Güncelleme Tarihi:
Taçlı Yazıcıoğlu’nun ilk romanı ‘Hep Sondan Başlar’da, başkarakterimiz Ece Beyhan’ın 70’lerden günümüze uzanan ama doğrusal bir çizgide ilerlemeyen yaşam öyküsünün peşine takılıyoruz. Ece, otobiyorgrafisini yazmaya “Yaşam öyküleri kaç kişiliktir?” diye sorarak başlıyor, çünkü ona göre, hayatına etki eden diğerlerini anlatmadan onu anlamak mümkün olmaz. Geçmiş birbirine bağlı vagonlar gibidir onun gözünde. Trenin tümünü anlatabilmek için her bir vagona ve onun içindekilere bakmak gerekir. Şahit oluruz biz de sevgilisi Tunç’a, kalbini kıran Suat’a, ada arkadaşı Timur’a, onun yarım aşkı Serap’a, babası ve onun kısıtlayıcı hâkimiyetini terk edip Marvin ile yeni bir hayat kuran annesi Zerrin’e ve tüm bunların ortasındaki Ece’ye...
Yazıcıoğlu, bir geçmiş ve şimdiki zaman hesaplaşması sunuyor okura. Bunu yaparken de farklı anlatı tekniklerinden yararlanıyor. Mektuplardan, anılardan ve e-postalardan oluşan çok sesli bir hikâyeye dönüşüyor Ece’nin yaşamı. Karakterlerin yazma biçimlerinden tercih ettikleri kıyafetlere, yaşadıkları şehirlerden evlerindeki eşyalara kadar her şeyi en ince ayrıntısıyla sunuyor yazar. Tüm bu ayrıntılarla bizler de hepsinin hayatla ve geçmişle olan derdini daha rahat anlayabiliyoruz.
Romandaki en sembolik nesnelerden biri, karakterlerin evlerindeki şifonyerler. Şifonyer, her çekmecesinde geçmişten parçaların taşındığı bir zihni temsil ediyor adeta. Tozlanan, üzeri biblolarla doldurulan, içine sürekli bir şeyler yüklenen bu nesne karakterlerin de ruh hallerini anlamamıza yardımcı oluyor. Timur, Serap’la olan aşkından geriye kalan plakları, kasetleri şifonyerinin sağ çekmecesine saklıyor mesela. Eskiyle ilgili her şeyden nefret ettiğini söylemesine rağmen, geçmiş onun şu anını yöneten en büyük unsur oluyor. Evinde çalışan her yeni kadında Serap’ın izlerini arayan Timur, o çalışanların belgelerini yine aynı şifonyerinin sağ çekmecesine, Serap’la olan anılarının yanına koyuyor. Bir benzer şifonyer de Suat’ın evinde var ve içi anıların yazıldığı defterlerle dolu olan bu mobilya, odasına girenlerin dikkatini çeken ilk şey. Dikkatleri çekiyor, çünkü Suat’ın odasında başka pek bir şey yok. Suat’ın en kişisel alanına bile hükmediyor geçmişi, Suat o geçmişten ibaret oluyor adeta. Çocukluk travmalarını geride bırakamayan karakterimiz, bugününü de dünün izlerini takip ederek yaşıyor.
Zerrin’in ise geçmişinden sıyrılıp Marvin ile yaşamaya geldiği Londra’daki evinde böyle bir şifonyer yok. “Sevemedim ben bir türlü şifonyerleri... İşe ne yaramazsa tozun hiç eksilmediği çekmecelerine atılır. Benim evimde her şey göz önünde olmalıdır. Görmek istemediğim ne varsa, onun o evde yeri yoktur” der Zerrin. Belki de bu yüzden, geçmişle başa çıkabilen insanları düşündüğünde Ece’nin ilk aklına gelenlerden biridir annesi. İyileşmek, ona göre geçmişte olanı geçmişte bırakmaktır. Nostalji içinde sürüklenmek şimdiki mutluluğunu alır götürür insanın.
Neticede haksız da değildir Zerrin. Hayat bir şekilde “hep sondan başlar”, vagonların belki de en sonuncusundadır şimdiki zaman ve geriye dönüp bağlantı noktaları içinde kaybolmak, her şimdiki zamanda yeniden doğma şansını da elinden alır insanın.
HEP SONDAN BAŞLAR
Taçlı Yazıcıoğlu
İletişim Yayınları, 2019
291 sayfa, 33 TL.