Güncelleme Tarihi:
Beyoğlu’nun boydan boya tiyatro mekânlarıyla dolu olduğu, Şehzadebaşı’nın, Kadıköy’ün, Üsküdar’ın, Pangaltı’nın sanat ve kültür merkezleri olarak nefes alıp verdiği, yazlık tiyatroların şehre yayıldığı, sahnelerden çokdilli repliklerin yükseldiği, 100 sene öncesinin İstanbul’una dair en ufak bir iz bulmak mümkün mü bugün? Beyoğlu’nda Ses Tiyatrosu dışında yaşamaya devam eden bir köklü tiyatro sahnesi daha yokken, bir zamanlar şehrin kültür-sanat hayatına can vermiş binaların üzerinde, geçmişine işaret eden tek bir plaket dahi yokken... Birkaç gündür, yarım asırlık Ankara Sanat Tiyatrosu’nun mekânından çıkmak zorunda kalışını konuşuyoruz. Köksüzlüğümüzün, belleksizliğimizin, muhafaza edemeyişimizin örnekleri durmadan artıyor. Hal böyleyken, 15 Aralık’ta Yapı Kredi Kültür Sanat’ta açılacak olan bir sergi, kolektif hafızamızı uyanmaya çağırıyor.
AYAKKABI İMALATHANESİNDEN ‘KULİS’E...
'Kulis: Bir Tiyatro Belleği, Hagop Ayvaz’ başlıklı sergi Osmanlı ve Türkiye tiyatro tarihinin pek çok açıdan görünmez kılınmış tarihini anımsatmak üzere hazır... Hrant Dink Vakfı öncülüğünde, Yapı Kredi Yayınları ve Türkiye Tiyatro Vakfı işbirliğiyle, Kevser Güler, Banu Atca ve Esen Çamurdan’ın küratörlüğünde hazırlanan sergi; 19’uncu yüzyıldan itibaren şehrin tiyatro hayatını, Türkiye tiyatrosunun temelini atan Ermeni tiyatro emekçilerini, topluluklarını, onların açtıkları mekânları ve dönemin kent yaşamında tiyatronun yerini anımsatan kapsamlı bir arşivden doğmuş. Osmanlıca, Ermenice ve Türkçe 600 civarında elyazması ve matbu tiyatro metni, 500’den fazla Ermenice ve Türkçe dergi ve broşür, fotoğraflar, kartpostallar, çizimler... Ve 1946-1996 yılları arasında kesintisiz yayımlanan Ermenice tiyatro dergisi Kulis... 12 bine yakın görsel materyal... Bir tiyatro cenneti... Ve bu ‘cennet’i kuran isim: Belleksizliğimize inat, devasa bir arşiv yaratıp bugünlere ulaşmasını sağlayan, ömrünü tiyatroya adamış Ermeni oyuncu, yönetmen, yayıncı ve yazar Hagop Ayvaz...
