Güncelleme Tarihi:
Küratör Necmi Sönmez; İzmir Arkas Sanat Merkezi’nde düzenlediği ve küratörlüğünü üstlendiği ‘Paris Havası/ L’Air de Paris, Çağdaş Türk Sanatı 1945-1968’ başlıklı yeni bir sergiyle karşımızda. Türk çağdaş sanatının yüzyıl ortalarında yaşadığı Paris kaynaklı radikal dönüşüme odaklanan Sönmez, burada yaşanan özgürleştirici ve yaratıcı dinamiklere sahip sanatçı hikâyelerine ve yapıtlara dikkatimizi çekiyor. Yüz yüze edindiği bilgiler ve çoğu birinci elden topladığı belgeler eşliğinde bu önemli tarihsel sürece yönelik değerlendirmelerini bir sergi bütünlüğü içinde ve nitelikli bir katalogla birlikte bizlere sunuyor.
Paris Okulu, soyut resme dönük ilginin ve/veya soyutlamacı eğilimlerin tüm zorluklara karşın 1945’ten sonraki yılları takip eden zaman diliminde yarattığı etkileşim alanı içerisine Türk sanatçılarını da dahil eden önemli bir oluşumdur. Bu süreçte; daha kentli ve güncel bir tasavvurun ürünü olan konu-içerik yapılanmalarının; dışavurumcu atıflarla biçimlenen anlatılar halinde, yerleşik çalışma türlerini gölgede bıraktığı görülür. Böylelikle resmin, dışavurumcu jestlerin ürünü olan bir boyasal gerçeklik haline geldiği bile söylenebilir. Batı’yla eşzamanlı bir şekilde düşünme, davranma ve sanat üretime olanağının yakalandığı bu evrede yaşanan doğaçlama ve serbest-soyutlama gibi girişimlerin arka planında, kendini özgür ve yetkin hisseden bir sanatçı profilinin olduğu unutulmamalıdır.
SOYUT KAVRAYIŞIN DIŞAVURUMU
Ayrıca bu dönemde; hızlı bir şekilde yayılan bu soyut ve soyutlama eğilimli resim yaklaşımının Paris’te bulunan Türkiyeli ressamlar tarafından da başarılı bir biçimde tatbik edilen bir yöntem ya da eylem biçimi olarak açıklanması yerinde olacaktır. Soyutlama eyleminin dinamik unsurları olan kaligrafik ya da geleneksel nakış duyarlığına atıflı ilgileri de yine bu süreçte, hareket ve düşünme kolaylığı sağlayan katkılar olarak görmek gerekir. Bu mantıkla yaklaşıldığında sanatçılarımızı soyut kavrayışa ve soyutlama eylemine götüren iradenin informel, yani okunur biçimi ve imgeyi yadsıyan yanını görmek ve anlamak mümkündür. Bu kapsamda; yüzyılın ortalarında Fikret Muallâ ve Hale Asaf ile başlayan ve dinamik bir karaktere sahip soyutlama yaklaşımlarını, sonraki yıllarda Paris’te gelişen ve Türk sanatını yakından ilgilendiren olaylar ve hikâyelerle ilişkilendirmek üzerinde uzlaşılan bir konudur. Bu bağlantı üzerinden özellikle Fahrelnissa Zeid, Nejad Devrim, Mübin Orhon, Selim Turan, Hakkı Anlı, Abidin Dino, Tiraje Dikmen ve Avni Arbaş gibi sanatçıların Paris’te devam eden üretimlerine, soyut ve dışavurumcu etkinin açık bir şekilde görülen sürekliliğine dikkat etmek gerekir.
