Güncelleme Tarihi:
Artık Türkiye’de hatırı sayılır modern bir Spinoza çevresinden söz etmek mümkün; yani başlangıç aşamasında kalmayan, devamlılık tarzına dönüşen bir gelişimden söz ediyorum. ‘Modern’ derken kastettiğim, akademinin dışında da bir Spinoza sevgisi oluşturan ve bununla buluşan ve onu önemseyen çabayı kastediyorum. Bu Spinoza çevresi, Ulus Baker, Cemal Bâli Akal ve Zolmaz Zelyut’la açılır. Bu üç Spinoza düşünürünü birlikte anmamın özelliği, Spinoza’yı, birbirinden etkilenmeksizin keşfetmiş, tercih etmiş olmalarında ortaya çıkar. Türkiye’deki Spinoza ufkunu Ulus Baker yarattı. Ulus, şair ruhlu filozoftu tabii. Bir Spinoza felsefesi ve kültürü ile Spinoza üzerine düşünmenin devamlılığını ise Cemal Bâli Akal oluşturdu. İkinci kuşak içinde Çetin Balanuye, Eylem Canarslan var. Balanuye, Spinoza’yla, ‘yerlileşme’ düzleminde bir bağ da kurdu. Spinoza çalışmaları henüz kitaplaşmamış olan, Reyda Ergün, Türker Armaner, Alber Naum, Gaye Çankaya Eksen’in de belki bu ikinci kuşak içinde anılması gerekir.
Spinoza ilgisi ve merakı sadece Türkiye’ye ait değil; başka ülkelerde de yaygınlaştığı açık. Sözgelimi, popüler düşünce yazarı diyebileceğimiz Frédéric Lenoir’in Spinoza üzerine bir kitap (Spinoza Mucizesi) yazmış olması bir veri. Ama daha ayırıcı olan özellik, Spinoza hakkında yazılan farklı dil ve kültürlerdeki kitapların çoğalmasında ortaya çıkıyor. Başka bir deyişle Spinoza ilgisi, felsefenin merkezini, Kıta Avrupa’sından dünyanın farklı bölgelerindeki ülkelere dağılmasına yol açtı. Sözgelimi Arjantinli filozof Diego Tatian bunlardan biri. Tatian’ın daha önce ‘Spinoza-Bir Başlangıç’ ile ‘Spinoza-Dünya Sevgisi’ kitapları Türkçeye çevrilmişti. Tatian’ın, ‘Yabanın İhtiyatı-Spinoza’da Tutkular ve Politika’ adlı yeni kitabı da Türkçeye kazandırıldı. Diego Tatian’ı okurken ben bizden birini okuyor gibi hissediyorum. Bu onun aynı zamanda bir edebiyatçı olmasından kaynaklanıyor kuşkusuz. ‘Yabanın İhtiyatı’, ‘Sıradan Hayat’, ‘Dostluk’, ‘Dalkavukluk’, ‘Nefret’, ‘Hırs’, ‘Korku, Ümit, Sevgi’, ‘Gerçek Hayat’ gibi denemelerden oluşuyor. Nefret, neden her şeyin merkezinde gibidir ve ötekine ait bir şey gibi ortaya çıkar? Nefret hem politik bir kavramdır hem de ontolojik; arzuya bir tehdittir ve onun önünde bir engel olarak durur. İhtiyatlılık, hayata tutunma çabasıdır.
Üzerinde özellikle durmak istediğim Steven Nadler’in ‘Spinoza’nın Etika’sı’... Nadler, Spinoza’nın biyografi yazarı: ‘Spinoza: Bir Yaşam’. Ve iki kitabı daha Türkçeye çevrilmişti: ‘Filozof, Rahip ve Ressam-Descartes’in Bir Portresi’ ile ‘Mümkün Dünyaların En İyisi’. Bu iki kitap, bir dönem biyografisi niteliğinde. Nadler için, bir 17. yüzyıl uzmanı, diyebiliriz. Max Scheler’in ifadesiyle, Spinoza’nın ‘Etika’sı, mermerden yapılmış önermelerden oluşur. Bu mermer doku, geometrik yöntemle örülmüştür. Nadler’in, ‘Spinoza’nın Etika’sı’nın ayırıcı özelliği, bu noktada ortaya çıkıyor. Nadler, özellikle geometrik yöntemin ne olduğu üzerinde duruyor. Nadler, Spinoza’yla karşılaşan bir okurun ne gibi zorluklarla karşılaşacağını hesaba katarak yazmış kitabını. Bu nedenle ‘Spinoza’nın Etika’sı’, başlangıç elkitabı.
Jon Miller’in ‘Spinoza ve Stoacılar’ kitabı gösteriyor ki, Spinoza ilgisi, Stoa felsefesinin modern olarak yorumlanmasını da beraberinde getiriyor. Spinoza’nın ‘conatus’ kavramı, Stoacı ‘oikeiosis’ (hayata tutunma çabası) kavramının da üzerinde durulmasına yol açmış görünüyor. Miller’in kitabı, yeni bir düşünme yoluna işaret ediyor. Bu bağlamda, Ahmet Faruk Çağlar’ın ‘Yaşamın Amacı Olarak Yaşam’ kitabına da yeni bir yol açıyor.
Felsefenin icadıdır gelecekteki dost ya da geçmişteki dost kavramı. Borges şöyle söylemiş: “Bugün Spinoza’yı düşünüyoruz ve onu tanıma fırsatını yakalayamadığımız ya da bizi tanımamış, yitirdiğimiz bir sevgili dost olarak düşlüyoruz. Onunla dostluk, dostluğun mükemmel bir biçimidir.”