1911’de İstanbul, Yenikapı’da dünyaya gelen, tiyatroyla üvey babasının ayakkabı imalathanesinde çıraklık yaptığı sırada tanışan Ayvaz, içine genç yaşında düşen tiyatro ateşini, hayata veda ettiği 2006’ya kadar canlı tutmuş. Aynı handa çalıştığı Harutyun Samurkaş’ın kendisini Şark Tiyatrosu’na (Arevelyan Taderahump) götürüp kumpanyanın yönetmeni Krikor Hagopyan ile tanışmasıyla başlıyor tiyatro hayatı. Sahneye ilk kez 1928’de, Narlıkapı Şafak Tiyatrosu’nda, ailesinden gizli çıkıyor; Srapion Manasyan’ın ‘Çağatsbanin Ağçigı’ (Değirmencinin Kızı) adlı Ermenice operetinde figüran olarak... 1929’da aynı sahnede, ‘İki Ahbap Çavuş’ta rol alıyor. Naşit Özcan, Bedros Baltazar, Hazım Körmükçü ve Aram Elmas’ın aralarında bulunduğu önemli tiyatrocularla dostluklar kuruyor. 1930’da ise Beyoğlu Yenişehir Mangasar Bahçe Tiyatrosu’ndaki ‘Kara Değirmen Cinayeti’ oyunuyla ilk başrolünü üstleniyor.Ayvaz’ın oyuncu, yazar ve yönetmen olarak hem profesyonel hem de amatör topluluklarla sürdürdüğü sanat üretimi geçim sıkıntısından ve azınlıklara yönelik baskıcı uygulamalardan nasibini alıyor elbette... Aklı sahnedeyken tekstil atölyelerinde çalışmak, sonuncusu, sadece gayrimüslimlere uygulanan ‘yirmi kur’a ihtiyat’ sebebiyle olmak üzere üç kere askerlik hizmeti yapmak, Aşkale sürgünününden şans eseri kurtulmak (kendi deyişiyle ‘kazma-kürekten kurtuluş’), Ermeni meslektaşlarının -yine kendi deyişiyle- ‘uzaklara’ gitmek zorunda kalması, Ermenice tiyatronun bir süreliğine yasaklanması bu zorlukların sadece başlıkları... Ayvaz çağının tiyatro gündemini, 1946’da kurduğu Ermenice tiyatro dergisi ‘Kulis’ ile birlikte kayda almaya başlıyor.
SERGİ, MÜZE KURMA UĞRAŞIMIZI DESTEKLEDİ
Esen Çamurdan: Müze kurma uğraş ve çabamızda ne denli haklı olduğumuzu ve yola devam etmemizi öğütledi bize Ayvaz dostumuz. Hrant Dink Vakfı bilinçli ve sorumlu davranıp bu arşivi bir sergiye dönüştürmeseydi, sergiyle birlikte içeriğini araştırmacılara açmasaydı; kısacası bu arşiv sanat-kültürden uzak, sorumsuz ellerde olsaydı Türkiye tiyatrosu yine eksik kalacaktı. Hep olduğu gibi. Şimdi hiç olmazsa bir seçenek sunuldu insanlara, böyle de bir yol olabilir dendi.
Dikmen Gürün: Bu sergiyi görmek çok mutlu ederdi Hagop Ayvaz Bey’i. Bunu, Kulis’e ve arşivine bir saygı olmanın ötesinde, yakın zamanda hayata geçeceğine yürekten inandığım Türkiye Tiyatro Müzesi’nin çalışmalarına destek olacak bir etkinlik olarak da değerlendirirdi. Bu ülkede bir Tiyatro Müzesi’nin olmamasına çok üzülürdü Hagop Ayvaz. Yıldız Sarayı’nda bulunan, özde değil sözde Tiyatro Müzesi’nin neden böyle atıl bırakıldığını her zaman sorgulardı. Yurtdışındaki benzerleri gibi zenginleştirilmesi, takviye edilmesi gerektiğini vurgulardı. Gerçekten de İstanbul gibi bir kültür-sanat merkezinde bir Tiyatro Müzesi olmaz mı? Buna ihtiyaç duyulmaz mı? Hagop Ayvaz “Muhsin Ertuğrul Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nu müzeye dönüştürecekti ama yaktılar” diye anlatırdı. “Tıpkı Aksaray Küçük Opera gibi, Kültür Sarayı gibi, Şan Tiyatrosu gibi yakıldı…” Dahası; uzak ve yakın tarihimizde bugün var, yarın yok olan tiyatro binalarımızın yerlerini bile bilmiyoruz. Merak etmiyoruz. Oralarda oynamış olan kıymetli sanatçılarımıza selam bile edemiyoruz… Kimbilir, belki bundan sonra yapabiliriz bütün bunları…
‘Kulis: Bir Tiyatro Belleği, Hagop Ayvaz’ 15 Aralık 2020-21 Şubat 2021 tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Sanat’ta ziyaretçilerini bekliyor.