Toprağın sahipleri

Güncelleme Tarihi:

Toprağın sahipleri
Oluşturulma Tarihi: Ekim 07, 2022 11:32

Damon Galgut, 2021 yılı Man Booker Ödülü’ne değer görülen ‘Vaat’ adlı romanında Güney Afrikalı -beyaz- bir ailenin 40 yıla yayılan çöküş hikâyesini anlatıyor. Güney Afrika’nın ırk, aidiyet ve toprakla ilgili çözülmemiş sorunlarını zengin bir ailenin tarihiyle ve trajedisiyle birleştiren sorgulayıcı bir hikâye...

Haberin Devamı

Türkçede ‘Sahtekâr’ ve ‘İyi Doktor’ romanlarıyla tanıdığımız Damon Galgut, 1963 yılında Güney Afrika’nın Pretoria kentinde, Avrupa kökenli Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. 6 yaşında lenf kanseri teşhisi kondu, beş yıl boyunca ölüm tehdidi altında yaşadı. University of Cape Town’da drama eğitimi aldı. İlk romanı ‘A Sinless Season’ı 17 yaşında yazdı. William Golding’in ‘Sineklerin Efendisi’ ile kıyaslanan bu roman, sonraki yıllarda Galgut’un isteği üzerine yeniden yayımlanmadı. Edebiyat hayatına ‘Small Circle of Beings’ (1988), ‘The Beautiful Screaming of Pigs’ (1991) ve ‘The Quary’ (1995) ile devam eden yazara beklediği başarıyı ‘İyi Doktor’ (2003) romanı sağladı. Man Booker Ödülü finalistler listesine kalan roman, IMPAC Dublin ve Commonwealth Writers ödüllerini aldı. Güney Afrika’nın 90’lardan sonra yetiştirdiği en önemli yazarlar arasında gösterilen Galgut, ‘Vaat’ ile 2021 Booker Ödülü’nü kazanırken Nadine Gordimer ve J.M. Coetzee’den sonra bu ödüle değer görülen üçüncü Güney Afrikalı yazar unvanını da elde etmişti.

Haberin Devamı

DÖRT CENAZE
’Vaat’, ünlü İngiliz yazar ve eleştirmen E.M. Forster’ın bir evin kime miras kalacağı etrafında kurguladığı başyapıtı ‘Howard’s End’ romanından esinlenmiş. Ama aynı zamanda Damon Galgut’un katıldığı bir cenaze anısına da dayanıyor. Söyleşisinde şöyle açıklamış Galgut: “Cenaze törenleri belirli bir ailenin hikâyesini anlatmanın ilginç bir yolu olabilir (...) Eğer bu cenazeleri birbirinden ayırırsanız, her biri kendi 10 yılında gerçekleşirse, zamanın geçişi hakkında çok şey söyleyebilirsiniz. Teker teker insanlara, bir ülkenin yasalarına, bir ülkenin siyasetine yaptığı etki... Zaman bizi, çevremizi, hayatımızı, sahip olduğumuz mülkü, neredeyse her şeyi yener. Bu yüzden ‘Vaat’ kendi endişelerime ses vermemin ve belki de ağı biraz daha genişletmemin bir yoluydu, böylece aynı zamanda bazı ulusal kaygılar hakkında da konuşabilecektim. Ama işin doğrusu bunun kaynağı benim için çok kişiseldi. Yaşlanmak ve ölüme yaklaşmakla ilgiliydi...”
Buradan hareketle romanını bir ailenin onar yıllık periyotlarda gerçekleşen dört cenazesi biçiminde kurgulamış. 1986 yılında, Güney Afrika’nın Pretoria şehri yakınlarındaki çiftliklerinde yaşayan Hollanda kökenli Swart ailesinin çiftliğindeyiz. Aile, baba Manie, karısı Rachel, çocukları Anton, Astrid ve Amor’dan oluşuyor. Ve bir de çiftliğin kenarına konuşlanmış kulübesinde yaşayan siyahi hizmetçileri Salome var.

Haberin Devamı

İlk bölümdeki cenaze, uzun süredir çektiği hastalıktan kurtulamayan Rachel’indir. Kadının kocasından son dileği, yaşadığı küçük arazinin tapusunun Salome’nin üzerine geçirilmesidir. Maine bu sözü verir. Maine’in karısına verdiği vaade kızları Amor da tanık olmuştur. Ne var ki cenazeden sonra, mülkün Salome’ye devri yıldan yıla ertelenecektir. Kendilerinden başkasını düşünmeyen ve kendi kendilerini tüketen Amor dışındaki aile fertleri için vasiyeti değil yerine getirmek, düşünmek ve konuşmak için bile can sıkıcı bir durumdur. Öte yandan Maine’in bağnaz dini inançları da sıkıntı kaynağıdır. Yıllar geçer, kalan aile üyeleri yeni cenazelerde bir araya gelirler ama Swart ailesinin bu topraklardaki izi yavaş yavaş silinecektir...
‘Vaat’ parçalı bir yapıya sahip ama bir eleştirmenin belirttiği gibi, romanın gövdesi parçalarının toplamından çok daha büyük. Zira Galgur, beyaz Swart ailesinin çöküşünü apartheid sonrası Güney Afrika’sı için bir alegoriye dönüştürmüş. Salome’ye verilen söz, Güney Afrikalı beyazların Güney Afrikalı siyahlara vaadi olarak yorumlanabilir. Bu vaat yerine getirilmedikçe Güney Afrika’da toplumsal barış sağlanamayacaktır...

