Güncelleme Tarihi:
Eylem Canaslan, ‘Spinoza: Yöntem-Tanrı-Demokrasi’ adlı kitabında, temel amacının Spinoza’nın demokrasi kavramının, onun felsefi sisteminin bütünüyle bağlantısının ne olduğunu araştırmak olduğunu belirtiyor. Başka bir deyişle Spinoza’nın demokrasi anlayışının metafizik ontolojik temellerinin ne olduğuna odaklanıyor. Buradaki ayırıcı özellik Spinoza’nın politik felsefesinin, Etika’ya dayanılarak irdelenmesidir. Canaslan’ın çalışması özellikle Spinoza’da yöntem ve tanrı bilgisi kavramına yer açmakla, Türkiye’deki Spinoza çalışmalarından farklılaşmaktadır. Ona göre, Spinoza’nın demokrasi kavramı, Etika’nın yönteminin ve içeriğinin bir sonucu olarak ortaya çıkar.
Canaslan’a göre, Spinoza’nın kutsal kitabı yorumlama yönteminin temel ilkesi, kutsal kitapla ilgili tüm bilginin sadece kutsal kitabın kendisinden çıkarılmasını gerektiğini dile getirir. Ona göre Spinoza, kutsal kitabın kutsallığını reddetmez ancak bu kutsallığı olumlama tarzı farklıdır. Spinoza’nın kabul etmediği şey, kutsal kitabı incelemeden ona bir hakikat ve kutsallık atfedilmesidir. Canaslan’a göre Spinoza’nın bu yöntemi, onun doğayı inceleme yöntemiyle aynıdır. Çünkü ona göre, doğanın bilgisinin yalnızca doğada aranması gerekir. Spinoza, doğayı nasıl incelemekte ise kutsal kitabı da aynı yöntemle incelemektedir. Canaslan’a göre bu yöntem birliğinin temelinde içkinlikçi natüralizm yer alır. Spinoza’ya göre, insan doğanın bir parçası değildir, herhangi bir parçasıdır ve diğer parçalardan daha üstün değildir. Her şeyin ilk ontolojik statüsü, onun doğanın bir parçası olmasından kaynaklanır. Etika’nın 29 önermesi şöyle başlar: “Tabiatta her şey zorunludur.” Burası, Spinoza’nın kendi döneminin felsefi anlayışlarından ayrıldığı noktadır. Sözgelimi Canaslan’a göre, dönemin diğer filozofları ‘doğal hak’ kavramını sadece insanın bir hakkı olarak görürken Spinoza doğal hakkı, var olan tüm şeylerin doğal hakkı olarak görür. Canaslan, bu içkin natüralizmin doğanın efendisi ve sahipleri olmaya ve sınırsız güce duyulan arzunun yol açtığı tüm felaketlere karşı bir çıkış yolu olduğunu ileri sürüyor. Ona göre Spinoza’nın düşüncesinin çağdaş ekolojiyle olan ilişkisi ele alınması gereken bir konudur. (Bu kitap yayımlandığında pandemi henüz başlamamıştı.)
Canaslan’ın çalışmasının en heyecan veren bölümlerinden biri, ‘Tanrı bilgisinin demokratikleşmesi’ bölümü oluşturmaktadır. Ona göre Spinoza, 17’nci yüzyılda ‘Tanrı’nın gücünün neliğine’ ilişkin tartışmada, tanrısal olağandışı güç kavramını reddetmektedir. Sözgelimi Descartes, Tanrı’yı bir krala, doğa yasalarını da krallıktaki yasalara benzetir. Oysa Spinoza’ya göre Tanrı, bir kral veya bir yargıç gibi eylemez; yaratıcı güç egemen bir iktidar gibi işlemez. Canaslan’a göre Spinoza, Tanrı ile şeyler arasındaki ilişkiyi aşkın bir yaratım olarak görmekten uzaklaşıp, içkin bir üretim olarak kavramlaştırmıştır. “Doğa, Tanrı onu harekete geçirmedikçe pasif kalan bir kuvvet değildir; Doğa’nın gücü, Tanrı’nın aktif gücünün kendisidir.” Spinoza’da, Tanrı, ‘natura naturans’dır (etkin/yaratıcı doğa); doğa ise natura naturata’dır (edilgin/yaratılan doğa).
Spinoza’da politika sorunu, doğa ile insan arasındaki ontolojinin neticesinde ortaya çıkar. Doğa, insana yaşamı sürdürmeye yönelik iştahtan başka bir şey vermez, arzu insanın özüdür; ne ırk, ne ulus, ne ahlak yasası... Dolayısıyla insanlar tek başına yapamayacaklarını bilirler ve doğal olarak birleşirler. Bu birleşmenin, Spinoza’ya göre temelde üç amacı vardır: Güvenlik, refah ve eşitlik-özgürlük.
Eylem Canaslan’ın ‘Spinoza’sı, Türkiye’deki Spinoza çalışmalarını en üst düzeye çıkarmış görünüyor.
SPINOZA
YÖNTEM-TANRI-DEMOKRASİ
Eylem Canaslan
Dost Kitabevi, 2020
288 sayfa, 35 TL.