Güncelleme Tarihi:
Bazı şiirlerin yalnızca şiirde kalmayan adları vardır. ‘Terziler Geldiler’, gelince de ne çok şeyi yeniden getirdiler, eski şeyleri, yitirdiklerimizi yeniden, hiç olmayanı, ilk olanı getirdiler diyedir bir sevincin hizasına yazılan o şiirlerdendir. Şiir adından da ileridir terzilik sanatında ve ‘her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği’ şiir sanatında! Ustasından değil terzisinden belli olan bir şiir, Turgut Uyar’dan.
Terziler, topograflar, haritacılar, denizciler, doğabilimciler, kuş gözlemcileri, gökbilimciler...Vardır başka işler ve uğraşlar ya, ben aklımdakileri yazdım ki hemen, eksik bıraktıklarım da görülsün! Böylece her şeyin birbirini tamamlamak için olduğunu bir kez de ben söylemiş olayım.
Bunları Nihat Özdal’ın tamamladığı üçlemesi ‘Düğmeler, Deri, Koordinatlar’a (Kırmızı Kedi) bakarak söylüyorum. ‘Ustalık dönemi ürünü’ deyince bir klişeyi yinelemiş oluruz, oysa asıl uğraş, titizlik, dikkat kalfalıktadır. Ben kalfalık diyeyim, siz okuyunca ne isterseniz onu!
Terzilikten başlayalım. Kumaş, iplik, dikiş, pervaz, iğneden ipliği geçirme hüneri, en ince işlerden belki de. Kumaşı dünya ya da okyanus gibi tasarlamak, her seferinde sınavdan geçmek, tartımın, düzenin, hizanın birlikte yolculuğunu başlatırken, yalnızca ona değil, başka bir yolculuğa da eğilmek ve bunu tasarımların da üzerine serilip işleneceği insanın haritasına gözeneklerine dek inerek sürdürmek. “Bazı terzilere göre düğme düşer düşmez çiçekli, esmer ve nemli bir hava bırakır, bunun dikkate değer çeşitliliklerini tattım.” Bunlardan biri “Anlamak hep bir ilmik hatasıdır” olmalı. Olmalı, çünkü “biz iyi terzilerin erken öldüğü kumaşlarız” dizesi de, belki de en çok şiire yorulmalı.
Şu sıkça kullandığımız katmanlı sözcüğü Nihat Özdal’ın şiirleri için en çok geçerli. Şiirlerin hem nesneleri hem de öznelerini içeren bir anlam olarak. ‘Düğmeler...’in tenle kurduğu ilişkinin yanında, onlar aracılığıyla bakılan dünyadaki şaşırtıcı ilişkilerin şiire taşınmasında da fark ediliyor bu katmanlılık. Tek dizeliklerde de düzyazı şiirlerde de.
Feridüddin-i Attar’ın Mantık Ut Tayr’ından (Kuşların Dili) yaptığı alıntı, Deri’nin ‘Dermis’ bölümünde duruyor ve bir bakıma vücudu darbelere karşı koruyan altderiye gönderme yapıyor, “Kendi yaramı onarmaya uğraşıyorum”. Alıntı iyi olmuş ama olmasaydı da, özellikle son kitapta, Koordinatlar, bize yine Attar’ın adını fısıldardı. Kuşların yerine dizeler fısıldar bazen.
Bu kitaplar ya da üçleme nerede duruyor? Ne çok yerde duruyor! Elbette bir atlas biçiminde. Atlaslar kapanmaz, tıpkı onlarla coşup duruldukları nehirlerin, göllerin açıklığı gibi. Özdal’ın şiirlerinde bir ‘atlas açıklığı’ var. Yaprakla kıpırdayan, rüzgârla esen, geceyle kapanan bir atlas gibi devinen bir şiir. Devinmek, büyük fiillerden değildir, ama hep işleyen, kımıldanan, meraklı, kendine bakan, içinden çıkan, kafasını uzatan, kendine dönen, dura dura yürüyen bir şiir: “Ağır çekilmiş bir sabırla izliyorum külü” diyecektir.
Bir alfabe, sözlük ya da ansiklopedi yazıyor gibidir iki şiirin birinde. Şiirin biri, “Sustun./ Yeniden dünyadayız.” der, bu ‘belli’ belirsizliği kime, neye yoracağımızı düşünmeden severiz. Şiirin diğeri ise, Koordinatlar’dan sözgelimi, dünyanın içini açar “Kısa bir süre için buradayız. Dünyanın kendisi iğdeden ayrıştıkça”. Şiirin şiire eşlik etmesi hali.
Sanki sözcüklerden, boşluklardan, imalardan, çeşitli bilgilerden bir müze oluşturuyor gibidir öte yandan. Üç kitaba da müzeye girer gibi girebilirsiniz. Düğmeler, Deri ve Koordinatlar Müzesi. Böyle bir tasarımı da var şiirlerin.
‘Şiirin kumaşının ilk metreden belli olması’ anlayışı, Nihat Özdal’da daha işlenmiş, özenilmiş, tabii düşlenmiş ve tasarlanmış, düş tasarımı, bir kılığa bürünüyor. ‘Son Düğme’deki “Düğmeler biter, sen başlarsın...” yoğunluğunu şiire de uyarlamış.
Yeni bir üçleme yapar mı, yaparsa adalardan mı başlar, taşlardan mı diye düşledim. “Tüfeği astığında tutukluk etmeyecektir. Bunu bilmen için yaktım ormanı. Az üzüldüğün hiçe karşılık, yanarak aşıyoruz tepeyi. Sana vaat ettiğim duman, terziliği korlardan öğrenen bir parça olarak oturdu derime.” ‘Duman’ şiirindeki bu bölümü Nihat Özdal şiirinin vaadi olarak da düşündüm, öyle daha da sevdim.