Güncelleme Tarihi:
Ayla-Beklan Algan çifti, evlendikten sonra yaşadıkları New York’ta, oyunculuk eğitimi aldıkları dönemde ara ara Coney Island’da bir hayvanat bahçesine gider. Burada ziyaret ettikleri bir gorilleri vardır. “Her gittiklerinde sanki hatırlar” onları. Uzattıkları muzu insan gibi soyup, içini yiyip posasını atar, onlardan sıkılınca sırtını döner, bazen de burnunu karıştırır. Algan ikilisi bu gorili saatlerce bir oyuncu gibi seyreder; Ayla Algan “Biz, onun hareketlerini oyunculuğun fizikal aksiyonları için inceliyorduk” der: “Hayvanat bahçesindeki gorilimiz konuşmuyordu ama beş duyumuzu kullanarak fizikal aksiyonları ile çok şey anlatıyordu, bunun için gidip onu seyretmek bize çok faydalı oluyordu. Human Science’ta beş duyu ile çalışmıştık, hayvanlarla ilgili de çok çalışma yapmıştık...”
Sadece bu anekdot bile tiyatro ve sinemanın güçlü ismi, hayatının her anında ama en çok da son senelerde eğitmenliğe yoğunlaşan Ayla Algan’ın ‘oyun’a, ‘oyunculuğa’ ve sanata bakışını, doğa ve yaşamla ‘oyunculuk’ arasında kurduğu yaşayan bağı özetliyor. Bugün 87 yaşında olan Algan’ı sadece yetenekli, çalışkan ve üretken bir oyuncu/müzisyen/eğitmen olarak tanımlamak yeterli değil. ‘Yaratıcı Oyuncu Yaratıcı İnsan’ başlıklı kitabını okuduğumuzda çok net anladığımız üzere, Algan insanın varoluşunu oyundaki/sahnedeki arayışla bütünleştirerek inceleyen ve bunu tüm yaşamına yayarak uygulamaya sokan bir bilge/yaratıcı oyuncu. Bir ömre yayılan bu arayışta işte; New York’taki gorilin hareketleri de, çocukluğundan taşıdığı masalsı ve sanat dolu deneyimler de, Anadolu’nun antik kültüründen süzdükleri de Yunus Emre’nin yaşam felsefesi de, yerini buluyor. Bu yolda da başından 2010’daki vefatına dek birlikte yürüdükleri, kızı Sevi’ni babası, Türkiye tiyatrosunun usta rejisör ve oyuncusu, eşi Beklan Algan en büyük yoldaşı.
OYUNCULUK: BİTMEYEN BİR ARAŞTIRMA
Ayla Algan’ı rol aldığı sayısız filmden (‘Karanlıkta Uyananlar’, ‘Ah Güzel İstanbul’ başta olmak üzere), çok sayıda TV dizisinden, 70’lerde yoğunlaşan müzik kariyerinden ve elbette 1960’tan 2015’e uzanan sahne kariyerinden tanıyor, biliyoruz. Ama kaleme aldığı bu kitap; ilklerle, ödüllerle, pes etmeyen denemelerle ama asıl olarak inşa ettiği ‘yaratıcı oyuncu’ fikriyle ve elbette sürprizli anılarla dolu bir hayatla gerçekten tanışmak için heyecan verici bir vesile.
‘Yaratıcı Oyuncu Yaratıcı İnsan’ salt bir anı kitabı değil. 1936’da İstanbul’da dünyaya gelip, sanatçı (stilist, ressam, heykeltıraş Nevzat Hanım) bir anne ile Girit göçmeni babanın (Vedat Kasman) kızı olarak sanatçılarla dolu bir atmosferde, Osmanbey-Beyoğlu-Büyükada hattında büyüyen, oyuncu ve ses sanatçısı olarak dönemin etkili simalarıyla çalışan, tiyatro tarihimizin önemli duraklarından LCC Tiyatro Okulu (Language and Culture Center) ile TAL’ın (Tiyatro Araştırma Laboratuvarı) kurucularından olan bir isim, bizi dilese anıya boğabilirdi. Algan bunu tercih etmemiş. Kitabı oyuncu adaylarına sadece mesleki değil, bir yaşam kılavuzu tadında kaleme almış.
