Güncelleme Tarihi:
Fuminori Nakamura 1977’de Japonya’da doğdu. Fukuşima Üniversitesi’nde sosyoloji eğitimi gördü. İlk kitabını tamamlayana kadar çeşitli işlerde yarım zamanlı çalıştı. ‘Ju’ (Tabanca) romanı 2003 yılında yayımlandı. Üretken bir yazar Nakamura. 2003’te başladığı edebiyat hayatına daha şimdiden on iki roman, on bir öykü kitabı sığdırdı -hem de edebiyatın hakkını vererek... 2002 Shinco Yeni Yazarlar Ödülü, 2004 Noma Yeni Yazarlar Ödülü, 2005 Akutagave Ödülü ve nihayet 2010 yılında ‘Hırsız’ romanıyla Japonya’nın en prestijli ödüllerinden Kenzaburo Oe Ödülü’ne değer görüldü. İngilizceye çevrilen dört kitabı ABD’de edebi değere sahip suç romanları konusunda uzmanlaşmış Soho Yayınevi’nce basılan Nakamura, ‘Hırsız’ romanıyla ayrıca 2012 Los Angeles Times Kitap Ödülü’nü ve 2014 yılında polisiye kurguya yaptığı katkı gerekçesiyle David Goody Ödülü’nü kazandı.
Büyük Balık Küçük Balığı Yutar
“Çocukken bu işi sık sık yüzüme gözüme bulaştırırdım. Kalabalık mağazalardan, başka insanların evlerinden arakladığım şeyler parmaklarımın arasından kayar giderdi. Yabancıların eşyaları, ellerime bir türlü rahatça oturmayan yabancı cisimler gibiydi; kendi bağımsızlıklarını ilan ediyormuşçasına hafifçe titrer ve ben daha farkına bile varamadan canlanıp yere düşerlerdi. Aslında ahlaken yanlış olan eylem, görünen o ki beni reddederdi. Ve uzaklarda hep bir kule olurdu. Çok eski zamanlardan kalma bir hayal misali, siste süzülen siluet benzeri bir kule... Ama bugünlerde o tür hatalar yapmıyor, doğal olarak o kuleyi görmüyorum.”
Romanın giriş paragrafında işittiğimiz iç monolog, bir zengini çarpmaya hazırlanan yankesicinin zihninde dolaşıyor. Romanın -şimdilik- isimsiz kahramanı anlaşılacağı üzere küçük yaşta başlamış hırsızlığa. Elbette işin içinde yoksulluk da var ama giderek hırsızlığıyla varoluşu arasında bir denge yakalamış. İsim kullanmaması da hem kendisini emniyete alma hem de kalabalıklar içinde görünmeden yaşama arzusundan kaynaklanıyor. Gerçekten de yalnız bir adam o. Basit bir evde yaşıyor, arada bir fahişelerle birlikte olmanın dışında kimseyle arkadaşlık etmiyor, günlerini Tokyo’nun kalabalık merkezlerinde ‘avlanarak’ geçiriyor. Zihninde sadece eski sevgilisi ve öldüğünü düşündüğü eski ortağı/akıl hocası Ishikawa ile ilgili anılar var.
Gözleriyle çevresindeki her şeyi kolaçan ettiği günlerden birinde gözüne çarpan amatörce bir hırsızlık vakası kaderini değiştirecektir. Annesi ile birlikte süpermarketten yiyecek çalan bir çocuktur gördüğü. Anne ve oğlanın yakalanmaması için olaya müdahale ettiğinde hayatına bir ilişki katılmıştır artık. Fahişelik yapan kadına yakınlık gösterir ama asıl ilgisi kendisi gibi hırsız olmaya niyetlen bu yalnız ve sevgisiz çocuğa yöneliktir.
Fuminori Nakamura roman kahramanının karanlık geçmişini yavaş yavaş aydınlattığında hikâye suç dünyasının büyük balıklarının dolaştığı daha derin sulara açılıyor. Yankesiciliğin masum kaldığı bu dünyadan bir kez yakasını güçlükle kurtarmış ama ismini o büyük balığa -Yakuza olmaya soyunan Kizaki’ye- kaptırmıştır. Yıllar sonra Kizaki yeniden karşısına çıkacak ve hırsızı bir kez daha o derin sularda oynanan bir oyuna katılmaya zorlayacaktır. Ucunda çocuğun hayatının olduğu bir oyundur bu...
‘Yoksulluğun derin katmanları...’
