Güncelleme Tarihi:
‘İşe Yarar Bir Şey’, şairane bir film. Sanki uzun bir şiirin sinemaya aktarılması gibi... Bir tren yolculuğunda karşılaşan şair bir kadın ile oyuncu olma hayalleri kuran hemşirenin ‘Gel beni öldür’ diyen bir adama doğru uzanan yolculuklarını anlatan film, merak duygusunu hep diri tutmayı başarıyor. Sizin bu filme başlarkenki motivasyonunuz ‘şairane bir film çekmek’ miydi?
Düzyazıda yan yana getirmekte zorlandığımız iki kelime şiirde yan yana geliverir. Öyle de bir gelir ki, saçma demeyiz, anlamazsak ölmeyiz, anlayıp anlamamanın ötesinde bir şeyler tecrübe ederiz ve kendimizi o tecrübenin büyüsüne kaptırabiliriz. Şiir okurken yaşadığımız deneyime yakın bir deneyim yaşayabileceğimiz bir film hayaliyle yola koyuldum. Sadece şiirde yan yana gelebilen kelimeler gibi belki de sadece bu filmde yan yana gelebilecek üç karakter hayal etmek heyecan verici geldiği için... Her gün sokakta yan yana göremeyeceğimiz o üç kişiyi, yaşama olasılığı zayıf ama imkânsız olmayan bir durumun içine yerleştirip onları izlemek istedim. Belki hayata dair bir şeyleri daha anlayabilirim umuduyla...
Senaryoyu günümüz edebiyatının önemli isimlerinden Barış Bıçakçı’yla yazdınız. Ortak senaryo yazmanın zorluğu bir yana, genelde yazarlarla senarist ya da yönetmenlerin iyi anlaştığı söylenemez. Sizinki nasıl bir süreçti?
Çok zihin açıcı ve zevkli bir süreçti benim için. Barış, çok önemli bir parçası da olsa senaryonun filmin parçalarından sadece biri olduğunun çok farkında olan, filmi yazdıklarımızın ötesinde farklı bir yere koyabilen biri. Sette ve montajda da hiç bulunmadı zaten. Herhangi bir kitabından uyarlama ya da hikâyesinden esinlenme olmadığı için daha da rahat ve özgür bir süreç yaşadık. “Şair bir kadına dair bir film” cümlesiyle başlayıp tüm süreç boyu sıfırdan birlikte bir şey inşa ettik. Mantıksız, saçma, klişe olma telaşına kapılmadan yazdık, yıktık, bir daha yazdık, bir daha yıktık. Yavaş yavaş yol aldık ve sanırım ikimizin de içine sinen bir yere vardık. Çok değerli bir deneyim oldu benim için.
Başak Köklükaya’yı uzun aradan sonra bir sinema filminde izlemenin keyfi ayrı... Eminim sinemadan uzak kaldığı bu süreçte ona pek çok film teklifi gelmiştir ama sizin filminizi tercih etti. Nasıl bir görüşme geçti aranızda?
İlk başta biz de zor ulaştık Başak’a. Hatta vazgeçmek üzereydim ki birlikte çalışmak istediğini söyleyerek geri döndü. Senaryoyu sevdi, Leyla karakterini sevdi ve onunla sinemaya geri dönüş yapmak istedi herhalde. Bence de ona çok yakışan bir rol oldu. Yıllar sonra sete dönmenin heyecanını filme çok güzel yansıttığını düşünüyorum.
Öykü Karayel’in de hakkını yemeyelim, o da çok iyi oynuyor. Onunla önceki filminiz ‘Gözetleme Kulesi’nde görüşmüşsünüz ama o zaman seçmemişsiniz... Bu rol için o zamandan mı aklınızda kaldı Öykü Karayel, nasıl oldu?
Evet, o zamandan beri aklımdaydı. O role yaşı ve fiziği itibarıyla çok uygun değildi ama hep hatırımda kaldı. Özellikle de ‘Güzel Şeyler Bizim Tarafta’ oyunundaki rolüyle. Cast çalışması sırasında Öykü ilk aklıma gelenlerden biri oldu. Canan’ı gözümde canlandırdığımda Öykü’yü kafamda çok iyi oturtabiliyordum. ‘Audition’da tam emin oldum. Bir de farklı Leyla adaylarıyla birlikte ‘audition’ aldık Öykü’yle. Başak’la uyumları ilk andan dikkatimi çekti. Filmde iyi bir ikili olacakları seziliyordu.