Güncelleme Tarihi:
Şaşırarak fark ediyorum, yaşayan bir yazarın romanı üzerine yok denecek kadar az yazmışım. Bugüne kadar konu ettiğim romanların yazarları ya ölmüş ya yabancı. Bana ulaşmaları imkân dahilinde değil. Zira canım sıkılsın istemem. Yazmak ve yazmaya devam edebilmek için bir şeylere takılmadan hayatınızı sürdürmek mecburiyetindesiniz. Kendi meşrebinizden olsun olmasın, yaşayan bir yazarı konu ederseniz tepkisi mutlaka size ulaşır. Ya arar ayar verir ya aramaz bayram tebriki bekleyen ebeveyn gibi sizi hayal kırıklığı içinde bırakır. Ezcümle yaşayan bir yazarın romanını konu etmenin sıkıntısı er geç sirayet eder.
Bu yazıyı ‘Tuhaflıklar Fabrikası’nın kahramanı gibi yazmak vardı ya buraya kadar ‘rol yapabildim’. Ona küçük oyunlar oynayın. Biz yazarlar sevmeyiz böyle şeyleri. Ben de sevmem. Romanlar üzerine yazılanlar ya eksiktir ya yanlış anlamadan müteşekkil. Yine de romanda türlü çeşit isimlerle anılan hocaların ağzından konuşacak olursam: Nezaketin yularını asla bırakmam. Neticede yazı, yazıdır.
Eyüp Aygün Tayşir, ikinci romanı ‘Tuhaflıklar Fabrikası’yla karşımızda. Huzurunuzda da diyebilirim. Kusursuz anlattığı ütopik akademi dünyasının yaşayanı ve yazarı olarak buna gönül koymaz inancındayım. Harikulade biçimde konu ettiği kahramanını asistanlığının başında elinde bardaklarla hocasının odasından çıkarırken bunu işinin bir parçası olarak gösteriyordu. Âlimliğe giden yol için anlaşılabilir bir hizmet. “Cahiller kızar” derdi babaannem. “Aklı olan sükûnetle anlamaya ve öfkesini aynı sükûnetin zırhıyla kuşatıp ortaya salmaya muktedir olandır.” Eh, ikinci cümlesini ben uydurdum. ‘Tuhaflıklar Fabrikası’nda da buna benzer bir durum söz konusu: Bir başkasının eseri, hatıratırmışçasına yazmak. Bunu açalım: Kahramanlarımızın kafasına girip onları konuşturmak işimiz. Bir yazara başka bir yazar adına yazma şansı verilmesi ise ‘Tuhaflıklar Fabrikası’nda olagelen türde bir şey. Hatta el yükseltip romanın girişinde bunu üç parçaya bölmek doğrusu iyi fikir. Merhum Profesörün Hatıratı Hakkında Şahsi Açıklamaları, Hatıratı Emanet Alan Profesörün Açıklamaları ve hatıratı elden geçiren yazarın açıklamaları. Emanet alanın dil ve anlatım biçiminde yazar bize biraz daha oyun oynayabilirmiş ama bu haliyle de gayet iyi.
Bir başkasının eseriymişçesine yazmak, yapılmamış şey değil. Ama marifet göstererek yapanı az. Hatta roman içindeki epigraflarda bu oyunu kimin evvelce iyi oynayıp başardığını sezinleyebilirsiniz. Bir akademisyen kaynak belirtmek konusunda nasıl titizse, titiz olmak zorundaysa Eyüp Aygün Tayşir, romanına ruh katan ‘İçdeniz’ hikâyesinin kendisine nereden zuhur ettiğini ima etmekte öylesine dürüst. Zuhur ettiğini demeyelim de bir hayalin devamını getirmek diyelim biz buna.
Yazar öncelikle hikâyesini inandırıcı kılıyor. Akademik dünya ciğerlerine işlemiş bir yazar tarafından yazılmış olsa bile dilinin lezzeti olmasa roman yarı yolda kalabilirmiş. Ama kalmamış. Nereye varacağını en başında gözüne kestirmiş ve dosdoğru menzile varmış. Tez yazar gibi bir mantık, teknik ve donanımla... Bu bir handikap değil. Yazar olmak disiplin ve âlimlik gerektirir. Tez yazar gibi dediysek elbette içine ruh katılmış, en önemlisi gereksiz ayrıntılardan, fazlalıklardan itinayla kaçınılmış. ‘Tuhaflıklar Fabrikası’ kontrollü. Öyle olmasa iyi işlemeyebilir çünkü. Romanın bir yerinde “Uzatmadan anlatmak icap ederse” demesi boşuna değil yani.
Roman tatlı bir hikâyenin, bir ‘arayışın’ izinde yol alıyor. Edebiyat tarihinin, bir başkasının hatıratı, ‘kütüphanede bulduğum elyazmaları’ kadar klasik fikri olsa bile yazar bu düellodan başarıyla çıkmasını beceriyor. Romanın gayet iyi işleyen karakterleri arasında az sayıdaki kadınlara hatta oğluna “Kıt akıllı” diyen ve tacir olduğu ifade edilen anne gibi az anlatıldığı halde taşan-coşan kadın karakterlere rağmen bu fabrikaya kapısından bacasından çengel misali epigraflarını atarak tırmananlar hep erkek yazarlar. Roman hakkında yazmanın bir kadın yazara denk gelmesi gibi öyle rast gelmiş, diyecek sözüm yok. Bu epigraflardan birisi yazarın yine pek sevdiğim ilk romanından. Bunu görünce gülümsedim çünkü yazar ilkin kendisine şefkat göstermeli. Romanın Avcı Hoca’sı gibi bir fısıldayıp bir heyheylenerek konuşacak olursam, nihayetinde yazmak, bir masanın başına çöküp kalmak, ne kimseye nasip olacak ne de katlanılacak bir iş.
Son olarak: Hepimiz posta kutusundan çıktık. Tıpkı, ‘Tuhaflıklar Fabrikası’nın enfes ‘antikalıkları’ gibi yazar olmak kitap yayımlatmak isteyenlere elektronik posta yolları çok şükür halen kapalı. Haleluya! Son söz: İletişim Yayınları’nın yakın zamanda edebiyat dünyasına kazandırdığı Eyüp Aygün Tayşir romanlarıyla tanışın.
Tuhaflıklar Fabrikası
Eyüp Aygün Tayşir
İletişim Yayınları, 2018
201 sayfa, 24 TL.