Güncelleme Tarihi:
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, Türkiye’de resim sanatının yolculuğunun izini sürdüğü yeni bir sergiye ev sahipliği yapıyor. ‘Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ressam Hocaların Ressam Öğrencileri’ başlıklı sergi geç keşfedilen ancak hızlıca benimsenen resim sanatının toplumsal, ekonomik ve yönetimsel bir panoramasını sunuyor. Portre, manzara ve natürmortlarla gelişen yeni resim beğenisinden saray ve sanat ilişkisine, resim eğitimi için Batı’ya yolculuktan kadınları güzel sanatlar alanında eğitmek için açılan İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’ne, yenileşme sürecinin sembolü çıplaklık olgusunun resme dahil edilmesinden Osmanlı’da kurumsal eğitimin temelini oluşturan asker ressamlara ve Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin kurulmasına dek pek çok arabaşlıkla sunulan sergi, kronolojik olarak hazırlanması bakımından da kuşaklar arası etkileşimi görünür kılıyor. Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Dr. Nazan Ölçer ile sergiye dair konuştuk.
Türkiye’de resim sanatının tarihsel yolculuğuna tanıklık imkânı sunan ‘Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ressam Hocaların Ressam Öğrencileri’ sergisinin fikri nasıl ortaya çıktı?
Sabancı Üniversitesi’ne bağlı bir üniversite müzesi olmamızdan kaynaklı akademik misyonumuz, ev sahipliği yaptığımız koleksiyonlara bakışımız için de belirleyici bir çerçeve oluşturuyor. Osmanlı’nın son döneminde çalışmış yerli ve yabancı ressamlardan başlayarak Cumhuriyet dönemi sanatçılarına kadar devam eden bir süreçten eserlerin yer aldığı SSM Resim Koleksiyonu, sanat tarihinin bu önemli dönemini yansıtmasının yanı sıra Türkiye’nin Batılılaşma macerasının izlerinin takip edilebileceği bir içerik de sunuyor. Üzerinden 10 yıl geçmiş olan son resim koleksiyonu sergimizi 20. yılımıza girerken yeni bir gözle incelemek, geçmiş yıllardaki birikim, yayın ve çalışmalarımızı gözeterek farklı bir bakış açısıyla ele almak istedik. Bu sergimizde daha önce hiç sergilenmemiş, gün yüzüne çıkmamış eserler de var. Hoca-öğrenci ilişkisine odaklanan prensibimiz daha önce teşhir etmeye fırsat bulamadığımız eserlerimizi de bu kapsamda değerlendirmemize fırsat verdi.
Sergide SSM Resim Koleksiyonu’na ait 115 eser kronolojik bir biçimde görülüyor. Hazırlık ve araştırma süreci nasıl gelişti?
SSM’nin omuriliğini oluşturan koleksiyonları müzeciliğin en temel unsurlarından olan saklama ve korumanın yanı sıra bize sürekli bir araştırma görevi de vermekte. Dolayısıyla bu sergi için bir araştırma yapılmasından ziyade tam tersi yapılmakta olan çalışmalar neticesinde bu sergi doğdu. Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne imge üretimindeki dönüşümü takip etmemize olanak veren SSM koleksiyonları, yeni sergimize temel oluşturdu. Askeri okulların eğitim kadrosundaki Avrupalı uzmanların girişimi sonucu teknik resmin ders programına girmesiyle başlayan süreçte, hoca ve öğrenci ilişkisine odaklanarak SSM Resim Koleksiyonu’nu yeniden gözden geçirdik. Başta Paris olmak üzere Avrupa’nın farklı şehirlerindeki sanat eğitiminden yurda dönüşlerinde yeni bir sanatçı kimliğinin oluşumunda rol alan 1914 Kuşağı’nın tanıklıkları bizim için çok önemliydi. Ayrıca sanat eğitiminin Türkiye’de kurumsallaşan bir yapıya kavuşma sürecini takip etmek için Tanzimat’tan Cumhuriyet’e bu alanda eğitim verilen okulların tarihi de bize yol gösterdi.
Sadece hocalar öğrencilere öğretmemiş, öğrenciler de hocaların yeni dünyadan haberdar olmasına imkân sağlamış. Bu bağlamda siz neler söylemek istersiniz?
