Güncelleme Tarihi:
1 Nisan 1956 tarihli Milliyet gazetesinden; Peyami Safa yazmış: “On gün kadar evvel, ziyaret kabul edecek durumda olmadığı için, onu telefonla aradım. Sesi boğuk ve karanlıktı. Birkaç kelimeden sonra, ‘Peyamiciğim’ dedi, ‘ani bir vaziyet var. Telefonu kapayacağım. Ben seni ararım.’ Eminim ki, telefonu kapar kapamaz hıçkırmaya başlamıştı. Son defa konuştuğumuzu biliyordu.”
‘Yalnızız’ romancısının son defa konuştuğu kişi Mithat Cemal Kuntay’dır. ‘Üç İstanbul’uyla iyi kötü hâlâ hatırlanan Kuntay, aynı zamanda eşsiz monografilerin yazarıdır. Yine Peyami Safa diyor ki: “Namık Kemal ve Mehmet Âkif için yazdığı ciltler, şaşırtıcı bir vesika ve malzeme zenginliği taşır.”
Kuntay en son Tevfik Fikret üzerinde çalışıyormuş. Bu yüzden sık sık Peyami Safa’yı arıyor; Fikret’in İsmail Safa’yla -Peyami Safa’nın babası- dostluğunu öğrenmek istiyormuş. Eser yazık ki yarım kalmış...
Son sıralar hep böyle oluyor: Birden ilkgençliğim, Ankara Caddesi’ndeki Semih Lütfi Kitabevi’nden bordo ciltli ‘Üç İstanbul’u alıyorum. Bu kalın kitap, bu ayrıntılar şöleni roman beni alabildiğine şaşırtıyor. Dahası, üslûbu, anlatışı açısından, o güne kadar öylesi bir roman okumamıştım. Öyle bir üslup ki, kimselerinkine benzemiyor. Gerçekten üç İstanbul sözkonusu, yakın tarihimizin göz kamaştırıcı bir panoraması.
Ne var ki romanı bir türlü bitiremiyorum. Aklım hep ayrıntılarda. Yıllar geçecek, ‘Üç İstanbul’ yeniden yayımlanacak; bu kez de Belkıs-Adnan illişkisi gönlümü çeliyor, Belkıs’ta handiyse ‘meş’um kadın’ kimliği karşıma çıkıyor... Tabii yine üslup farklılığı... Bir de roman kahramanlarının hemen hep yaşayan kişilerden esinli oluşu...
Okumalarım sürecek ve hem Âkif monografisini, hem Namık Kemal’i uzun süre başucumdan ayıramayacağım. Kuntay’ın döneminde çok sevilmiş epik şiirlerini de elbette okuyacağım, tadına pek varamadan. Şunu eklemek isterim: Dergilerde, gazetelerde, eski koleksiyonlar, zaman zaman karşıma çıkan Mithat Cemal imzalı yazıları da ille okurdum.
Şimdi bu yazılar İbrahim Öztürkçü’nün kadirbilirliğiyle yayımlanacakmış: İbrahim Öztürkçü yayına hazırladığı bir sürpriz kitapta haber veriyor. Sürpriz kitaba gelince, ‘Fatih ve Fetih’ (Alfa Yayınları). Öztürkçü’den öğrendiğimize göre, ‘Fatih ve Fetih’ 1953’te Son Posta gazetesinde tefrika edilmiş ve öylece unutulmuş. 60’ı aşkın yıl sonra günümüz okuruyla buluşuyor.
Dün gece hayli geç vakte kadar ‘Fatih ve Fetih’i okudum. Yine ayrıntılar coşkunluğu içindeki Kuntay’ın kılavuzluğunda hem Fatih Sultan Mehmed’e hem İstanbul’un fethine yol aldım.
Esere başlarken bu denli kapılıp gideceğimi düşünmüyordum. Fatih’le ilintili, Tursun Bey’den Sâmiha Ayverdi’ye, yerli, çeviri bir dolu eser okumuştum. Oysa Mithat Cemal bütün kaynakları tarayarak, adeta yepyeni bir tarih kurgulamış. Eserin 95’inci sayfasındayım; hemen paylaşmak istedim: Bu sürpriz kitap bence önemli bir yayıncılık olayı.
Yine Mithat Cemal'in Çevresinde
Mithat Cemal’den bir başka sürpriz kitap da ‘Tahkikat-ı Edebiye’ (Everest Yayınları). Handan İnci’nin hazırladığı, özenle günümüz diline de aktardığı ‘Tahkikat-ı Edebiye’ bir soruşturma kitabı aslında. İnci’nin kapsamlı sunuşundan öğrendiğimize göre, genç Mithat Cemal yazarlar ve şairlerle görüşmelerine 1909’da başlamış; ama soruşturma ancak 1919’da Servet-i Fünun dergisinde yayımlanmış.
Yakın dönem edebiyatımız için eşsiz bir belge niteliğindeki bu kitap, 17 yazarımızla buluşturuyor okuru. ‘Ulu Şair’ Abdülhak Hâmid’den Halide Edib’e -yolun başındaki genç romancıya- geniş bir yelpaze. O günlerin edebiyat ortamını alımlamak için kaçırılmayacak fırsat; ben çok yararlandım.
Hüseyin Cahit Yalçın 1910’da şöyle demiş: “En çok beğendiğim yazım, hiç takdir edilmeyen ‘Hayal İçinde’ romanımdır. “Heralde artık kimsenin okumadığı ‘Hayal İçinde’ belki hâlâ sevilmeyi bekliyor...