Güncelleme Tarihi:
Beyoğlu... Osmanlı’nın en Avrupai bölgesi, yazarın tabiriyle ‘Osmanlı’nın Batı’ya açılan penceresi’. Babamdan duyduğum “Bizim zamanımızda İstiklal’e kravatsız inilmezdi” nostaljisinin merkezi. Hepimizde farklı duygular uyandıran Beyoğlu’nun yüz yıllık tarihi, Turan Akıncı’nın titiz çalışmasıyla karşımızda. Akıncı, mimarlık bölümünü bitirdikten sonra doktorasını Almanya’da yapmış. Bu süreçte çevre koruması üzerine çalışmış. Beyoğlu’nun tarihini anlatan yazar, kitabı 1831 ve 1923 yılları arasında sınırlandırmış çünkü yabancı sefaretlerin gelişigüzel yerleştiği Beyoğlu, 1831 yangınından sonra yeniden inşa ediliyor. “1830 yılına gelindiğinde bölge üç-dört bin kişinin yaşadığı, biraz Frenk biraz azınlıkların olduğu bakımsız mahallerdi” diyor Akıncı.
3 bin evin yandığı ve 104 kişinin hayatını kaybettiği bu büyük yangından sonra başlıyor Beyoğlu’nun hikâyesi. Yangından sonra Tanzimat Dönemi’nin başlamasıyla birlikte İstanbul’daki en büyük gelişme burada yaşanmış. 1850’li yıllara gelindiğinde ise Batı’dan sadece kılık kıyafeti alan Osmanlı, Levanten kültüründen etkilenmeye başlıyor. Nüfusu 50 bini bulan Levantenlerin yaşam tarzları Beyoğlu’nun gelişimini tayin etmiş. Öte yandan 1854 Kırım Savaşı sonrası İstanbul’da kalan İngiliz, Fransız ve İtalyan askerlerin etkisi de önemli. 1858 yılındaysa imparatorlukta ilk defa Beyoğlu’nda bir belediye kurulmuş. Bu tarihten itibaren Beyoğlu daha planlı bir büyümeye adım atıyor. Ancak bölgenin talihi 1870 yılında yine bir yangınla kesiliyor ve o tarihe kadar İstanbul’un gördüğü en büyük yangın yaşanıyor. Bu yangından sonra bölge Beyoğlu Belediyesi’nin planlarına göre inşa ediliyor ve bir yangınla var olan Beyoğlu, yine bir yangınla yükselme dönemine giriyor. Pasajlar, oteller, barlar, pastaneler ve tramvay ile canlanıyor. Dünya Savaşı ve Mütareke Dönemi’nde ise yabancı askerlerin gelmesiyle Pera’da farklı bir hava esiyor; ancak halkın tanımadığı uyuşturucuların toplumsal hayata girmesiyle iki farklı yaşam tarzı ortaya çıkıyor. Asalet ve sefalet kol kola yürüyor...
Kitapta, otellerden camilere, Beyoğlu ailelerinden Beyoğlu sokaklarına kadar birçok başlık mevcut. Erken Cumhuriyet Dönemi’nde yaşayan edebiyatçıların izini sürmek için kitap oldukça elverişli. Tokatlıyan Oteli, Abdullah Efendi Lokantası, Lebon Pastanesi dönemin ünlü isimlerinin uğrak noktalarından sadece birkaçı. Böylece, Beyoğlu’nun edebi haritasını çıkarmak da mümkün. Beyoğlu ailelerinin anlatıldığı bölümde yine edebiyatçılar göze çarpmakta. Recaizade ailesinden Recaizade Mahmut Ekrem’i, Şakir Paşa ailesinden Cevat Şakir Kabaağaçlı’yı (Halikarnas Balıkçısı) ve nice edebiyatçıyı tanıma imkânı veriyor kitap. Bu yönüyle hem tarihseverler hem de edebiyatseverler için değerli bir kaynak. Mimarların tanıtıldığı bölümde ise Garabed Balyan, Nigoğos Balyan, Mimar Kemalettin, Raimondo Tamosso D’Aronco, Sedat Hakkı Eldem, Vedat Tek gibi hem Beyoğlu’nun hem de İstanbul’un çehresini değiştiren mimarlar anlatılmış. Böylece Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş dönemindeki mimari izlek de açıklanmış. ‘Sinemalar’ bölümündeyse Emek Sineması’ndan Majik Sineması’na kadar birçok sinemanın hikâyesi bulunuyor. Kitabın son bölümü ise Beyoğlu’nun sokakları üzerine. Uzun lafın kısası, kitap, Beyoğlu’nu her yönüyle ele alan titiz bir çalışma olarak raflarda yerini alıyor.
BEYOĞLU /
YAPILAR, MEKÂNLAR, İNSANLAR
(1831-1923)
Turan Akıncı
Remzi Kitabevi, 2018
511 sayfa, 45 TL.