Haberin Devamı

‘ULUSAL ALEGORİ’
Elbette bu kadar basite indirgenmemeli. Zira mekân Güney Afrika olduğunda, bir yazar Güney Afrika’nın siyasetinden, toplumundan, yaşam tarzından söz ettiğinde, ana fikir birkaç cümle ile özetlenemez. Hikâyedeki olayların, şahısların ve mekânın (kasabanın) kendilerinin yanı sıra daha derin ve kapsamlı meselelerin, sınıf ve katmanların, cinsel kimliklerin temsilleri olduklarını söyleyebiliriz. Damon Galgut aidiyet hakkında, toprak hakkında, geçmiş ve gelecek hakkında sorular soruyor. Asıl sorduğu insanların bu rahatsız edici gerçekleri göz ardı ederek yaşamayı daha ne kadar sürdürebileceği. Ve bu sorular ikiyüzlü politikaları, sloganlaşmış inançları, Güney Afrika’ya dair pespembe rüyaları paramparça ediyor.
2021 Man Booker Ödül Jürisi Başkanı tarihçi Maya Jasanoff da ödülün Galgut’a verilme nedeninde bu noktalar üzerinde durmuştu: “Jüriyle birlikte bunun gerçekten de güç gösterisi olan bir kitap olduğunu hissettik. Olağanüstü bir hikâyeyi, zengin temaları, Güney Afrika’daki son 40 yılın tarihini inanılmaz derecede iyi işlenmiş bir hikâyede birleştiriyor. ‘The Promise’, beyaz bir Güney Afrikalı ailenin etkileyici ve inanılmaz derecede iyi kurgulanmış bir anlatımı olarak başından beri bizi şaşırttı. Her okumada kitabın büyüdüğünü hissettik. Neredeyse aldatıcı bir anlatı ekonomisiyle, nesiller arası bölünmelere dair hareketli içgörüler sunuyor; tatmin edici bir yaşamı neyin oluşturduğu ve ölümün nasıl işleneceği üzerine meditasyon yapıyor ve modern Güney Afrika ile ilgili olarak geleceğin geniş metaforik etkilerini araştırıyor.”

Haberin Devamı

Politik okumalara açık olmalarına rağmen Damon Galgut’un -okuduğum- bütün romanları otobiyografik bir kurgunun izlerini taşıyor ve ülkesi kadar bireylerin kaderleri ile de ilgileniyor. Otobiyografiden kastım başından geçenleri nakletmesi değil ama gerek olaylara gerekse karakterlere gördüklerinden, duyduklarından, deneyimlerinden bir şeyler katması. Mesela ‘Vaat’in ilk ana karakteri Anton ve Amor’a bakalım. Biri erkek, diğeri kadın bu iki kardeş, beyaz bir Güney Afrikalı için yaşamanın ahlaki olarak ne anlama geldiğine dair karşıt düşüncelere sahipler. Bu iki karakterin kendi ikili doğasının kutuplarını somutlaştırdığını söylüyor Galgut: “Kardeş Anton, sadece belirli bir zamanda ve yerde doğarak iktidarın parçası olan ayrıcalıklı parçam. Ve küçük kız kardeşi Amor benim diğer tarafım, ayrıcalık ve hak konusunda büyük suçluluk duyuyor ve onları bir kenara bırakmak istiyor. Öğrendiği gibi yapması o kadar kolay değil. Farklı bir ifadeyle, Anton dünyayı yemek/yutmak isterken, Amor bundan vazgeçmek istiyor. Birisi asker, diğeri aziz”...

Haberin Devamı

Eğer klasik bir hikâye anlatıcısının elinden çıkmış olsaydı, “Alegorik hikâyesi ve karakterleriyle okuyucuyu hemen içine çeken bir kitap” diyebilirdim ‘Vaat’ için. Ancak modernist üslubu ve anlatımı William Faulkner, Virginia Woolf ve James Joyce’un geleneğiyle karşılaştırılan Damon Galgut kolay okumalara izin veren bir yazar değil. ‘Vaat’i yazarken hikâyeyi anlatmak için hangi bakış açısını kullanması gerektiğini, beyazları konuştururken siyahların sessizliğine anlamlar yüklemenin yollarını bulmak için çok uğraşmış. Sonunda farklı karakterler ve farklı bakış açıları arasında çok hızlı hareket edebilen bir film kamerası gibi anlatmayı seçmiş. Uzun bir çekimden yakın çekime geçmesi ya da bir karakterden diğerine atlaması ya da aniden kesmesi tamamen sinema tekniğinden uyarlanmış anlatım biçimleri. Öyle ki anlatı sesini üçüncü kişiden birinci kişiye, bazen aynı paragraf içerisinde kaydırmayı başarıyor. Galgut’un olaylar ve düşünceler, ana karakterler ve yan karakterler arasında gidip gelen diline alıştığınızda metnin güzelliğini kolayca yakalayabilirsiniz. Yereli yansıtan kelimeler ve argo kullanımıyla renklenen dili zarif, kimi zaman lirik bir tat veriyor.
‘Sahtekâr’ ve ‘İyi Doktor’ romanlarını da beğenmiştim ama Galgut ‘Vaat’ ile biraz daha ustalaştığını kanıtlıyor.

Toprağın sahipleri
Vaat
Damon Galgut
Çeviren: Hasan Can Utku
Delidolu Kitap, 2022
280 sayfa.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!