Güncelleme Tarihi:
Bazı şairleri merak edersiniz, beklersiniz, beklersiniz, beklersiniz... Sonunda bir gün o uzun beklemelere değen bir kitapla çıkagelir şair. Cemal Süreya’nın “Eskiden birinci işimdi sigara içmek” demesine benzer, eskiden yeniden birinci işi şiir okumak olan ben gibiler için eşsiz zamanlara, yıldızın parladığı anlara sayılır bu.
Hevesle okuduğum ilk kitabı ‘kararan’ 1999’da Şiir Atı’ndan, merakla okuduğum ikinci kitabı ‘la havle ve la kuvvete’ 2004’te NeKitaplar’dan yayımlanan enderemiroğlu (okunduğu gibi yazılıyor), 18 yıldan sonra üçüncü kitabı ‘Travma Terapi’ (Ayrıntı) ile beklediğim bazı şairlerden olduğunu gösterdi.
‘Bir şairde olması gerekenler...’ diye başlayan bir cümle kurulamaz elbette, yine de o cümlenin başka biçimlerde kurulacağı da bilinir. Sabır ilk akla gelen olmalı, hele çok uzun aralıklarla yazan bir şairse. Sabırdan çok, uzun yoldan, başka bir zamandan ve sanki şehre bir diyeceği varmış, bir bildiri dağıtmak için gelmiş gibi bir tutum sözünü ettiğim. ‘Travma Terapi’ de o kitap, daha doğrusu bildiri.
Destansı bir yapıt olarak okudum ‘Travma Terapi’yi. Kahramansız bir destan olabilir mi sorusunun yanıtı ya da herkesin ve hiç kimsenin kahraman olduğu bir destan nasıl yazılırı gösteren uzun bir şiir olarak. Kişisel bir tarih olduğu kuşkusuz, fakat bu tarihin serüvenini, kitabın yazıldığı ve kendini zorunlu kıldığı yıllar içinde, sonu geldiği iddia edilmesine karşın, aşırı bir vurguyla kendini işaret eden tarihin içinde sürdürdüğü ve böylece destansı bir nitelik kazandığı da söylenmeli. Çağlarına tanıklık eden büyük yapıtların, tüm şiir, edebiyat, sanat ürünleri için söylüyorum, 2000’li yıllar ölçeğinde bir örneği aynı zamanda. Özlemle anılan eski şiirlerin hissiyatını da taşıyor içinde.
‘Travma Terapi’ başlığını gördükten sonra, yukarıdakileri yazmaya hiç gerek yoktu diyebilirsiniz. Hele şiirlerin Türkçe ve ikinci bin yılın başından beri yazıldığı da düşünülürse, kitabın adının taşıdığı haleti ruhiye de az çok tahmin edilebilir. Tahmin edilemez olansa bu ruh halinin şiire nasıl taşındığı ve şiirin bu ruh ağrısı ve ağırlığıyla nasıl sürdüğü?
enderemiroğlu 90’lı yıllarda iki kitapla tahmin edilemezliği şiire nasıl taşıdıysa, üçüncü kitabıyla da benzer bir çabayı sürdürüyor. Bu kez şiirin geçmişine dönüyor ve yolu oradan başlatıyor. Bir ‘divane’ olarak hal içinde, “bir sürü haller içinde” olmayı, kalmayı değil, yüklenmeyi seçmiş bir şiiri taşıyor. Bazen şiirle şair birbirlerinden uzak dururlar, bazen de bu kitapta olduğu gibi öyle iç içe geçerler ki hemhal olmak deyimi bile yetersiz kalır bu ayrılmazlığı dile getirmede.