Güncelleme Tarihi:
Tevfik Fikret’in ‘Senin İçin’ adıyla, günümüz Türkçesiyle yayımlanan ‘Toplu Hikâyeleri’ sürpriz bir kitap. Her ne kadar tanıtım niyetiyle yazılmış, nahoş bir ‘giriş’ yazısıyla sunulmuş olsa da... Sözgelimi. ‘Nâdim’ (Pişmanlık) öyküsü, Fikret’in, kendisini mutsuzluğa sürükleyen Nâzıma Hanım’la evlenme kararındaki pişmanlığı anlatıyormuş. ‘Validelik’ öyküsü, “nedense pek inandırıcı bir özellik taşımamakta” (nedense)... ‘Jean’ öyküsünün de “orijinal bir tarafı bulunduğunu söylemek” zormuş. Hikâye yazmaya devam etseydi, Halit Ziya ve Mehmet Rauf kadar başarılı olabilir miymiş; hikâye “yazmayı bıraktığına göre, bu hususta bir şeylerin farkına varmış olmalı” imiş..
Öncelikle; ‘Nâdim’ (Pişmanlık) öyküsü, bir hikâye anlatan bir öykü değil, bir bilinç durumunu anlatan bir öyküdür. Hikâye bir süreci dile getirir, bilinç durumu anlık durumdur. ‘Nâdim’, evlilik hukukunu sürekli çiğneyen bir erkeğin/kocanın, aynı ihlali karısının da/kadının da yapabilme olasılığına işaret eden bir yanılsamayla yüzleşmesi neticesinde yaşadığı pişmanlık bilincini dile getirir. Fikret’in kendi evliliğini falan filan değil. Türkoloji, kurmacayı hâlâ böyle mi açıklıyor? Bu kitapta, Fikret’in kendi hikâyesiyle paralellik kurulacak bir hikâye var ise bu ‘Nâdim’ değil, ‘Zavallı Nuri’ hikâyesidir. Ama bu bağlantı da işinize gelmiyor değil mi? Yüz yıldır, Fikret’in evliliğini, Fikret’in Nâzıma Hanım’a âşık olduğu ya da olabileceği olgusunu ya da olasılığını inkâr ve göz ardı ederek, “Dayı kızı yabancıya gitmesin” teziyle açıklıyorsunuz. Ayıp! Şu cümle ‘Nâdim’ öyküsünde yer alıyor: “İffetli hanımların, gözümde pek saygıdeğer olan özel alanlarına böyle girivermeyi terbiye kurallarına aykırı bulurum.”
Bu cümlede konuşan, öykünün karakteri değil, öykünün anlatıcı-benidir. Fikret’in hikâyelerinin ayırıcı özelliklerinden biri, anlatıcı-benin, iç dünya ile dış dünya arasındaki konuma yerleştirilmiş olmasında ortaya çıkar; karakterle anlatı arasındaki konuma yerleştirilmesinde değil. İnsan varlığının, içsellik/iç dünya ile dışsallık/dış dünya arasındaki konuma yerleştirilmesi bakımından, Fikret’in öyküleri tartışılamaz. Çünkü Türk şiirinde içsellik ile dışsallığın keşfi Fikret’e aittir. Bu öyküler, Fikret’in bu keşfinin farkında olduğunu, onu başka metinlere de yaydığını gösteriyor.
‘Jean’ ile ‘Vedia’dan Bir Parça Daha’ öyküleri, bu bakımdan çok değerlidir. Burada “Roman, tiyatro, novel için yazarın hisle tasavvur ve tahayyülü yeterli olmaz, fiziki dünyaya bağlı olmak gerekir” der; ve iki sayfa ötede devam eder: “Şairane bakış, tabiatın çehresini bir örtü arkasından daha parlak görür”...
Fikret’in öyküleri için, içerik bakımından ‘yaşamın kaybedilmesi üzerine öyküler’ diyebiliriz; anlatım özelliği bakımından ise bir başka âlemin dile getirilişidir. Bu başka âlem, ‘öte âlem’ değildir. Hastalıkla veya ihtiyarlamakla yaşamın yarısının kaybedilmesi durumunu, “hayat uykusundan uyanmak” (‘Jean’) biçiminde adlandırıyor Fikret. Başka âlem, hayatın yarısını kaybetmekle hayat uykusundan uyanıldığında, dünyanın, hayatın geriye kalan yarısı için değerini dile getirir. İşte bu ‘değeri’ betimliyor Fikret öykülerinde.
Fikret’in şiirine ilişkin olarak yapılan akademik çalışmalar, yaygın olarak, modern bir analiz içermez; onun yapıtına küp şekli vermeye çalışır: Fikret’in ‘hayal şiirleri’, ‘tabiat şiirleri’, ‘aşk şiirleri’, ‘sanatla ilgili şiirleri’ vesaire... Küp biçimi derken kastettiğim bu. Küp ifadesini Bertolt Brecht’ten alıyorum. Brecht, ‘Me-ti’nin Özdeyişler Kitabı’nın bir yerinde, “Çam ağacına küp biçimi verilebilir mi?” biçimindeki bir soru karşısında, “Çam ağacına küp biçimi verilebilir mi, verebilirsiniz ama ortada çam ağacı kalmaz” der.
Tevfik Fikret’in dil ve edebiyat üzerine yazılarının da günümüz Türkçesiyle yayımlanması gerekiyor...
SENİN İÇİN
Tevfik Fikret
İş Kültür Yayınları, 2020
200 sayfa, 12 TL.