Güncelleme Tarihi:
Koç Üniversitesi Yayınları sevindirici, sevindirici olduğu kadar yararlı bir diziye başladı. Reyhan Tutumlu ve Ali Serdar’ın sunuşlarından öğrendiğimize göre, 1831-1928 yılları arasında, süreli yayınlarda kalmış, kitap olarak okurla buluşamamış tefrika romanlar günümüz okuruna kazandırılacak.
“Kimileri bilinçli olarak kanon dışına itilen, kimileri ‘popüler’ oldukları ya da ‘edebi’ bulunmadıkları için önemsenmeyen, kimileri nedensizce edebiyat tarihçilerinin gözünden kaçan bu romanların yayımlanmasıyla Türk edebiyatının zenginleşeceğine inanıyoruz.” Tutumlu ve Serdar böyle diyorlar; katılmamak elde değil.
Gazetelerde, dergilerde tefrika roman, edebiyatımıza çok sayıda okur kazandırmıştır. Kerime Nadir ‘Romancının Dünyası’nda derlediği anılarında, gazetelerin satışında tefrika romanın oynadığı güçlü rolü, kendi eserlerinden örnekleyerek inceden inceye anlatır. Refik Halid de kimi yazılarında aynı konuya değinir ve -sözgelimi- ‘Nilgün’ün istek üzerine nasıl üç cilde yol aldığını öyküler. Üstelik, yalnızca üç cilt, birbirinin devamı üç roman mı; gazete yönetimi dördüncüsünü de ille istemiş, ama Refik Halid artık bunalmış...
İlkgençlik yıllarımda, hatta daha eskilerde bir tefrika vurgunuydum. ‘Büyüklere mahsus’ okuduğum ilk roman, Muazzez Tahsin’in Hürriyet gazetesinde tefrika edilen ‘Yılların Ardından’ınıdır. Soluk soluğa okumuştum. Sonra Cumhuriyet’te, kesip sakladığım ‘Gecenin Ucundaki Işık’. Bir akşam gazetesi olan Son Saat’te Suat Derviş’ten ‘Aksaray’dan Bir Perihan’... Peride Celal’in ‘Gecenin Ucundaki Işık’ı defalarca yayımlandı. ‘Aksaray’dan Bir Perihan’ talihsizdi; ancak uzun yıllar sonra bir kez kitaba dönüşebildi...
Tutumlu ve Serdar, tefrika romanın 1980’li yıllara kadar sürdürüldüğünü belirtiyorlar. 1980 sonrasında Hürriyet gazetesi geleneği yaşatmak istedi; ‘Hayal ve Istırap’ı o yüzden yazmıştım. Derken tefrika roman gazetelerden bütün bütün uzaklaştı ya da uzaklaştırıldı.
Tadı damağımda kalmış tefrika romanlar vardır: Sözgelimi Melih Cevdet’in Tercüman’da yayımlanan ve takma adla yazdığı eserleri; sözgelimi Peride Celal’den ‘Rüyalar Evi’. ‘Rüyalar Evi’ Cumhuriyet okurlarıyla buluşmuş, sonra da Peride Hanım’ın dosyaları arasında yitip gitmiş. Ödünç almış, okumuştum...
KÜY’nin ilk kitaplarından biri Selahattin Enis’in Son Saat’te tefrika edilmiş ‘Orta Malı’. Çoktan unutulmuş, zaten ‘Zaniyeler’ dışında pek de önemsenmemiş Selahattin Enis günümüz okuruyla, işte nice zaman sonra tekrar yüz yüze geliyor. Yüz yüze diyorum, çünkü Selahattin Enis’in tartışılması, yüzleşilmesi gereken bir yazar olduğuna inanıyorum.
Bu adla ilk kez Cevdet Kudret’in ‘Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman’ (yeni basımı Kapı Yayınları) antolojisinde karşılaşmıştım. Cevdet Bey, ‘Zaniyeler’ üzerinde duruyordu. Yeni harflerimizle -o zamanlar- hiç yayınlanmamış, ‘Zaniyeler’i çok merak etmiştim.
Tahir Alangu, kendi antolojisinde, Enis’in birçok yazarımızdan daha sivri dilli ve atak olduğunu özellikle belirtir. Belki bu sebeple yazdıkları kolay kolay benimsenmemiş, Selahattin Enis de yaşarken unutulmuşlar arasına karışmıştır.
Fakat sadece öyle mi? Sultan Toprak’ın özenle yeni harflerimize kazandırdığı ‘Orta Malı’nı okurken, -natüralizm çizgisinde yürüdüğü ileri sürülmüş- Selahattin Enis’in günahkâr sayıcı kişiliğini de alımladım. Geçmişte ‘Zaniyeler’i biraz da dedikoducu cephesiyle soluk soluğa okumuş, gerçekliği ne ölçüde yansıttığı üzerinde pek durmamıştım.
‘Orta Malı’nda bildik, tanıdık kişiler roman kişisine dönüştürülmemiş; Fikriye herhangi bir genç kadın. Romancı, başkişisi kıldığı bu genç kadının her anlamdaki yalnızlığını yerleşik, kemikleşmiş ahlakın yargılarıyla adeta yerden yere vurmuş. Bununla birlikte sürükleyici serüven çizgisi ‘Orta Malı’nı günümüz okuru için hâlâ çekici kılıyor.
Tefrika dizisinin ilgi görmesini ve sürmesini yürekten dilerim.