‘18. Yüzyıl Batı Tiyatrosu’ndan Bugünün Tiyatrosuna’ başlıklı, kitabın yarısını oluşturan ilk bölümde okura oyunculuğun tarihsel serüvenini anlatırken, tavrı ve dili; bize eğlenceli bir ders anlatıyor gibi. Avrupa, Rus, Osmanlı ve Türk tiyatrosunun gelişimini filozof ve tiyatro kuramcılarından örneklerle anlatırken ‘yaratıcı oyuncu/yaratıcı seyirci’ fikri üzerine düşünmemizi salık veriyor. Bu bölümde tiyatro tarihindeki akımların nasıl birbirinden beslenerek doğduğunu ve oyuncunun esasen ‘tasarımcı’ olması gerektiğini, kendi tarihinden örnekler de sunarak aktarıyor.
İkinci bölüm itibariyle Ayla-Beklan Algan çiftinin ‘oyunculuğu pratikte araştırma’ düsturundan yola çıkarak inşa ettikleri yapıları okurken bir yandan da Ayla Algan’ın sanat yolculuğunun duraklarını öğreniyoruz. 1960’ta ABD’den Türkiye’ye dönen ikili, Muhsin Ertuğrul’un davetiyle Şehir Tiyatroları’na giriyor. Beklan Algan’ın rejisör, Ayla Algan’ın oyuncu olarak çalıştığı sürecin sonunda, 1966’da Muhsin Ertuğrul ile ŞT’den istifa edip ilk paralı konservatuvar LCC Tiyatro Okulu’nu kuruyorlar. “Kaygımız oyunculuğun gelişimi üzerineydi, araştırmak, denemek istiyorduk. Kendimizi ve genç oyuncuları geliştirecek alanlar yaratmaya çalışıyorduk” diye özetliyor motivasyonlarını. LCC’yi, üçlünün Şehir Tiyatroları’na döndükten sonra, 1974’te kurum içinde kurdukları Deneme Sahnesi izliyor.
Sahnede şarkıcı olarak da yerini alıyor Algan. ŞT’den aldığı izinle gazinoda şarkı söylüyor. Zeki Müren’in alt programında çıkıyor, Yunus Emre şiirlerinden oluşan şarkılı şiirler söylüyor. Bir Orta Anadolu türküsü olan ve herkesin çok eğlenerek dinlediği ‘Koca Öküz’, Algan’ın unutulmaz performanslarından biri olarak müzik tarihine geçiyor. 1972’de Paris’in meşhur konser salonu Olympia’da sahneye çıktığında, burada sahne alan ilk Türk sanatçı oluyor.
1965’te Sadri Alışık’la rol aldığı, Atıf Yılmaz imzalı ‘Ah Güzel İstanbul’ ise Algan’ın sinemada parladığı yapım olarak sinema tarihimizde yerini alıyor.
Ayla Algan tasavvuf felsefesinden de beslenerek insan varlığının oyuncu olarak konumuna odaklandığı ve ‘pratikteki araştırmasını’ hiç dindirmediği yolculuğu eğitmen olarak sürdürüyor. Ekol Drama Sanat Evi’nin ardından şimdilerde İstanbul Drama Sanat Akademisi’nde genel sanat yönemenliği ve eğitmenlik yapıyor. Sanatsal yaklaşımı, deneyimleri ve anılarını iç içe geçirerek kaleme aldığı kitabı, tüm hayatına yayılan ‘sanatsal deneme’nin bir özeti.
YARATICI OYUNCU
YARATICI İNSAN
Ayla Algan
Yapı Kredi Yayınları, 2023
248 sayfa.