‘Tüketerek özgür ve mutlu olunamayacağı gerçeği çok açık’

Güncelleme Tarihi:

‘Tüketerek özgür ve mutlu olunamayacağı gerçeği çok açık’
Oluşturulma Tarihi: Nisan 07, 2023 09:22

‘Yeryüzü Bedenim’ başlıklı yeni sergisinde zihninin yüzeyle kurduğu ilişkiyi araştıran Murat Akagündüz, “Duyularımızla kavradığımız doğayı duygulanımlar yoluyla estetize etmenin dışında bir imkânı soruşturmak isterim” diyor.

Haberin Devamı

‘Yeryüzü Bedenim’deki kompozisyonlarınızda insan-doğa ilişkisini kendi bedeniniz ve düşünceleriniz üzerinden deneyimliyorsunuz. Zihninizin beden ve yüzeyle kurduğu ilişki nasıl şekillendi?

‘Tüketerek özgür ve mutlu olunamayacağı gerçeği çok açık’

Resim sanatında soyutlamayı; ‘temsili’ doğanın soyutlanması olarak semiyotik bir ilişkiyle düşünebiliriz. Gösteren ve gösterilen açısından. Temsili ortadan kaldırdığımızda soyut kavramının formunu düşünmek durumundayız. Gösteren ve gösterilensiz bir gösterge nasıl mümkün! Bilim bugüne kadar bilmediğimiz karanlık bir maddeden bahsediyor. Yanılmıyorsam bildiğimiz evrenin yüzde 27’sini oluşturduğu ileri sürülüyor. Mevcut imkânlarla kanıtlanamıyor, görüntülenemiyor! Koşulları gereği soyutlanması mümkün olmayan madde, fakat var. Rüzgâr gibi, sıcaklık gibi duyularımızla deneyimleyemediğimiz ama evrende olduğuna göre bedenimizde de mevcut madde... Burada, duyularımızla kavradığımız doğayı duyumsama ve duygulanımlar yoluyla estetize etmenin dışında bir imkânı soruşturmak isterim. Doğanın soyutlanması değil de bakışı, öznesi doğanın ve onun maddesi olan bedene çevirmek... ‘Bir işlemci olan zihin psikolojisinin imkânsızlığının, bilincin bilgiyle özdeşleştirilmesine engel olduğunu’ söyler Deleuze, “Zihne bir doğa kazandıran etmenler kimi zaman bedendir. Bu durumda psikoloji yerini maddeye, onun psişik dengi olan fizyolojiye bırakır. Hatta psikoloji burada hem tek mümkün nesnesini hem de bilimsel koşulunu bulur” diye ekler. Doğayı soyutlamak bir mekân tahayyülüne bağlıdır. Mekânı beden-zihin olarak düşünmek bağlantısal bir bütünlükle ilişkilenmek ve doğalaşmak bir yanıyla... Sınırlarım bedenimin sağladığı imkânlarla kısıtlı fakat zihnin imkânsızlıklarıyla sınırsız. Yüzey; bunlar arasındaki izdüşümlerinin kayıtlarını barındırır.

Haberin Devamı

BİR OLUŞ HALİ İÇİNDE ZAMANIMIZA AİT KAYITLAR
Silik kent görüntülerinden ‘Kaf’ serisi dağ manzaralarına, oradan ‘Yeryüzü Bedenim’e, giderek temsilden uzaklaşıp soyuta yaklaşan bir resim evreni söz konusu... Bu dönüşüm nasıl gerçekleşti?
Empresyon; resim sanatının miladıdır benim için. Kavramsal sanatı oluşturduğunu da düşünürüm. ‘İzlenim’ doğası gereği içinde yanılsamayı barındırır, yanılsama kuşkuyu. Mutlak değildirler. Buradaki belirsizlik gerçekliğin olduğundan farklı ele alınışına ilişkin imkânlar sunar. İzafiyet teorisinden önce ressamlar gözlem ve sezgileriyle ışığın formlarını bulmuşlardır. Maddenin değil, onun ışığını resmeder ve bunu yaparken zamanı düşünür, düşündürürler. Geçmiş ve gelecek anın içindedir. Manzarayı bize ışık gösterir. Temsil parçalara ayrılır. Maddeyi tekrar düşünmek durumunda bırakır bizi.
Resimlerimin belli belirsizlikleri, kavrama, tanımlama, karar verme, hüküm verme gibi koşullanmalara karşı bakışa mesafeler oluşturur. Silikleşmeyi, ele geçirilmiş gerçekliğin göstergelerinden ayrı, kendine bir yer arayışı olarak düşünebilirim. İzleyenin resimle kurduğu ilişkisel mesafesinin, zeminin belirsizleşmesiyle oryantasyonun sarsılması, soruşturmaya yönelebileceği bir hafifliği tecrübe etmesi... Burada bahsettiğim; bir tür geri çekilmek ve tonların sonsuz değişkenliği içinde mesafeler oluşturmak, olası duyumsama imkânlarını çağrışımlara açmak. Bir oluş hali içinde zamanımıza ait kayıtlar...

