Güncelleme Tarihi:
Yaklaşık dört yıldır Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın daimi şefliği ve sanat yönetmenliğini üstleniyorsunuz. Tekfen Filarmoni’yi nasıl tanımlarsınız, onu görev yaptığınız diğer orkestralardan ayıran özellikler neler?
Tekfen Filarmoni’nin daimi şefi ve sanat yönetmeni olduğum için gururluyum. Çocuk yaşta görev aldığım Özbekistan Ulusal Orkestrası’nda epeydir konser verme imkânım olmamıştı. Almanya’ya taşındığımdan bu yana kendi ülkemden bir davetiye almadım ne yazık ki. Fakat Tekfen Filarmoni beni bu görev için davet etti ve buradaki insanlarla kısa zamanda güçlü bir duygusal bağ kurabildim. Özbekler ile Türkler birbirleriyle çok yakın, dolayısıyla Türkiye’ye geldiğimde ve Tekfen Filarmoni’yle çalışırken kendimi evimde gibi hissediyorum. Tekfen Filarmoni bana ilham veriyor.
Avrupa’daki orkestralarla Türk orkestraları arasında elbette geleneksel olarak bazı farklar var. Tekfen Filarmoni oldukça özgün; çünkü enstrüman çalım tekniği olarak Sovyet ekolü ve Avrupa ekolüne sahip olan müzisyenler, Tekfen Filarmoni’de buluşuyor. Bu iki ekolün kendine özgü yanları var; bizim yapmamız gereken ise bu ikisi arasındaki altın oranı yakalayabilmek. Göreve gelmemden bu yana orkestra büyük gelişme kaydetti, bundan dolayı çok mutluyum.
Şu sıralar bir kayıt projesine başlıyorsunuz, projeden bahseder misiniz? Hangi bestecilerin eserleri kaydedilecek?
Siz dünyadaki en genç orkestra şeflerinden birisiniz. Genç orkestra şefi olmak nasıl bir duygu, orkestra üyelerinin genç şefe yaklaşımı nasıl?
Bana saygı duyup duymadıkları hakkında bir fikrim yok ama yaptığım işe saygı duyuyorlar. Eğer şef kürsüsünden, müzisyenlerden beklediğinizi onlara geçirebiliyor ve onları ikna edebiliyorsanız, müziği nasıl duyulması gerektiğine dair kesin bir fikriniz varsa o zaman saygı gösteriyorlar.
Pek çok müzisyen pandemi nedeniyle ekonomik zorluklar yaşıyor. Pandemi süreci sizi ve Tekfen Filarmoni’yi nasıl etkiledi?
Yaşadığımız dönem müzisyenler için çok zor gerçekten. Sadece müzisyenler için değil birçok kişi için zor. Buna rağmen hayatınızda pozitif anlar yakalamalısınız. Benim için pandemi sürecinin olumlu yanı, aileme zaman ayırabilmem, kişisel eğitimim için yeterli zamana sahip olmam ve yeni repertuvarlar öğrenmem. Yani pandemiyle ilgili hayal kırıklığına uğramamaya çabalıyorum. Müzik gerçek hayatta birçok olumsuzluğu değiştirecek güce sahip. Müziğin saf enerjisi, yaşam ve insanlar için gerekli. Müziğin yaşattığı manevi deneyim, kişileri eğitebiliyor. Bu yüzden müzisyen olmak büyük bir ayrıcalık.
Klasik dışında diğer müzik türlerine de ilgi duyuyor musunuz?
Halk müziğini hep çok sevmişimdir. Türk, Azeri, Gürcü, Romen, Macar halk müziklerini seviyor, biliyorum ve ilham alıyorum. Çok sade olabilir ama saf bir enerjiye sahip bir müzik. Elbette birçok önemli besteci, halk müziklerinden ilham aldı. Klasik müzik çok özgündür, çünkü diğer müzik türlerine ait tüm elementleri barındırır. Gershwin veya Ravel gibi bestecileri dinlediğinizde caz müziğinden etkilenen elementler bulabilirsiniz.
Besteci olmak mı şef olmak mı daha zor?
Yetenekle alakalı bir durum. Ben çocukluğumdan beri orkestrayla zaman geçirdim. Dolayısıyla benim için orkestrayla iletişim kurmak ve ne istediğimi anlatmak daha kolay. Bazı besteciler bestelerini çalmak için orkestra şefliği yapmak istiyor ama orkestrayla nasıl iletişim kuracaklarını, çalışacaklarını bilmiyorlar. Şeflik bir meslek ve çok zor bir meslek.
En çok etkilendiğiniz besteciler kimler?
Bana en yakın besteciler Çaykovski, Brahms, Beethoven, Prokofiyev ve Şostakoviç.