Güncelleme Tarihi:
Konu hayat olunca hele de hayatın adaleti tartışılıyorsa iş dönüp dolaşıp bazılarının şanslı bazılarının şanssız doğduğuna gelir. Hayatın bazılarına çelme taktığını söylesek de kimine göre o çelmeye takılanlar, önlerine yeterince dikkatli bakmadan yürüyenlerdir. Figen Şakacı da yeni kitabında “Tarla mı kesekli yoksa biz mi yürümeyi bilemedik?” diyerek katılıyor, söz konusu tartışmaya. Bu kez bir öykü kitabıyla buluşuyor okuruyla Şakacı: ‘Kesekli Tarla’.
Öykülerin kahramanları küçük dünyalarında bir nefeslik huzur arayanlar. Hani şu, hayatın çelmesini yemiş kişiler. Babasının dirisiyle değil de ölüsüyle o hayal ettiği ilişkiyi kuranlar, bitmiş gitmiş ilişkilere veda etmeyi beceremeyenler, kendi olmak için başkasının felaketini bekleyenler, âşık olduğu için canı yakılanlar, aldatılanlar, aldatanlar, hayal kuranlar ama kurduğu hayallere hiç sahip olamayanlar, yoksunlukların ortasında bir gülümsemelik anı biriktirmeye çalışanlar... Sözün özü hepimiziz Şakacı’nın kahramanları.
Bir öyküde rahat bir nefes alıp kendimizi kahramana göre çok şanslı bulsak da bir sonraki öyküde yakalanıveriyoruz Şakacı’nın tuzağına. Tüm öykülerinde ne kadar iyi bir gözlemci olduğunu ortaya koyuyor yazar. Lafı dolandırmadan konuya dalıp kahramanın kurtulmak istediği yazgısını koyuyor önümüze.
KAHRAMANLAR BİR YERDEN AKRABA GİBİ
Şakacı’nın öykülerinde yazgıları yaralı kahramanlar kendilerine hep bir çözüm arıyor. Kimi aile şefkatinin peşine düşüyor kimi de aşkın. Kitapta erkek kahramanlar da olmakla birlikte kadınlar ağırlıkta. Kadınların kendi başlarına tüm önyargılara ve tabulara rağmen var olma savaşı Şakacı’nın kitabında öne çıkıyor. Özellikle evlilikte kadının rolü ve beklentisi birkaç öyküde derinlemesine irdeleniyor. Kadının o evlilikte nasıl solduğu, karakterini kaybettiği ve yeniden kendi olmak için attığı adımlar, Şakacı’nın mizahi diliyle son derece çarpıcı sahnelere şahit ediyor okuru. Tüm öykülerdeki kahramanlar bir yerlerden akraba gibi. Yazgılarındaki talihsizlik bağlıyor onları. Dolayısıyla kitap bu yönüyle roman tadı taşıyor.
Hatta bazı kahramanlara başka hikâyelerde rastlıyoruz ve onların yaşadıklarının gelecekte yarattığı sonuçlara da şahit oluyoruz. Bir kendini tanıma yolculuğu da diyebiliriz bu kitap için. Kahramanlar inisiyatif kullanmadan çıktıkları yolda kendilerini tanıdıkça keseklere takılıyor ama kendi yolunu aramaktan vazgeçmiyor. Şakacı soruyor ya “Tarla mı kesekli yoksa biz mi yürümeyi bilemedik?” diye, elbette zor bir soru bu.
Her tarlanın var bir keseği, ne kadar uyanık olsak da mutlaka takılırız hepimiz o keseklere. Ama kitapta görüyoruz ki tarla ne kadar kesekli olsa da biz ne kadar yürümeyi bilemesek de umut hep var bir yerlerde. Ve yalnız değil hiçbirimiz bu uzun yolculukta...