Haberin Devamı

Sergideki işlerinize yakından baktığımda gördüğüm noktalamaların resim yüzeyine çuvalla bastırılarak yapıldığı hissine kapıldım. Size sorduğumda grafit kalemle tek tek yaptığınızı belirttiniz. Resimlerinizde kullandığınız teknik ve malzemeyle ilgili neler söylersiniz?
Kâğıt ve grafit kurşunkalem kullanarak oluşturdum resimlerimi. Atölyem içinde her zemin, her yer, resimlerimi oluştururken kullandığım alt yüzeylerdi. İzlediğiniz resimler yüzeye uyguladığım bedensel basınçla mümkün oluyorlar. Bu yüzeyler, öğrenim yıllarından beri kullandığım bir duralitin direnen yüzeyiydi çoğu yerde, atölyemin ahşap zemini ya da oturduğum balkonun yıpranmış çinilerinin üzeri. Tümünü yaşam alanlarımızı oluşturan doğanın dönüşmüş halleri olarak düşünmek gerek!

Haberin Devamı

DOĞAYI İNSANA KARŞI KORUYAN HUKUKA İHTİYAÇ VAR
Bir resmin başlangıcı ve bitişi arasındaki süreç sizde nasıl işliyor?
Bütün sanat eserleri kendinden önceki sanat eserlerinin önünden selamlayarak geçer ve yerini bulur der bir arkadaşım. Ben de bir cüretle başlarım resim yapmaya. Bazen uzun, bazen kısa bir sürede biter resim. Resim bitse de onun etkisinde kalırım uzun süre. Fakat geriye dönüp bir resmi sürdürdüğüm olmamıştır.

Pandemi ve art arda yaşanan doğal felaketler insanları doğaya karşı daha duyarlı hale getirdi gibi görünüyor ama doğanın baş döndürücü bir hızla tahrip edilmesine yol açan teknolojinin imkânlarından da kimse vazgeçmek istemiyor. Antroposen çağdan çıkış var mı, umutlu musunuz?
Bugüne kadar hukuk, insanı doğaya karşı korumak üzerine kuruluydu, hâlâ da öyle. Doğaya karşı savunmasız insanın hikâyesi özne olmaya dönük büyük bir yürüyüştür. Aynı zaman özgürleşmeye dönüktür. Kendini yaratırken tanrısını da yaratır. Bütün evrenin öznesi olmak nasıl bir gerçeklik ya da hakikattir tektanrılı dinler için? Bundan feragat etmek kolay olmayacak sanırım. Fakat artık doğayı insana karşı koruyan bir hukuka ihtiyacımız olduğu açıktır. Tüketerek özgür ve mutlu olunamayacağı gerçeği çok net. Biliyoruz ki yaşam hayata dönüktür. Büyük bir buhranın içindeyiz ve sanırım ancak doğa gereğini yapacak. Evet, umudum var!

Haberin Devamı

Kurucuları arasında olduğunuz Hafriyat Grubu 90’ların sonu ve 2000’lerin başında hayli etkili, dikkat çeken bir oluşumdu. Sonra dağıldı, herkes kendi yoluna gitti. Hafriyat’ın sizdeki izleri... Şimdi nasıl hatırlıyorsunuz o günleri?
Küreselleşmenin hız kazandığı 90’lı yıllarda kuruldu Hafriyat, 2007 yılında Hafriyat Karaköy Çeşitli Sanatlar Âlemi adıyla bağımsız bir mekân oluşturdu ve çözüldü. Bugün bütün arkadaşlarım üretimlerini sürdürüyorlar... Hafriyat Karaköy, Gezi’nin erken bir oluşumu gibiydi benim için. Çok şey öğrendiğimiz ve deneyimlediğimiz bir özgürleşme talebi.
Murat Akagündüz’ün ‘Yeryüzü Bedenim’ başlıklı sergisi 8 Nisan’a kadar Galeri Nev İstanbul’da...

BAKMADAN GEÇME!