Güncelleme Tarihi:
COVID’e yakalandım ve ağır geçirdim; bu nedenle bir süre yazılarıma ara vermek zorunda kaldım... Kelama, selamla başlamak gerekir.
Tevfik Fikret, bugün artık bütün çevrelerin vazgeçemediği bir şair konumunda; bu bakımdan tekil, ayırıcı ve üst bir yerde duruyor. İdeolojik tercihini faş etmiş şairler içinde, Mehmet Akif ile Nâzım Hikmet’in kabul edilebilirlik ölçeğinin üstünde yer alan, farklı cenahlara ait bir vazgeçememe ilgisinden söz ediyorum. Fikret’i hesaba kattığımızda, her iki şairimizin konumunda, karşı cenah ilgisi biraz eksik. Nâzım’la ilgili karşı cenahtan sanırım sadece Hece dergisi kapsamlı bir dosya hazırladı; Akif’le ilgili böyle bir çalışma, karşı cenahta yapılmış değil.
Örnek vermek gerekir ise; sözgelimi 70’li yıllarda, solun Fikret’e ilişkin büyük bir veriminden söz etmek gerekir. Burada temel kaygı, Fikret’i bugünün okuruna okutmak olmuştu, bu nedenle dil-içi çeviriye ağırlık veriliyordu. Ahmet Muhip Dıranas’ın o muhteşem ‘poetik-Türkçeleştirmesi’ ile Asım Bezirci’nin, A. Kadir’in ‘bugünün diliyle’ Fikret çalışmaları önemli hamlelerdi. Kemal Bek’in, 2000’lerdeki, Fikret ‘Türkçeleştirmesini’ de buraya eklemek gerekir. (Bek’in, ‘Târîh-i Kadîm’ Türkçeleştirmesi de, keşke yayımlanma imkânı bulsa.) Bu yıllarda Memet Fuat ile Atilla Özkırımlı’nın ‘Tevfik Fikret’ adlı monografik çalışmaları önem arz eder.
70 ve 80’lerin ardından, 2000’lerle birlikte, solun geri çekildiğini ve sağın veriminin arttığını söylemek mümkün. Solun tersine, sağ cenah ise, Fikret’in şiirlerinin sadece dil-içi çeviriyle, günümüz Türkçesine çevirmeden yayınlama istikrarını gösteriyor. Furkan Öztürk’ün, Sabahattin Çağın’ın ve (yeni basımı yapılan) Mehmet Kaplan’ın yayına hazırladıkları ‘Rübâb-ı Şikeste’ baskılarını anmak gerekir. Burada ayırıcı bir özellik daha var: Bu kesimin, sadece ‘Rübâb-ı Şikeste’ye odaklanmış olması ve ‘Târîh-i Kadîm’, ‘Doksan Beşe Doğru’, ‘Hân-ı Yağmâ’ gibi son dönem şiirlerinin bu odaklanmanın dışında tutulması dikkat çekicidir. Öyle ki şairin, “Fikri hür, irfânı hür, vicdânı hür bir şâirim” dizesiyle biten dörtlüğü, Rübâb-ı Şikeste’nin kimi yeni basımlarına alınmamaktadır. Burada, İsmail Parlatır ile Nurullah Çetin’in yayına hazırladıkları ‘Tevfik Fikret - Bütün Şiirleri’ çalışmasını ayrı tutmak gerekir. Bu çizgideki monografik çalışmalar, İsmail Parlatır ile Hasan Akay’dan gelir. Bu kesimin, son yıllardaki sürprizi ve doruk noktası ise Beşir Ayvazoğlu’nun ‘Fikret’ adlı biyografisiydi.
Solun, artık klişe haline gelmiş, ‘ilerici düşünceli’, ‘çağının aydını’, ‘aydınlanmanın ve hümanizmin şairi’ yaklaşımından da vazgeçmesi, şairin şiiri üzerinde metin analizi yapmaya başlaması gerekir.
Belki de, sağ ve sol cenahın Fikret’e yaklaşımından değil de, Tevfik Fikret’in, kendisine ve eserine yaklaşan her kesime kendi rengini göstermesinden söz etmek gerekir. Enis Batur bir yerde, “Tevfik Fikret turnusol gibidir, herkesin rengini ortaya çıkarır” demişti.
Yeni çalışmalar... Cuma Duymaz’ın Fikret’in hayatını kaleme aldığı ‘Sisi Dağıtan Umut’ anlatısı ile Mesut Kaplan’ın ‘Azerbaycan’da Tevfik Fikret’ çalışmasını burada özellikle anmak gerekir. Mesut Kaplan, yeni bir Fikret uzmanını muştuluyor.
Turgut Çeviker’in yayına hazırladığı ‘Tevfik Fikret’ kitabı, son yılların sürprizi. Bu devasa çalışma, Fikret’i şairliği ve ressamlığıyla bir bütün olarak ele alan bir başucu kitabı, bir ana kaynakça. Çeviker, yüzyıl içinde Fikret’le ilgili yazılmış bütün ana metinleri bir araya getirmiş. Kitapta bugün kaleme alınmış yazılar da var. Bu kitap, Fikret’e yaklaşım biçiminde, yeni bir dönemeci işaret ediyor olabilir.
Turgut Çeviker’in ‘Tevfik Fikret’i, biraz önce ‘düşürülmesinden’ söz ettiğim, “Fikri hür, irfânı hür, vicdânı hür bir şâirim” dizesiyle biten dörtlüğüyle açılıyor...