Güncelleme Tarihi:
Tomur Atagök gerek sanat anlayışıyla gerek düzenlediği sergilerle ve gerekse eğitimciliğiyle günümüz sanatının, sanat ortamının biçimlenmesi konusunda ‘öncü’ konuma sahip bir sanatçıdır. Amerika’daki eğitim döneminden sonra Türkiye’deki ilk kişisel sergisini 1966 yılında açan Atagök, o zamandan bu yana sanat yaşamında kendine özgü biçim dilini koruduğu gibi, kullandığı temalarıyla da (kadın, tanrıça, toplumsal sorunlar) eserlerinin vurgularıyla da (toplumsal belleğimiz, kişisel belleğimiz, zaman) her daim güncel kalabilmiştir. Tomur Atagök’ün düzenleyicilerinden olduğu Günümüz Sanatçıları İstanbul Sergileri (1980-), Öncü Türk Sanatından Bir Kesit Sergileri (1984-88) gibi sergilerin başlangıcının Türkiye sanat ortamının henüz uluslararası arenada boy göstermediği zamanlarda olması, bu sergilerin Uluslararası İstanbul Bienali’ne ya da Genç Etkinlik Sergileri’ne öncü oluşu göz önünde bulundurulduğunda, onun konumu çok daha iyi anlaşılacaktır.
İnsanın kişisel ve toplumsal ilişkileri
1962’de Oklahoma State University’deki lisans eğitimini tamamladıktan sonra 1963-64’te California College of Arts and Crafts’a devam eden ve 1965’te University of California’dan yüksek lisans derecesi alan Tomur Atagök, burada bulunduğu yıllarda feminist kuramdan etkilenir ve kadın sanatçılar üzerine düşünmek, onun ana meselelerinden biri haline gelir.
Tomur Atagök’ün 1960-1970’li yıllarını kapsayan çalışmalarını (1960-75) ‘Soyut Tanımlama’ adı altında ve 1979 sonrası çalışmalarını da ‘Figür ve Soyut’ başlığı altında tanımlamak mümkündür. İlk döneminde sanatçının, resmin kendi içyapısına odaklandığını, resimsel bir mekân arayışı geliştirdiğini görmekle birlikte, sanatçının ikinci dönemine dair kimi ipuçlarına rastlarız. Atagök, ikinci döneminde resmin içyapısına dair araştırmalarını geride bırakmaksızın, insana ve doğaya (belki kısaca yaşama) dair tanımlamalar önerecek ve bir anlamda resimsel mekânla etrafımızı kuşatan mekânın dengelerini sorgulayacak ve yeniden tanımlayacaktır. 1980’lere doğru Tomur Atagök’ün sanatında bu doğrultuda yeni temalar da belirir: Bu dönemin ilk üretimleri, tıpkı ‘Parçalanmalar, Yansımalar’da olduğu gibi, ‘Soyut Tanımlama’ döneminden güçlü izler taşır.