu olarak, alınmış kararların uygulanmasıyla görevli. Ben aslında sadece üniversite içinden yürütülen bir yönetim anlayışından yana değilim. Müzenin geniş koleksiyonu ve hedefleri doğrultusunda daha katılımcı ve farklı bakış açılarına açık bir yönetimin yararlı olacağı kanısındayım. Yönetmeliğimizin buna imkân sağlayacak şekilde güncellenmesi gerek.

Haberin Devamı

AMACIMIZ GENÇLERİ SANATSEVERE ÇEVİRMEK

Türk sanatının hafıza mekânı açılıyor

Burasının ‘yaşayan bir müze’ olması için planlarınız neler?

Yaşayan müze olması, insanları içine çekmesiyle mümkün. Müzeler gençlerimiz için maalesef bir cazibe merkezi değil. Amacımız öyle ya da böyle kapımızdan giren ziyaretçileri, özellikle de gençleri ‘sanatsevere’ çevirmek olacak. Ülkede sanat eğitimi bizimle başlıyor, bu misyonu sürdüreceğiz. Bugün bütün müzelerin programına kattığı ‘müzede eğitim’, 1985 yılında ilk defa bu müzede başlamıştır. Bu noktada 1980’de kurulan müze derneğimizi minnetle anmalıyım. O derneğin enerjisi ve faaliyetleri, müzenin sınırlarını genişletmesini sağladı.
Müze ve koleksiyonu maalesef uzun süre kapalı kalması nedeniyle unutuldu, gençlerin çoğu bilmiyor, tanımıyor. Onları farklı etkinliklerle buraya çekmek ve içeride başka neler olduğunu göstermek istiyoruz. Binamız buna çok elverişli. Burayı sadece resim heykel sergilemekten çıkarıp sanatsal içerikli farklı işlere de yer açacağız. Konservatuvarımızın bütün birimleri projelere şimdiden başladı. Tiyatro Bölümü, konusu müzede geçen interaktif bir oyun sergilemeye hazırlanıyor.
Bulunduğumuz Tophane çevresi de giderek sanata ilgi duyanların merkezi haline gelmekte. Müzeye yürüme mesafesinde çok değerli iki tarihi binamız var. Biri Sultan Abdülmecit’in yaptırdığı Tophane Kasrı, diğeri Fatih döneminden kalma Tophane-i Âmire. Kasır restorasyonda, çok yakında bitireceğiz. Tophane-i Âmire’yi ise sergiden sergiye ziyaret edilen, İstanbul halkının pek bilmediği bir yer olmaktan çıkarıp tarihi kimliğini de vurgulayarak içinde yaşanan bir yere dönüştüreceğiz. Ayrıca, müzenin tam karşısında bulunan arkeolojik alan da üniversitemize tahsisli. Arkeolojik zemin üzerine eser sergilemeye elverişli taraçalar ve yürüme koridorları tasarladığımız projemiz şu anda kurulda, onay bekliyor. Bu üç mekânın birbiriyle koordinasyonlu etkinlikleri bölgeye ve bütün İstanbul’a muazzam bir sanat-kültür enerjisi katacak. Üniversitemizi diğer bütün üniversitelerden ayıran temel niteliği de budur zaten.

Haberin Devamı

1937’DEKİ İLK KOLEKSİYONA ATIF

Türk sanatının hafıza mekânı açılıyor

Müzenin ilk sergisi ‘Serginin Sergisi II’de sürpriz karşılaşmalar var mı?

Bildiğiniz gibi, üniversitemiz 1882’de Osman Hamdi Bey’in müdürlüğünde Sanâyi-i Nefise-i Şahâne adıyla açılıyor. Bünyesinde bir müze oluşturma fikri ilk yıllardan beri var. 1911’den sonra bu hedef doğrultusunda satın almalar, bağışlar ve kopyalatmalar suretiyle koleksiyonu biriktirmeye başlıyoruz. Bu koleksiyon 20 Eylül 1937’de Atatürk’ün tensibiyle Dolmabahçe Veliaht Dairesi’ne yerleştiriliyor. Akademi, kendisine bağlı müzenin koleksiyonunu 2009’a kadar büyütmeyi sürdürüyor. Koleksiyonu müzenin ilk mekânı olan Dolmabahçe Veliaht Dairesi’nden çıkarmadan önce, 1937 yılının ilk koleksiyonunu ‘Serginin Sergisi’ adıyla rahmetli hocamız Prof. Semra Germaner küratörlüğünde tekrar sunarak anlamlı bir veda yapmıştık. Şimdi bıraktığımız yerden devam edeceğiz. Açılış sergimiz ‘Serginin Sergisi II’, müzenin 1937, 2009 ve 2021 yıllarını anlamlı bir atıfla birbirine bağlayacak. Daha sonra yeni sergilerle adım adım genişleyecek ve 20 Eylül 2022 tarihinde açılış döngümüz tamamlanacak. 16 Aralık’tan itibaren gezilebilecek sergi bir ilk adımıdır. Küratörlüğü yine Sanat Tarihi Bölümü hocalarımız Prof. Zeynep İnankur, Prof. Burcu Pelvanoğlu ve Dr. Ali Kayaalp üstlendiler.

