Güncelleme Tarihi:
12 Eylül 1980 darbesi olmuştu. Devlet kayıtlarında ‘Fethullah Gülen’ diye biri vardı ve karşısında ‘dini bir örgütlenmenin lideri’ yazıyordu. Arananlar listesindeydi ama bulunamıyordu. Ta ki, 1986’ya kadar, o yıl Burdur’da bulundu. Gözaltına alındı. Meselenin aslı buradan sonra başlıyordu...
Emniyet Müdürlüğü’nün telefonları susmuyordu. İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden arıyorlardı. Tabii bir de milletvekilleri... Herkes Fethullah Gülen’i soruyordu. Onu yakalayanlar, neredeyse bunu yaptıkları için fırça yiyeceklerdi.
Emniyet Müdürlüğü’nde gururla dolaşan polisler, “Acaba nereye sürülürüz” diye kaygılanmaya başlamıştı.
Ve beklenen telefon geldi.
Başbakan Turgut Özal devreye girdi. Emniyet müdürü, bu telefondan alacağı mesajı almıştı. En hafifinden sorgulanacak, adliyeye gönderilecekti...
Gazeteci Toygun Atilla’nın ‘İfşa’ adlı kitabında yer verdiği binlerce bilgiden biri olan bu detay aslında çok önemli. Öyle ki ilkokul mezunu bir vaize devlet katında gösterilen bu ilgi, bir şeyin karşılığı olmalıydı.
Türkiye, tarihinde yaşadığı belki de en büyük, en hain darbe girişimine giden taşları ta o yıllarda döşemeye başlamıştı.
Toygun Atilla, FETÖ’nün her istediğini aldığı yıllarda bir gazeteci olarak görevini çok zor şartlarda yapıyordu. Bir istihbarat muhabiriydi ama emniyete girmesi yasaklanmıştı. Sadece kendisinin değil, annesinin bile telefonları dinlenmeye başlamıştı. Zamanla, fiziki olarak da takip edilmeye kadar vardırdılar işi. Yılmadı, operasyonların bütün hukuk dışı yönlerini yazıyordu.
İşte o dönemde biriktirdiklerini taptaze bilgilerle harmanlayarak bugünlerde onlarca baskı yapan kitabı ‘İfşa’da anlatıyor gazeteci.
O bilgilerden biri bizi 2012’ye götürüyor, MİT krizine... Takipçileri bilir, o tarihte İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile bir önceki müsteşar Emre Taner’i ve yardımcısı Afet Güneş’i şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırmıştı. Hükümet oyunu gördü, yasa değişti. MİT mensuplarının bir suç işlediği öne sürülecekse artık soruşturulmaları sadece Başbakan’ın iznine bağlanacaktı. O sırada bir değişiklik de Danıştay 1. Dairesi’nde yaşandı. Üye sayısı azaltıldı. Üç isim başka dairelere atandı: Ahmet Başpınar, Abdullah Dörtlemez ve Muzaffer Dilek... Bu üç ismi de Danıştay’a atayan 10’uncu cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’di. Yapılan değişiklikle atanan üye Galip Tuncay Tutar, militan bir FETÖ’cüydü. Hükümet bir tedbir almak istemiş ama baltayı taşa vurmuştu.
TAKKELİ FUTBOLCULAR
Kitapta yer alan ve mutlaka okunması gereken bölümlerden biri de ‘Takkeli Futbolcular’.
Yıl 1984. Fenerbahçe Stadyumu’nun önünden içinde dört kişinin bulunduğu bir otomobil geçiyor. O dört kişiden biri, Fethullah Gülen... Kalabalığı görüyor. “Bu insanlara bu saatte kalkın namaz kılın desek kalkmazlar. Biz bu futbol konusunu bilmiyoruz, eksik olduğumuz bir alan” diyor. Ve o saatten sonra “futbol asla sadece futbol olmuyor”... FETÖ’cü futbolcuları, yöneticileri satır satır okurken cemaate direnen efsane kulüp başkanının kim olduğunu da öğreneceksiniz.
Peki Anadolu’da çocukları ailelerinden ders çalıştırma, ülkeye ve millete faydalı bireyler yetiştirme gibi masumca vaatlerle koparan örgüt, onları nasıl birer kurşun askere çeviriyordu?
27 Haziran 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduda 27 adet el bombası bulunmasıyla başlayan ‘Ergenekon’ sürecinde neler yaşandı? Katalog kadınların sırrı neydi? MİT’i kibrit kutusuyla kimler dinledi?
Tüm bu kritik bilgileri, Toygun Atilla’nın müthiş kaleminden okumanızı tavsiye ederim.