NEJAD’IN YAKLAŞIMINDAKİ KALİTE VE ESTETİK
1950’li yıllardan sonra belirginleşen ve dışavurumcu bir niteliğe bürünen soyutlama eğilimi, sözünü ettiğimiz Türk ressamları tarafından hiç kuşku yok ki başarıyla uygulanmıştır. Paris’te yaşamayı ve üretmeyi tercih etmiş sanatçılarımızda gözlenen radikal tavır ve soyut kalite her zaman dikkat çekici ayrıcalıklar içerir. Figürü yadsıyan, salt-soyuta atıflı bu yaklaşımın temsilcilerinin başında, imge ya da figür kaynaklı soyutlama yerine meseleyi daha özcü bir boyutta değerlendiren ve lekesel etkilerle örülmüş kompozisyonlar üreten Nejad gelmektedir. Nejad’ın yaklaşımında elde edilen soyut kalite ve nitelikli estetik önermelerin, hatta dışavurumcu kavrayışın; adıyla özdeş hale gelen bir imgelemin sonucu olarak gösterilmesi yanlış olmayacaktır. Zaman içinde, dış dünya ve figür bağlantılı soyutlamaların dışavurumcu denemelere dönüşmesi, temsil öncelikli değerlerin ve biçimsel unsurların önceliğini yitirmesiyle ilgilidir. Özellikle 1960’lı yıllardan itibaren renkçiliği ve lirik karakteriyle çeşitlenen bu tavrın, duyarlı bir ruhsallıkla da ilişkili olduğu görülür.
Benzer şekilde, nitelikli bir soyutlama ve dışavurumcu ifadeyi sentezleyen Mübin Orhon da, doğrudan informel bir açılımın olanaklarını tartışan yanıyla bu süreçte bir adım öne çıkmaktadır. Orhon’un gösteriminde kademeli olarak indirgenmiş ve isimsiz bırakılarak bağlantıları yok edilmiş yalın bir dil estetiği ve düzenleme mantığı devrededir. Yani burada, imgesel düzenin iptali, konunun düşünsel ve anlatımsal niteliği üzerinde yürüyen soyut ve kavramsal bir tasavvurdan bahsetmek yerindedir. Dahası, anlama doğrudan atıf yapan göndermeler, anlatının iç-plastik kuruluşuna göre içkin değerler yüklenmektedir. Özellikle, zamana ve mekâna vurgu yapan ve kırmızıya bel bağlayan eşzamanlı ışık ve derinlik etkileri resmin değişken içeriğine müdahil olur ve mekânsal bir boyut yaratır. Bu yüzden, Mübin Orhon örneğinde iyice marjinalleşen, dil ve söylem bütünlüğü ile biçimsel deneyime dönüşen bir kararlılık hali son derece önemlidir. Keza; Hakkı Anlı’nın resim serüveni de yine Paris’te biçimlenen ve süreklilik gösteren benzer bir kararlılık halinin açılımı gibidir. Ancak Anlı, figüratif bağlantıları duyumsanır olan bir soyutlama yaklaşımı içindedir. Bunu da oldukça dinamik bir enerjiyle ifade etmektedir.
DEĞİŞİM İRADESİNİN ÖNCÜ NİTELİĞİ
‘Paris Havası’ sergisiyle yeniden gündeme gelen ve Necmi Sönmez’in hassasiyetle üzerinde durduğu çağdaş Türk sanatına yön veren bu değişim iradesi; dikkat edilirse, soyut dışavurumcu ressamların hayat ile sanat arasında sağladıkları tekinsiz ilişkilere de vurgu yapmaktadır. Dönemine göre son derece dinamik bir karaktere sahip olan bu resimleri, sadece güncel gelişmelerin içinde olmanın verdiği heyecanla birlikte; düşünce, duygu ve tepkilerin canlı bir biçimde kaydedildiği bir anlatı oluşturma pratiği olarak nitelemek de yerinde olacaktır. Sönmez’in bakışıyla bir kez daha tanıklık ettiğimiz ‘Paris Havası’ adlı sergi, tam da bu bağlamda yüzyılın ikinci yarısından itibaren Paris’te oluşan değerli bir birikim ile soyut ve soyutlama konusundaki kararlı duruşların esaslı bir şekilde yeniden değerlendirilmesi anlamına geliyor.
‘Paris Havası/ L’Air de Paris’ başlıklı sergi, 12 Şubat 2023’e kadar İzmir Arkas Sanat Merkezi’nde.