Öncelikle kurgu açısından çok başarılı b
uldum ‘Hırsız’ı. Kahramanın çocukluğu, geçmişte ortağı ile karıştığı soygun, sevdiği yegâne kadın ile ilişkilerinden şimdiki zamana sıçrayış, final sahnesinde çocukluk anısında geri dönüş... Kısacası hikâyenin kronolojisindeki her bir motifin bütüne bağlanışı kusursuz bir işçilik sergiliyor. Söz konusu kurgunun kısa bir roman içinde kullanılması hikâyeye çok hızlı bir akış sağlamış. Daha baştan hırsız karakterinin yarattığı çekimle adım atılan hikâye, şaşırtıcı olaylar eşliğinde alıp götürüyor okuyucuyu. Kısa olmasına rağmen bütün kişi, olay ve ayrıntının bütüne katkı yapması nedeniyle romanın hacmi -tuhaf biçimde- zihnimizde genişliyor. Genişlemenin diğer nedeni hikâyenin geri planındaki toplumsal ve felsefi derinlik. Kaderin ve insanın özgür iradesinin doğasını, insan kimliğini neyin oluşturduğunu, zamanın etkisiyle nasıl değiştiğini, hayatın marjinal sınırlardaki anlamını, bir metafor olarak hırsızlığı tartışmaya açmasıyla ve elbette kurgusuyla, dilindeki titiz işçiliğiyle ‘Hırsız’ polisiye türün alışılageldik örneklerinin dışına çıkan, polisiyeseverlerden ziyade edebiyat okuyucularına hitap eden bir roman. Tokyo’nun karanlık dünyasında, karanlık karakterler arasında cereyan eden bir hikâye anlatıyor ama bu hikâyenin kurgusu ve felsefesi türün büyük bir bölümünü oluşturan romanlardakilerden farklı. Nakamura, Dashiell Hammett ya da Raymond Chandler’dan çok Camus’nün, Dostoyevski’nin, Kenzaburo Oe’nin, Osamu Dazai’nin mirasçısı.
Nakamura da söyleşisinde bu hakikatin altını çizmiş; “Saf bir edebiyat yaptığıma inanıyorum... İnsanlığın gizli derinlikleri ile ilgileniyorum. İnsanın karanlık yanlarını yazarak o gizli derinliklere dokunabileceğimi düşünüyorum.... Bu nedenle psikolojik durumu tanımlamaya çok daha fazla odaklanıyorum.” Ancak ‘suç yazarı’ nitelemesinden de gocunmuyor; “böyle okunmak umurumda değil. Kitaplarımı okumanın birçok yolu var ve bunu çok ilginç buluyorum.”
Nakamura’nın suç olgusuna yönelmesi, karanlık hikâyeler anlatmasının nedeni sadece heyecan uyandırmak değil; “Karanlık kitaplar yazıyorum, ancak bunu bir umut bilinciyle yapıyorum. Gerçek umudun yalnızca en derin karanlıkta bulunduğu inancındayım.”
‘Hırsız’ suç edebiyatı ile yeraltı edebiyatı arasındaki yakınlığı da kanıtlayan bir roman. ‘Hırsız’ın karanlık atmosferi ile tutarlı biçimde insani ilişkilerin hepsi de çok yırtıcı. Hırsızları, gangsterleri, fahişeleri, suça bulaşmış siyasetçileri, borsa manipülatörleri ile böylesine gayri insani bir dünyada küçük çocuğun da suça meyletmesinden daha doğal ne olabilir! Nakamura’nın sözünü ettiği umut ilkesi çocuğun hırsız tarafından kurtarılmak istenmesinde ortaya çıkıyor.
Modern Japonya’nın gözden kaçan, kaçırılan insanlarına ve ilişkilerine yer veren ‘Hırsız’ romanıyla 2010 yılında Kenzaburo Oe Ödülü’ne değer görülmüştü. Japonya’nın yaşayan en büyük yazarlarından biri olan Kenzaburo Oe, kendi adına konulan bu ödülü verirken ‘Hırsız’ın bu yanına dikkat çekmiş ve “yoksulluğun derin katmanlarının büyük bir toplumsal kaygı yarattığı bir çağda, bu yazar yeni perspektiflerin doğabileceğini gösteriyor” sözleriyle övmüştü Nakamura’yı.
Nakamura, büyük bir metropoldeki yalnızlığı, yırtıcılığı, bu dünyanın şaşkın, güvensiz ve çaresiz insanlarını anlatıyor. Robin Hood’u çağrıştıran hikâyesi belki yeni değil ama ona Japon kültürü ve insanları hakkında çok şey anlatan çağdaş bir boyut katmış. ‘Hırsız’ haiku tadı veren bir roman.