Haberin Devamı

SABRİ BERKEL RETROSPEKTİFİ HAZIRLANIYOR
Tematik ya da retrospektif süreli büyük sergilerle ilgili nasıl bir planlama yapıldı?
İlk retrospektif sergimiz Sabri Berkel için hazırlanıyor. Daha sonra yine koleksiyondan isimler üzerine bu temada sergiler düzenlenecek. Resmin çok öne çıktığını, heykele biraz haksızlık yapıldığını düşünüyoruz. Bakın bir atölye yeri bile ayrılmamıştı onlara. Şimdi heykel bölümü hocalarımız da sadece heykeller için bir sergi planlıyor. Ayrıca müze bünyesinde çok kıymetli bir hat koleksiyonumuz var. Onları da modern resmin kaligrafik eğilimleriyle birlikte sergileme düşüncesi gündemde.

BÜYÜK KOLEKSİYON SERGİSİ EYLÜL 2022’DE
Müzenin daimi koleksiyon sergisi ne zaman açılacak?
Temelleri 1911’de atılan koleksiyonumuz, Osmanlı’nın Batılılaşma dönemi ile onun devamı niteliğindeki Cumhuriyet yılları sanatının en kapsamlı belleğidir. Yaklaşık iki yüzyıllık döneme ait çok sayıda önemli eser mevcut. Daimi koleksiyon için sanat eserlerimizin restorasyon sürecini tamamlamak gerek. Bu nedenle müzenin açılmasından değil, ‘açılış sürecini başlatmaktan’ söz ediyoruz. Açılışımızı bir süreç olarak kurguladık. Daimi koleksiyonun hazırlığını bekleseydik daha da gecikirdik ki buna kimsenin tahammülü yok artık. Şimdi bir adım atıyor ve kapıyı aralıyoruz. Her ek sergiyle yavaş yavaş ilerleyecek ve müzenin 1937’de ilk açılış tarihi olan 20 Eylül’de tamamlanmış bir daimi koleksiyon sergisiyle huzura çıkacağız.

Haberin Devamı

BUYURUN, MÜZE SİZİN!

Türk sanatının hafıza mekânı açılıyor

Yeni projeler ve sergilerle müzenin sürekli canlı tutulması aynı zamanda ciddi maliyet gerektiriyor. Bunun için devlet imkânları dışında özel sektörle sponsorluk anlaşmaları düşünüyor musunuz?

Bakın, şimdi bam telime bastınız benim. Müzecilik, maliyeti yüksek bir iş. 1882’den bu yana ülkenin sanatçılarını yetiştiren, 1937’den sonra da ülkenin ilk resim ve heykel müzesini oluşturan üniversitemize bu konuda ayrılan özel bir bütçe hiç olmamış. Bu açıdan güçlü bir desteğe ihtiyacımız var. Dünyada örneklerini çok sık gördüğümüz gibi bizde de güçlü sermayelerin ülkenin ilk ve en büyük resim heykel müzesine destek olması şarttır. Bakın önemli ve gerekli dahi demiyorum: Şarttır! Bu müzenin kapalı olmasından yakınan, kapalı kaldığı süreler için çok üzüldüğünü söyleyen, açılmasının ne kadar önemli olduğunu sayıp dökenler... Şimdi sıra sizde. Siz, sponsorluk anlaşması diyorsunuz ama ben vermeden almaktan söz ediyorum. Bu müze zaten varlığıyla vereceğini veriyor. Müzeye hiç karşılık beklemeden destek sunulmalı. Buna rağmen, ödünç tablo rica edenlerden ücret talep ettiğimizde şaşırıyorlar. Başka nasıl olabilir ki? Bu müze o eseri koruyor, onarıyor, sergiliyor... Bütün bunlar gerçekten maliyeti yüksek işler. Kimse kusura bakmasın. Bu müze için bağış yapmayan, maddi katkı sunmayan, öte yandan kültüre-sanata değer verdiğini söyleyen bir tek sermaye ve koleksiyoner kalmamalı ülkemizde. Sitemizde bir Müze Dostları sayfası açacağız ve yapılan bağışları oradan ilan edeceğiz. Müzenin mahrumiyetlerini gördükçe ve maddi sıkıntılarla boğuştukça öylesine üzüldüm ve öfkelendim ki anlatamam. Ülkenin bütün zengin sanatseverlerine, kurumlarına ve koleksiyonerlere ‘Buyurun, müze sizin!’ diyorum şimdi. Tablo bağışlarınızı da nakdi yardımlarınızı da beklemekteyiz.

BAĞIŞLARIN ARTACAĞINA EMİNİM

Türk sanatının hafıza mekânı açılıyor

Koleksiyonunuzun Türk sanatının tamamını kapsaması için nasıl bir çalışma yürüyor; bağış ya da alımlarla sürekli yeni eserler katılıyor mu koleksiyona?

