Güncelleme Tarihi:
‘Aguas’, yani ‘Su’... Omar Sosa ve Yilian Canizares’in ilk ortak albümleri... Suyun berraklığı, şeffaflığı, akışı, hareketi müziğe nasıl yansıtılır? Merak ediyorsanız, ikiliyi 25. İstanbul Caz Festivali kapsamında 9 Temmuz’da Esma Sultan Yalısı’nın büyüsünde canlı canlı izleyebilirsiniz... Kökleri Küba’da, yaşamları tüm dünyaya yayılmış iki müzisyen, geleneklerini, inançlarını, müzik aşklarını birleştirerek dinledikçe ferahlatan, suya dokunuyormuşsun hissi yaratan, hem sıcak hem de yenileyici bir çalışma ortaya çıkarmış...
“Ben dünyanın müzisyeniyim. Müzik içimde hissettiklerimi ve karşımda gördüklerimi ifade etmenin bir yolu” diye anlatıyor kendini, dünya müziğinin üstatlarından Omar Sosa. Afrika ve Küba müziklerini cazla harmanlıyor Sosa, “Caz özgürlüktür ve özgür olduğunda hiçbir şeye bağlı olmazsın: Caz her şeye açıktır” diyor.
Yedi kez Grammy’ye aday gösterilen, onlarca albüme imza atan ve sayısız müzisyenle birlikte çalışan Omar Sosa, Canizares’le Fransa’da bir festivalde karşılaşıyor. Müziğe kemanla başlayan ve klasik müzik eğitimi alan Yilian Canizares, Fransız cazcı Stephane Grapelli’yle tanışmasının ardından caza yöneliyor. Omar Sosa ve Yilian Canizares’ten nasıl bir araya geldiklerini ve albümün hikâyesini dinledik...
İkiniz beraber çalışmaya nasıl karar verdiniz? Müziğin hangi yönü sizi bir araya getirdi? Kültürel benzerlikler mi, müzikal benzerlikler mi?
Yilian Canizares: Fransa’da bir festivalde, Omar’dan önce sahne alma şansım oldu. Benim müziğimi o zaman keşfetti ve ikimiz de hemen, Yoruba’dan miras kalan Lucumi spiritüel geleneklerini müziğimize kattığımız bir müzikal ortaklık bulduk. Bu noktada, tabii ki, beraber çalışmamız kaçınılmazdı. Omar’la bizi tam olarak neyin bir araya getirdiğini defalarca konuştuk. İkimiz de bunun müzikten fazla bir şey olduğunu düşünüyoruz: Hayat görüşümüz, sanata bakışımız ve insanlığa bakışımız aslında.
Omar Sosa: Kültürümüze olan aşkımız, köklerimize, geleneğimize ve aynı zamanda bunları dünyanın farklı yerlerinden gelen başka müziklerle paylaşma ihtiyacımız. Öncelikle, ikimiz de Kübalıyız ve farklı nesillerde çok benzer müzikal formasyonlarımız oluşmuş. Afro-Cuban geleneğimiz bizi doğrudan Afrika’ya getiriyor ve şüphesiz bizi şu anda yaşadığımız yerle, onların kültürleriyle ve Afro-Cuban gelenekleriyle kaynaştırıyor.
Ortak albümünüz ‘Aguas’, ‘su’ya adanmış, doğru mu? Ve aşk tanrıçası Oshun’a... Albümün hikâyesi nedir?
Canizares: Evet, kesinlikle doğru. Su, yaşamla eşanlamlı, dönüştürücü bir enerji kaynağı, güç, yok etme ve yaratımın kaynağı. Doğduğumuz topraklardan uzakta yaşayan iki Kübalı sanatçı olarak biz de bu enerjiden etkilendik. Bu büyük su, birçok insanı evden çok uzağa taşıdı. Ayrıca Oshun benim kişisel tanrıçam ve ona saygımızı sunmak istedik.