Serginin bu bağlamdaki dikkat çekici yerlerinden biri, Cumhuriyet’in ilk sanatçı derneği olarak kurulan Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’ne ayırdığımız bölüm. Ahmet Zeki Kocamemi, Ali Avni Çelebi, Cevat Dereli ve Hale Asaf’ın aralarında olduğu sanatçıları çatısı altında buluşturan Müstakiller, o dönem sanat eğitiminde belirleyici konumdaki 1914 Kuşağı’na karşı alınan bir mesafeye işaret ediyor. Sanayi-i Nefise’de Feyhaman Duran, İbrahim Çallı, Hikmet Onat’ın yanında yetişen bu isimler, 1924’te açılan Avrupa sınavını kazanarak sanat eğitimlerini orada sürdürüyor. 1929’da yurda dönüşlerinde söz konusu birliği kuran sanatçılar, hocalarının İzlenimcilik’e yakın sanatsal duruşlarına karşı tavırlarını sağlam desen ve biçim kaygısı güderek gösteriyor. Resim sanatının, bizim ele aldığımız dönemden sonrasındaki gelişmelerini de tetikleyen bu eserlerden bazılarına sergimizde yer vermek, aynı zamanda Müstakiller’in önceki kuşaklarla aralarındaki ilişkiyi göstermek açısından da önem taşıyordu.
Sergideki en çarpıcı konulardan biri de az bilinen ama önemli bir birikimin olduğunu görme imkânı sunan çıplaklık. Burada tabii kültürel tabular ön planda ama siz bu çıplaklıkla tanışma ve resim sanatına taşıma sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çıplaklık olgusu, Türkiye sanat tarihinde üzerinde titizlikle durulması gereken konulardan biri. Çoğunluğu 1914 Kuşağı’na mensup isimlerin ancak sanat eğitimi için gittikleri Avrupa’da resmi ve özel akademilerde çıplak modelden çalışma olanağına erişebilmesi, aynı zamanda sanatın konusuna dair bir zihniyet dönüşümünün önemli bir sayfasını oluşturuyor. Daha önceki yıllarda, bu kuşaktan isimlere odaklandığımız ‘Feyhaman Duran. İki Dünya Arasında’ ve ‘Avni Lifij. Çağının Yenisi’ sergilerinde de resmin konusu olarak çıplaklık olgusunun yerleşmesiyle, radikal kültürel dönüşüm arasındaki ilişkiyi görünür kılmak istedik. ‘Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ressam Hocaların Ressam Öğrencileri’nin kapsamı bize çerçeveyi genişletme olanağı sundu. Bu vesileyle, Mihri (Müşfik) Hanım’ın, kadınlara yönelik sanat eğitimi vermek amacıyla kurulan İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’ndeki atölyesinde kadınlar ilk kez canlı modelden çalışma olanağı bulmuştur. Sanatçı hamamlarda bulduğu kadınları, 1917’de Sovyet Devrimi’nden kaçarak İstanbul’a gelen Beyaz Rusları okulda modellik yapmaya ikna etmiştir. Kurumda erkek modelden çalışamama sorununa ise yaratıcı bir çözüm getiren Mihri (Müşfik) Hanım, Müze-i Hümayun’dan getirdiği torsoları kullanmıştır.
Siz bu sergi sayesinde ziyaretçilerinin neyi fark etmesini umuyorsunuz? Sizin için bilhassa önemli olan konular neler?
Biz serginin içine ziyaretçilerimizin keşfetmesi, yeni bakış açıları oluşturabilmesi için birtakım ipuçları yerleştirdik. Kimi hoca ve öğrenci eserlerini yan yana sergiledik. Tek bir sanatçıyı ön plana çıkarmaktansa tüm bu ilişkiler ağının görünür olmasını önemsedik. Her bir sanatçının bu yolculuktaki serüvenini ve katkılarını görünür kılmak istedik. Bizim için bilhassa önemli olan sergiyi canlı tutmak, dönemin hikâyesinden yeni hikâyeler yaratmak, koleksiyonu temel alarak Tanzimat Dönemi’nin edebiyat, şiir, tiyatro, müzik gibi farklı alanlarındaki gelişmelerinin ipuçlarını resimlerden yola çıkarak konuşmak, düşünmek ve hatırlamak...