Güncelleme Tarihi:
Kreatif direktör Matt Pyke önderliğinde oluşturulan yeni medya sanatçı kolektifi Universal Everything’in hikâyesi; yazılım, animasyon, tasarım ve müzik alanlarında üretmekte olan sanatçıların küresel bir çatı altında buluşmasıyla başlıyor. Gelişmekte olan görsel teknolojileri kullanarak yarattıkları interaktif video sanat işleri ile mimari yapılara izleyiciyi çevreleyecek projeksiyonlar kuran kolektifin Borusan Contemporary Perili Köşk’teki sergisi de benzer bir küratoryal izleği takip ediyor. ‘Akışkan Bedenler’ adlı sergi insan formu, birey davranışı, kolektif hareket örüntülerinin de aralarında bulunduğu temalardan hareketle kurgulanıyor. İki bölüme ayrılmış serginin ilk kısmı insan bedeninin değişim, dönüşüm ve adaptasyonunu sorgulayan video sanat işlerine ev sahipliği yaparken ikinci kısım ise kolektifin insan-makine geleceğine önermeler sunan projelerine yer veriyor. Günümüzde çoğu alana şimdiden nüfuz etmiş yapay zekâ teknolojilerinin ileride varabileceği konum üzerinde çeşitli tartışmalar geliştiren bu işler, izleyiciyi çevreleyen interaktif monitörlerle oldukça gerçekçi bir deneyim sunuyor. Kolektifin kreatif direktörü Matt Pyke ile ‘Akışkan Bedenler’i, insanın teknolojiyle kurduğu git-gelli ilişkiyi ve gelecek teknolojilerinin dünyayı nerelere götürdüğünü konuştuğumuz bir söyleşi gerçekleştirdik.
Yazılım, müzik, tasarım, film ve animasyon gibi farklı disiplinlerden sanatçıları bir araya getiren kolektif, Universal Everything’in kuruluşu 2004 senesine dayanıyor. Böylesine kalabalık ve disiplinler arası bir sanatçı kolektifi kurma fikri nasıl gelişti?
Universal Everything’i kurmadan önce, albüm kapakları tasarlayan dünyaca ünlü The Designers Republic isimli stüdyoda 8 yıl boyunca grafik tasarımcı olarak çalıştım. Aslında her zaman dijital film ve interaktif medya sanatı üzerinde çalışmalar yapmayı düşünüyordum. Çünkü hayatım boyunca albüm kapağı tasarımları üretmek istemiyordum. Universal Everything’i tek başıma kurmama rağmen, bu ismi belli sebeplerle seçtim. Universal Everything, anlam olarak sınırsız olanaklar sunan devasa bir alana işaret ediyordu benim için. İnternetin hızlanması ve Mac tabanlı video yapımının gelişmesiyle dünyanın her yerinden grafik tasarımcılar ve dijital medya sanatçılarını sanal bir çatının altında bir araya getirebileceğimi fark ettim. Universal Everything gibi küresel sanatçı kolektifi modeli aslında birçok platformu aynı anda yönetebilen bir grup uzmanın, ısmarlanan çeşitli projeleri hayata geçirebilmesini sağladı. Bu projeler, Nokia mağazalarına ürettiğimiz videolardan Japon moda mağazalarının tişört tasarımlarına, kaykay yüzeyi tasarımlarından mimari web sitelerine uzanan geniş bir aralıkta yer alıyor.
‘Akışkan Bedenler’ serginizin küratörlüğünü Conrad Bodman üstleniyor. Sergide yer alan eserler hangi kavram ve temalar etrafında bir araya getirildi?
Conrad Bodman’la birlikte, Universal Everything stüdyosunun üretimleri arasında sürekli tekrar eden temalara odaklandık. Bu temalar kabaca; soyut ve somut arasındaki gerilimle şekillenen insan formu, samimi ve duygusal bir teknoloji imgesi ve insan hareketlerinin koreografisi etrafında şekilleniyor diyebiliriz. İnsan davranışlarının dijital teknolojiler aracılığıyla görselleştirilmesi meselesi, serginin temel metnini oluşturdu.
Bir röportajınızda, “Teknolojinin yaratabileceği güzellikler, bize sunabileceği empati ve samimiyet konusunda çok heyecanlıyım. Teknoloji her zaman soğuk ve kalpsiz dijital bir şey olmak zorunda değil” diyorsunuz. Bu ‘iyi kalpli teknoloji’ anlatısı Universal Everything’in üretimlerinde de kendini epey bir hissettiriyor. Sizce gelişen teknolojilerin daha iyi bir dünya yaratma gücü var mı?
İstatistikler, küresel medyanın kötümser propagandalarına rağmen yoksulluktan cinayet oranlarına ve beslenmeye kadar birçok alanda dünyanın gelişmekte olduğunu, daha iyiye gittiğini gösteriyor. Bu gelişmelerin temelinde ise teknolojik ilerleme yatıyor. Dolayısıyla, teknoloji sayesinde insanlığı aslında daha iyi ‘yarın’lar bekliyor diye düşünüyorum.
‘Supreme Believers II’ başlıklı video çalışmanızda bir erkek figür yeşilliklerin arasında şiddetli rüzgâra karşı ilerlemeye çalışıyor ama bedeni rüzgâra daha fazla direnemiyor, noktalar halinde dağılıyor. ‘Tribes and Emergence’da insanın davranış kalıpları, uyum ve adaptasyon üzerinden mercek altına alınıyor. Bu bağlamda insanın teknolojiye adaptasyonunu nasıl yorumluyorsunuz? Günümüzde teknolojiye savaş açmak, rüzgâra karşı yürümekten farksız mı?
Makine öğrenimi ve insan davranışı arasındaki ilişkiyi, bir dansçının robotlara hareket etmeyi öğrettiği film projeniz ‘Makine Öğrenişi’yle irdeliyorsunuz. Siz nasıl yaklaşıyorsunuz gelecekte bizleri bekleyen makine-insan ilişkisine?
Görüntü tanıma teknolojisi, sahte haber videoları ve otomatik e-mail yanıtlarının da aralarında bulunduğu yapay zekâ gelişmeleri, aslında insanın sonsuza kadar evren üzerindeki en akıllı varlık olmayacağına işaret ediyor. Müzik tavsiyesi öneren algoritmalar gönüllerimizi çoktan fethetti bile. Kim bilir belki gelecekte gönülleri fethedilen yalnızca biz insanlar değil, hissedebilen makineler olur.
Universal Everything’in ‘Akışkan Bedenler’ başlıklı sergisi, 17 Şubat’a kadar cumartesi ve pazar günleri açık olan Borusan Contemporary Perili Köşk’te görülebilir.