Güncelleme Tarihi:
Ne oda müziği dinleyicisinin azlığı engel olabiliyor Ulucan kardeşlere ne de plak firmalarının isteksizliği. İnternetin nimetlerinden yararlanıp kolay erişilen, gelir ya da hızlı şöhret vaat eden müzik platformlarında yorumlarını sergilemek yerine eğitimci bütçesiyle CD’ler kaydedip zengin program notları içeren albümlerle çıkıyorlar müzikseverlerin karşısına. İnterneti ikincil iletişim platformu kabul ediyorlar.
“Kayıtları internette yayımlayıp dinleyiciyle sadece sanal âlemde iletişim kurmaya çalışmak WhatsApp ya da e-mail ile doğum günü kutlaması yapmaya benziyor” diyor Birsen Ulucan: “Biz yüz yüze doğum günü kutlamasının sıcaklığını, içtenliğini tercih ediyoruz. İyi müzik dinleyicisine saygı açısından bakarsak konuya, CD’nin ciddiyetini sanal ortamda bulmak zor. Aslında bu albümü plak formatında yayımlamayı düşünmüştük, fakat başaramadık...”
VENGEROV’UN ISRARI
İlk kez 1981 yılında, Bulgaristan’ın Şumen kentinde sahneye çıkmıştı Ulucan ikilisi. Viyana Konservatuvarı mezunu keman öğretmeni Veselin Spirov’un düzenlediği sınıf konserinde. Özcan 8, Birsen 11 yaşındaydı. “Kardeşimle müzik yapmanın mutluluğunu, içimde yarattığı sıcaklık hissini hiç unutamadım” diyor Özcan Ulucan.
Türkiye’deki eğitim sürecinde her ikisi de ayrı ayrı virtüozite yolunda yürüyüp orkestra eşlikli konserlerini sürdürmekle birlikte fırsat buldukça ikili resitaller verdiler. Hatta 1992’de İtalya’da R. Lipizer Keman Yarışması’nda ikili olarak En İyi Beethoven Sonatı Yorumu ödülünü kazandılar. 1993’te Londra’ya, Guildhall Müzik Okulu’na gittiklerinde öğretmeninin ‘solistlik gelişimine engel oluyor’ gerekçesiyle Birsen’e koyduğu iki yıllık oda müziği yasağı çalışmalarını aksatsa da durduramadı.
Keman-piyano ikilisini sürdürmeleri konusunda en büyük desteği veren, ısrar eden kişi, ünlü kemancı Maxim Vengerov’du. “Her müzisyen kardeş uyumlu olamaz ama sizin aranızda önemli bir elektrik var” demişti. 2000-2004 yılları arasında Almanya’da, Saarland Müzik Yüksekokulu’nda Özcan’a ders verdiği sınıfın piyanistliğini Birsen’in üstlenmesini rica etmiş ve fırsat çıktıkça ikiliyle oda müziği yapmıştı.
Bu süreç Özcan’ı Vengerov’la dünyanın önde gelen konser salonlarının sahnesine taşırken Ulucan ikilisine de eşik atlatmıştı: “Beraberliğimize, müzisyenliğimize önemli katkıda bulundu, derinlik kazandırdı. İkili olarak Almanya’da konserler verdik.”
ÇIKIŞ NOKTASI ZITLIKLAR
Türkiye’ye dönüşlerinde solistliklerini solo ve orkestra konserleriyle sürdürmekle birlikte Özcan Ulucan, MSGSÜ Devlet Konservatuvarı’nda, Birsen Ulucan ise özel ders vererek eğitimciliğe yöneldi. 2013’te ilk ikili albümleri ‘Saga’yı, 2016’da kardeşleri kemancı Ayşen Ulucan’la üçlü oluşturup ‘Bir Ağaç Gibi’yi, geçen yıl çellist Ozan Tunca’yla Ulucan Trio adı altında ‘Piyanolu Üçlüler’ albümünü yayımladılar.
Ulucan kardeşler, albümlerinde klasik repertuvarın başyapıtlarının yanı sıra az bilinen, Türkiye’de daha önce kaydedilmemiş eserlere ağırlık veriyor. Çağdaş bestecilerimizin kendileri için yazdıkları ya da daha önce seslendirilmemiş eserleri dinleyicilerine sunuyor.
ÇAĞSAV’ın yayımladığı yeni albümleri ‘Keman-Piyano Sonatları’ndaki eserlerden Mozart’ın ‘Mi minör Sonat’ı çocukluklarından itibaren repertuvarlarında. Debussy’nin ‘L140 Sonat’ını Londra yıllarında Barbican Center’da çalmışlar. Strauss’un ‘Op. 18 Sonat’ını ise Vengerov’la çalışırken öğrenip konserlere taşımışlar. Özcan Ulucan “Zıtlıklardan yola çıktık” diyor: “Felsefi açıdan birbirine zıt üç eser aynı zamanda insan doğasının aşk, hüzün, kayıp, sevinç gibi ortak duygularıyla birbirine bağlanıyor.”
Not: Söyleşinin uzun versiyonunu www. muziksoylesileri.net’ten okuyabilirsiniz.