Güncelleme Tarihi:
İngiliz yazar B. A. Paris ‘Terapist’ isimli romanında sadece ‘insanlardan şüphelenmek’ üzerine kurguladığı psikolojik gerilimi etkili bir şekilde okuyucusuna sunabiliyor. Genelde karşınızdaki gerçekten bir şey yapmıyorsa veya henüz önemli bir olay meydana gelmediyse bir şeylerin göründüğü gibi olmadığı hissine kapılırsınız. Paris de işte bu duyguyu kitabında en iyi şekilde kullanabiliyor. Romanın anlatıcısı Alice kendi güvensizlikleri içine okuyucuyu da sürüklüyor. Ya bu duygu ya da anlatıcının sizi yanlış yönlendirmesi karşısında duramıyorsunuz. Her karakter güvenilmez geliyor. En güvenilir olması gereken anlatıcıya bile güvenip güvenilmeyeceği sorgulanmaya başlıyor. Gerilimi kitabın en başından en sonuna kadar bu his ayakta tutuyor.
Alice ve Leo, Harlestone’dan Londra’ya, Çevre Evleri isimli bir siteye taşınır. Yenilenmiş ve uygun fiyata aldıkları bu ev, ikisinin hayallerindeki hayatı yaşamak için çok güzel bir başlangıç olmuştur. Alice ve Leo komşularıyla tanışmaya başlarken yeni evleriyle ilgili öğrendikleri sır ilişkilerini zedeler. Alice daha önce bu evde yaşamış terapist Nina’nın öldürüldüğünü öğrendikten sonra onunla arasında güçlü bir bağ kurulduğunu hissetmeye başlar. Kocası tarafından öldürülen Nina cinayetiyle ilgili gizemli soruların cevaplarını bulmaya çalışır.
Alice evde bir parti verir. Alice’in komşularıyla tanışmak için düzenlediği partide ortaya çıkan garip ziyaretçinin kim olduğunu kimse bilmiyordur. Daha sonra Alice’in yanına gelen adam, Nina’yı öldürdüğü için hapishaneye giren Oliver’ın kız kardeşi için çalışan bir dedektif olduğunu söyler. Hapishanede intihar eden Oliver’ın masumiyetini kanıtlamak isteyen dedektif Thomas Grainger ile Alice küçük çaplı bir ortaklığa başlar. Karşılaştığı ya da bulduğu bilgi parçalarını inceleyen Alice, hiç bilmediği polis prosedürleriyle çalışmasını ilerletir. Thomas’ın yönlendirmeleriyle Alice dedektifçilik oynamaya başlar. Komşularından aldığı çelişkili cevapların ardından Oliver’ın tuzağa düşürüldüğü ve birbirlerine sıkı sıkıya bağlı komşulardan birinin katil olduğu fikrinin peşine düşer.
Romanda bir terapistin bakış açısından anlatılan bir geçmiş zaman çizelgesi de var. Kitabın bazı bölümleri arasına serpiştirilmiş bu sahneler ilk başta ne kadar sıkıcı gelse de roman ilerledikçe yazarın amacı daha da netleşiyor. Komşularının hepsinden şüphelenen Alice için bazı sırları ortaya çıkan Leo ve Nina’nın evine gelip terapi alan kişi bile artık şüphelidir.
Alice ilk başta düşünülenden daha karmaşık bir karakter. Çok fazla kusuru olan, naif, kolayca manipüle edilen ve çabuk yargılayan bir kişi olsa da idealleri olan biri. Bu türden bir anlatıcıyla okuyucunun işi zor. Ama yazarın yapmak istediği şey de tam bu. Etrafımızdakilere ne kadar güvenebileceğimizi merak ettiriyor. Paris okuyucularını manipüle etmeyi başarıyor. Okuyucuya, kitaba çeken olayların neden gerçekleştiğinin farkında olmalarını sağlayan bilgiler veriyor. Ayrıntıları zekice gizlediği paragraflardan en sonunda mantıklı gelen şok, okuyucuyu bir sona hazırlıyor.
Paris’in kurgusu ve üslubu gayet iyi ve gerilim neredeyse sayfalardan damlıyor. Yazarın olay örgüsü ve karakterleri yerleştiriş şekli okuyucuyu sürekli her karakterin, yaptıkları her şey için sorgulamaya itiyor. “Masum mu yoksa suçlu mu?” soruları arasında geçen bir kitabı kaleme almayı başarmış. Yavaş başlayan ve sonrasında bırakması imkânsız bir roman isteyen gizem ve gerilimseverlere şiddetle tavsiye ediyorum.