Güncelleme Tarihi:
Cinsiyet eşitliği hedeftir. Feminizm bunun yoludur.
Tek bir kromozom farklılığıyla ayrışan iki cinsiyet ve bu farka dayalı, handiyse insanlığın şafağıyla eşzamanlı kurulagelmiş bir düzen ataerkillik/pederşahi.
Pederşahi toplum düzeninde ailenin refahı için birincil sorumluluk babaya tanımlanarak ve erkek egemen, otoriter örgütlenme biçimi hâkim kılınarak erkeğin üstün olduğu algısı pekiştirilir. Bu düzende kadının doğumundan itibaren -bilhassa da ergenliğe erişmesiyle- önünde mücadele vermesi gereken sayısız cephe açılır; aile, din, devlet, okul, çalışma kurumları...
Eşitsiz uygulamalar günümüzde de yaşamın çok alanında doludizgin sürerken, kadınlarsa ahlaki, sosyal, cinsel baskılamalara karşı verilen feminist mücadeleden çok yerde habersiz veya ona yabancılar. Öyle ki, bir cinsiyet eşitliği ülkesi olan Norveç’te dahi feminizm kavramıyla ilgili pek çok belirsizlik olduğunu Norveçli feminist, aktivist yazar Marta Breen’in önceki yapıtlarından ve makalelerinden derlediği zihin açıcı, son derece pratik bilgilerle yüklü elkitabından öğreniyoruz.
Marta Breen, ‘Kendinden Feminist Olarak Bahset’te feminist hareketle ilgili bazı mitleri ve yanlış kanıları ortadan kaldırmaya ve içinde bulunduğumuz dördüncü feminist dalgayı karakterize eden meselelere giriş yapmaya çalıştığını söylüyor.
Yazar ilk iş olarak, kadınların kendinden feminist olarak bahsetmekten çekinmemeleri gerektiğini; bunu sağlamak için de dünyada cinsiyete dayalı olarak güç, para ve fırsatlarda sistematik farklılıklar olduğunu, feminizmin hedefinin ise bir cinsiyetin üstünlüğüne dayalı değil, aslen herkesin kazançlı çıkacağı eşit bir sosyal toplum olduğunu bıkıp usanmadan izaha devam etmemizi salık veriyor. Feminizme dair inançsız olmak için kimsenin nedeni olmadığını, zira çok az mücadelenin 150 yıl gibi bir sürede bu denli köklü toplumsal değişiklikler yaratabildiğini, bundan sadece 100 yıl kadar önce kadınların eğitim, çalışma, boşanma veya siyasal seçimlerde oy kullanma haklarının olmadığını hatırlatıyor. Mücadelenin ana hatlarından birinin ekonomik özgürlük olduğunun altını çizen Marta Breen, bunun kadın-erkek ilişkisinde eşitlik açısından önemli bir hamle olduğunu vurguluyor.
Kadınların hayata geçirebilecekleri pratik önerilerle ilerleyen kitapta (ücret şeffaflığı talep et, mührü kadınlara bas, havalı/popüler kız rolündeki pasifliği tercih etme, kendine başkalarının gözünden bakmamayı ilke haline getirmeye çalış...) günümüz dünyasında kadınlara kurulmuş gizli-açık tuzaklar da teşhir ediliyor. Kadınların mutfaktan çıkmayı başardıktan sonra beden ve görünümle baskılandığını, bugün en başarılı, çekici ve görünüşte özgüvenli kadınların dahi beden nefreti, yaşlanma korkusuyla özgürlüklerini bozan sancılar yaşayabildiklerini, oysa öz imgemizin zayıflığından çıkarı olan egemen güçleri her zaman akılda tutmamız gerektiğini işaret ediyor. Öte yandan “Kapitalizm ve tüketim kültürü de sosyal kontrol yöntemleri olabilir” diyor yazar ve feminizmin tüm sesini duyuramayan, ezilmişlerin sesi olması gerektiğini belirterek, bizlerin de sorumlu tüketim alışkanlıkları edinmemizi tavsiye ediyor.
Henüz yolun başındaki genç kadınların muhakkak okuması gereken bu kitabı, tarihteki ilk sınıf çatışmasının günümüzde hâlâ ‘ailede/evlilikte erkeğin burjuva olup, kadının proletarya rolünde bulunmasıyla’ devam edişine henüz isyan etmemiş daha ileriki yaştaki hemcinslerime de hararetle öneriyorum...