Sosa: Oshun nehirlerin tanrıçası, tatlı suların, Küba geleneği Lucumi’de ise aşk tanrıçası... Bence spiritüel bakış açısından bu geleneğe saygı sunmak çok güzel bir başlangıç noktası. Su, hiç şüphesiz insan varlığının en önemli ve en değerli elementlerinden biri. İçme suyu konusunda gezegenimizin çeşitli yerlerinde çok ciddi sorunlar var ve çoğu zaman bu derece önemli bir soruna gereken dikkati vermiyoruz. Bu projeyle teşekkür etmek ve saygımızı sunmak istiyoruz. Seslerle, şiirle teşekkür etmek, aynı zamanda bu değerli elementle ilgili farkındalığı artırmak istiyoruz.
Favori şarkınız var mı albümde?
Canizares: Bu albümdeki her şarkıyı seviyorum ama seçmem gerekirse ‘De la Habana y otras Nostalgias’.
Sosa: ‘De la Habana y otras Nostalgias’ ve ‘Dos Bendiciones’.
Albümün oluşma süreci nasıldı?
Canizares: Albümdeki her parçayı beraber besteledik, dört elle besteleme süreci gibiydi! Omar’ın Menorca’daki evinde. Çok akıcı bir süreçti. Birkaç ay sonra İtalya’da bir stüdyoya gittik. 4-5 günde de tamamladık. Sonra da Inor Sotolongo’dan birkaç perküsyon çalışması eklemesini istedik.
Sosa: Proje çok organik ve doğal bir süreçte ilerledi. Fikirlerimizi paylaşmak için bir araya geldik ve her şey oradan aktı. Sonra İtalya’da stüdyoya girdik ve en önemli an buydu. Mekân, sessizlik ve minimalizmin önemli rolü olan bir albüm yapmayı istiyorduk. İlham unsuru olarak suyu kullandık; berraklığını, şeffaflığını, karakterini ve farklı hareket şekillerini... Geri kalanı birlikte doğum yapmak gibiydi... Kübalı bir arkadaşımızın katılımı oldu, muazzam bir perküsyonist Inor Sotolongo. Onun sesi proje için hissettiğimiz ritmi yeniden yaratmamızı sağladı.
Albümü dinlerken sıcak bir yaz akşamının günbatımında, serin bir esinti hissi var. Hem sıcak hem yenileyici tınılar... Sizin hisleriniz neler?
Canizares: Tam da bu şartlar altında yarattık albümü, Menorca’da deniz kenarında, yaz aylarında. Tam doğru titreşimleri hissetmişsiniz. Daha derin düşünceye dalmış gibi bir albüm olmasını istedik. Geniş alanı olan ve esnek şarkılar...
Sosa: Tam dediğiniz gibi... Yüzde 100 katılıyoruz.
Omar Sosa, Quarteto AfroCubano’yla bir konserinizde Türk müziğini andıran tınılar duyuluyor. Klasik Türk müziğiyle temasınız var mı?
Sosa: Türk müziğini çok seviyorum. Yıllardır Türkiye’ye ziyarete geliyorum ve müziğinizi dinliyorum, biliyorum. Bu sesin bana çok tanıdık geldiğini hep söylerim, melodiler, ritmler... DNA’mın bir parçası olduğunu söyleyebilirim, çünkü bestelerimde sizin melodik yolunuza çok yakın o kadar çok melodi var ki...
Omar Sosa’yla çalışmak nasıldı?
Canizares: Hayatımda yaşadığım en muhteşem deneyimlerden biriydi. Harika bir öğrenme süreci oldu ve insani açıdan da eşsiz bir deneyim. Bu kadar muazzam bir müzisyen ve insanla çalışmış olduğum için çok şanslıyım.
İstanbul’daki konserle ilgili neler düşünüyorsunuz? Şehirdeyken yapmak ya da görmek istediğiniz şeyler var mı?
Canizares: Ben ilk kez İstanbul’a geliyorum, o yüzden çok heyecanlıyım. Şehrin güzelliği ve nasıl eşsiz olduğuyla ilgili çok şey duydum. Yerel kültürü, şahane yemekleri ve mimarisini tanımak için sabırsızlanıyorum.
Sosa: İstanbul’a bayılıyorum, yemeklere... Bana çok yakın bir hissi var, kendimi çok rahat hissediyorum...
25. İstanbul Caz Festivali kapsamındaki Omar Sosa & Yilian Canizares ‘Aguas’ konseri 9 Temmuz Pazartesi saat 21.00’de The Marmara Esma Sultan Yalısı’nda.