Müzemizin sanat tarihi kronolojisi içinde eksik kalmış, beslenmesi gereken boşlukları elbette var. Bunları bağışlarla tamamlamak ödevimiz olmalı. Gerçek sanatseverler, böyle bir müzeye eser bağışlamanın ne demek olduğunu bilen kişilerdir. Müzemiz hayata döndükten sonra, orada yapılan işlere tanık oldukça koleksiyonun eksik parçalarını tamamlamak için sanatçıların, vârislerinin, koleksiyoncuların bağışçı olarak harekete geçeceğinden eminim. Nihayetinde ülkenin en prestijli müzesi bu.

Koleksiyonun envanterinin oluşturulması, bakımı gibi konularda arka planda nasıl bir çalışma yürüyor?
Müzenin 2018 yılı Sayıştay raporu sonrasında gündeme gelen bir envanter kaydı sorunu var. Bu nedenle Kültür ve Turizm Bakanlığı envanterinin tespit ve sayım çalışmaları için dokuz kişilik komisyon görevlendirdi. 2020 yılının kasım ayından itibaren aralıklarla devam eden çalışmalarda şimdiye kadar 9 bin civarında eserimizin sayımı tamamlandı. Basında ara sıra haber yapılan 404 adet tablonun kayıp olduğu bilgisi doğru değildir, bunların 377’si 1940’lı yıllardan başlayarak başka müzelere, galerilere, devlet makamlarına gönderilen eserlerdir ve ne zaman nereye gönderildiği bellidir. Tabii içlerinde kayıp ve çalıntı olanlar da var. Yola çıkarken söz verdiğim gibi, bunların hepsini bir liste içinde müzemizin web sayfasında yayımlayacağız.

İstanbul’da ciddi koleksiyona sahip pek çok özel koleksiyoncu var. Onlarla koleksiyonlarını sergilemeleri için belli bir bağış ya da kira karşılığında işbirlikleri yapmayı düşünüyor musunuz?
Evlere hapsedilmiş koleksiyonlar her zaman çok kederlendirir beni. Sanat eseri kişiye özel bir mülkiyet olabilir ancak sanat tarihinin parçası olarak kamuya da aittir. Bu nedenle özel koleksiyonların sık sık sergilenmesi ısrarla takip etmemiz gereken bir sanat politikası olmalıdır. O mutlu evlere girip çıkan konuklardan değilsek, seçkin sanat eserleriyle başka nasıl yüz yüze gelebiliriz? Müze için bütün kararlar Danışma Kurulu tarafından alınacak ama ben özel koleksiyonların protokoller kapsamında Müze’de sergilenmesini destekleyeceğim.

İRHM’nin İstanbul’daki diğer müzelerle nasıl bir ilişkisi olacak? Rekabetçi olacak mısınız?
Rekabet aynı kulvardaysanız olur, diğerlerine haksızlık etmeyelim şimdi. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi ile aynı kulvarda olan bir müze yok ülkemizde. Biz de konumumuzun gereği olarak ilişkilerimizi daima sıcak tutacağız elbette. Bakın bu bina daha kendi koleksiyonunu sergilemeden 2019 yılında Bienal’e ev sahipliği yaptı, az destek değildi bu. Yine aynı yıl SSM’nin Avni Lifij sergisine ve şimdilerde hazırlandıkları ressam Abdülmecid sergisine eser verdi. Kurul Kararlarımız doğrultusunda eser paylaşım desteklerimizi elbette sürdüreceğiz.

Mimar Sinanlı sanat öğrencilerinin sergilerini de görebilecek miyiz müzede?
Müze’ye girmek için “müzelik” olmak gerekmiyor tabii... Müze’nin binasını öğrencilerimizin hatta bütün genç sanatçıların sergilerine açmak bir Müze politikası olmalı. Ben desteklerim, ancak bunun da karar yeri yine müze kurullarıdır. Müze’nin mimari yapısı genç sanatılar için çok çekici sergileme senaryolarına imkân veriyor.

MİMARİSİYLE DE KENDİNDEN SÖZ ETTİRECEK

Türk sanatının hafıza mekânı açılıyor

İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Türkiye’nin en önemli mimarlarından Emre Arolat’ın imzasını taşıyor. Müzenin mimarisiyle ilgili neler söylersiniz?

Tek kelimeyle çok etkileyici. Kapıdan girer girmez mimarın imzasını hissettiriyor size. Müze binası da sanat eserlerimiz gibi kendisinden çok söz ettirecek. Emre Arolat bu tasarımıyla uluslararası bir ödül de kazandı. Kütüphanesi, açık cam sistemiyle ziyaretçilerin restorasyonları takip edebileceği resim ve heykel atölyeleri, kafesi ve müze dükkânı ile giderek uyanıyor, canlanıyor, ben de giderek daha çok bağlanıyorum buraya. Yöneticilik görevimi tamamladığımda müzede rahat rahat vakit geçirebileceğim bol zamanlarımı da heyecanla bekliyorum.

 

BAKMADAN GEÇME!