Güncelleme Tarihi:
Uzun yıllar gazetecilik yaptıktan sonra romancılığa başladığınızı biliyoruz. Romanlarınızda gazeteciliğinizden izler var mı?
Ben aslında en başta yazar olmak için yola çıktım. Ama tabii hayatımı idame ettirmek için bir yol bulmalıydım. Bu yüzden freelance gazetecilik yapmaya başladım. Çok farklı yayınlar için haberler yaptım. Dünyanın dört bir yanında fotoğrafçıyla birlikte geziyorduk ve çok farklı haberlere imza atıyorduk. Yaptığımız haberler bana roman yazmam için çok fazla materyal verdi. O dönemde delice şeylere şahit oldum. Birkaç senenin sonunda romanlarım için gerekli materyallere sahip olmuştum.
Bir romanı kurgularken önce cinayet fikrinden mi yola çıkıyorsunuz yoksa önce hikâyeyi kurgulayıp sonuç olarak cinayete mi ulaşıyorsunuz?
Başlarken iki noktam oluyor. İlki genel tema ikincisi romanın sonu. Şaşırtıcı, okuyucuyu baştan çıkarıcı bir sonu olmalı. Kafamda kurgu olarak sondan başladığım için hikâyeleri tersine doğru çevirerek ürettiğimi söyleyebilirim.
ŞİDDETİ ELEŞTİRİYORUM
Türkiye’de çok geniş bir okur kitleniz var. Bunu tahmin ediyor muydunuz?
Bu beni gerçekten çok şaşırttı. Fransız yazar arkadaşlarım var, onların da başına geliyor. Bazen bir yazar bir ülkede çok popülerleşiyor. Kimse sebebini bilmiyor. Bazen Fransa’da o kadar popüler olmayan kitaplar bazı ülkelerde çok seviliyor. Türkiye’de neden bu kadar seviliyorum bilmiyorum. Yaptığımız imza günlerinde gördüğüm ilgi muazzam. Bence Türk insanları çok zeki ve iyi bir değerlendirme algısına sahip çünkü benim kitaplarımı çok seviyorlar.
Romanlarınızda şiddeti savunduğunuza dair eleştiriler var. Bu yorumlarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Ben şiddet ve ölüm konularında yazıyorum ama tam tersine bu bir şiddet eleştirisi. Her zaman size sorun yaratan şey hakkında yazarsınız. Kendimden bir örnek vereceğim. Çocukken insan şiddetini keşfettim. Bu bana çok korku verdi. Hiçbir zaman sindiremedim. Kitaplarımı yazmaya başladığım zaman kendi içimde, derinlerde hissettiğim sorunu kaleme almaya başladım. Çünkü sanatsal dışa vurum içinizde ağırlık yapan şeyi yansıtıyor. Benim için çekilemez bir şeyi sanatsal bir nesneye dönüştürüyorum. Bu üretim de insanlar için arzu nesnesi haline geliyor. Ama okurlarımın da benim gibi şiddetten nefret eden kişiler olduğunu düşünüyorum.
KÖTÜLÜK KALITSAL MI?
‘Ölüler Diyarı’nda kötülüğün kalıtsal olup olmadığını tartışmaya açıyorsunuz. Sizde bu sorunun yanıtı var mı?
Bu konuda Freud gibi düşünüyorum. İçimizde iki tane tutku var. Biri sevgi diğeri ise yok etme. Sevgi ihtiyacı karşılandığı zaman kötüye ve yok etmeye dair olan ihtiyaç baskılanıyor. Bu denge çocuklukta sağlanıyor. Seri katillerin çocukluklarının bir felaket olduğunu biliyoruz. Sahip olmadıkları sevgi şiddetle dışa vuruluyor. Benim de çocukluğumda travmalarım oldu. Ben bu travmaları yazarak atlattım. ‘Ölüler Diyarı’nda tam da bu durumdan yola çıkarak bir kurgu yaptım.