Güncelleme Tarihi:
Almanya’nın kuzeybatısındaki 300 bin nüfuslu Münster kenti 10 Haziran’dan bu yana kültür sanat takipçilerinin akınına uğruyor. 1 Ekim’e dek sürecek sergilere dışardan beklenen ziyaretçi sayısı Münster nüfusunun birkaç katı. İnsanlar, yağmur çamur demeden bisiklet tepesinde, arabayla ya da tabana kuvvet, ellerindeki haritalarla kentin dört bir köşesindeki hedef noktalarını arıyor. Mesafeler uzak, parkurlar zorlu, kuyruklar uzun ve tüm bu çaba sadece ‘Skulptur Projekte’ yani Heykel Projeleri’ni keşfetmek adına. Kaçırdınız mı çok beklersiniz çünkü dünyada kamusal alanda sanatın en prestijli etkinliği sayılan Münster Heykel Projeleri, 10 yılda bir düzenleniyor.
1977 yılında ilki düzenlenen Heykel Projeleri’nin kurucularından akademisyen Kasper König, bu kez yine serginin artistik direktörlüğünü üstlenmiş ama ona düşen görevin projenin bizzat görerek, dokunarak, hissederek anlaşılması gereken bir sergi olma özelliğini korumak ve bir nevi kent festivaline dönüşmesini engellemek olduğunu vurguluyor.
Münster kentinin yapısal, tarihsel ve toplumsal bağlamını araştıracak sanatçıları, mekân ve bağlama özgü yeni prodüksiyonlar yapmaları için davet eden bir yapı kuran Heykel Projeleri, alışılmış ve yerleşik anlayışlara rağbet etmeyerek sanatın sınırlarını zorlayan eleştirel ve özgün çizgisini korumayı büyük ölçüde başardı. Münster ve çevresinde, hatta komşu Marl kentinde bile, beklenmedik yerlerde karşımıza çıkan heykel, enstalasyon ve performatif projeler haftanın her günü ücretsiz olarak ziyarete açık; üstelik rehberli tur ve bir dizi eğitim programına katılmak, cüzi fiyatlara rehber kitap edinmek, hatta geçmiş yıllarda sergilenen heykellerin bir kısmını hâlâ yerinde görmek mümkün. Zaten Heykel Projeleri, 1973 yılında George Rickey’in kinetik heykelini ‘asla kabul edilemez’ bulan Münster halkına cevaben izleyicilerin kamusal alanda sanat ve heykelle daha dolaysız ve açık bir diyaloğa girmesini sağlayacak bir proje hayaliyle yola çıkmamış mıydı?
DÜŞÜNDÜRÜCÜ PROJELER
10 yıllık aralarla düzenlenen bir sanat etkinliğinde farklı boyut ve yeni sorunsalların ön plana çıkması kaçınılmaz. Küreselleşme ve dijital devrimin heykel ve kamusal alanda sanatın daimi meselesi olan zaman, mekân ve beden algısı üzerindeki etkileri bu yıl beşincisi düzenlenen Münster Heykel Projeleri’nin gündeminde. Dijitalizasyona bağlı yeni ekonomiler sayesinde ‘akıllı kentler’, ‘akıllı evler’ ve elbette ‘akıllı telefonlar’ ile çevrilen dünyamızda kent yaşamı, özel alan-kamusal alan, sınır, göç ve yer değiştirme gibi kavramlar sanatçıların getireceği yeni tanım ve bakış açılarına ihtiyaç duyuyor.
Kasper König ve küratörler Britta Peters ve Marianna Wagner’in davetiyle 35 sanatçı ve grup yeni çalışmalarını Münster ve çevresine nüfuz edercesine, kent dokusuna veya doğaya yerleşerek ya da müdahale ederek; veya tam tersine faaliyette ya da atıl mekânları dönüştürerek sergiliyor. 65 yaş üstü müşterileri hedefleyen bir dövme dükkânından (Michael Smith), kendinizi birden tekinsiz bir bilimkurgu filminin içinde bulduğunuz eski buz pistine (Pierre Huyghe); ormanın içinde uzaydan fırlatılmış gibi karşınıza çıkan çelik bir ev iskeletinden (Hrein Fridfinnsson), telefonunuzu parkta yakılan ateşle şarj edebildiğiniz termoelektrik aletlere (Aram Bartholl); sınırdışı edilmeyi bekleyen mültecilere destek sağlamak üzere parçalanacak dev granit kumbaradan (Lara Favaretto) robotların asıl görevinin savaşta çocukları öldürmek mi kurtarmak mı olacağını sordurtan kurgu videolara (Hito Steyerl) kadar onlarca düşündürücü proje Münster’de.
SU ÜZERİNDE İLLÜZYON HİSSİ
Bu projelerden biri var ki, adeta bir mucize! Bu hafta yolu Münster’e düşenler sanatçı Ayşe Erkmen sayesinde adeta suyun üzerinde yürüyebiliyor. Heykel Projeleri’ne 1997 yılında heykelleri resmen havada uçurduğu projesiyle katılan Ayşe Erkmen, bu kez sualtına inerek kentin liman bölgesini dönüştüren bir projeye imza atıyor. ‘On Water’ (Su Üzerinde), nehirdeki limanın biri sanat atölyeleri, kafe ve eğlence mekânlarıyla son derece hareketli, diğeri ise tamamen atıl kalmış endüstriyel bölgesini, yani iki yakasını görülmez bir heykel-köprü ile birleştiriyor. Su yüzeyinin biraz altına kurulan bu 64 metrelik köprü için limandaki gemi konteynerleri suya batırılmış ve çelik kiriş ve ızgaralarla desteklenmiş. Ancak suya girip de ızgaraları ayağınızın altında hissedince ya da suya yakından bakınca konstrüksiyonun varlığından emin oluyorsunuz; uzaktan seyrederken ise karşı kıyıya kestirmeden geçenlerin adeta su üzerinde yürüdüğüne inanacağınız bir illüzyona kendinizi kaptırabilirsiniz.
Suyun akışkan yanı ve iki tarafı hem birleştirici hem ayırıcı özelliği bizi sınırlar, göç, taşıma, ulaşım ve yer değiştirme gibi kavramlar üzerine düşündürüyor. Ayrıca, çok basit bir müdahaleyle bir kentin kullanımı ve kullanıcılarına dair yepyeni bir perspektif ve deneyim alanı açıyor önümüze. Üstelik bunu çoluk çocuk ayakkabılarınızı çıkartıp suyla oynayacağınız eğlenceli ve ‘mucizevi’ bir yolculukla başarıyor. Bu serin ve ıslak yürüyüşün sonunda belki de yolunuzun hiç düşmeyeceği karşı kıyıyı keşfetme ihtimali de cabası!
Münster Skulptur Projekte 2017, 1 Ekim’e kadar ziyaret edilebilir.
www.skulptur-projekte.de