Güncelleme Tarihi:
Kuşakların tartışması şairlerin şanındandır deyip şiire geçelim. Abdülkadir Budak da yaşının tuttuğu kuşak üzerinden bir-iki şey söyledi ama çok üzerinde durmadı, ısrar da etmedi. Yaşı tutuyordu ama şiiri 70 Kuşağı’nı tutmuyordu. Osman Konuk’un galiba gizli 80’ler deyip kendini, Akif Kurtuluş’u, Ahmet Güntan’ı da, beni değil, içine koyduğu bir saptaması vardı, şimdi diyeceğim ona benziyor. Gizli 70’lerde de Enis Batur, Osman Serhat, Mehmet Taner, Alova, Mustafa Irgat, İzzet Yasar, Barış Pirhasan’la birlikte Budak da vardı bence.
Kuşakların gizli adlarından söz etmek, hasbelkader o döneme denk düşmenin yanında, kuşağıyla pek de ilgisi olmamak demek. Genelgeçer olandan, yaygın söyleyişlerden, başat söylemden, klişelerden uzak durmak demek. Dahası, kendine yazdığı dilin şiirinde kalıcı bir yer açmış olmak da var burada. Sığmamak daha doğru. Kuşaklar edebiyat tarihinin, edebiyat sosyolojisinin, akademinin işidir, şairlerse başka şairlerin, okurların, zamanın, yaşamın, geleceğin... Şiir, yoldur. Budak yola 1978’de ‘Geçti İlkyaz Denemesi’ ile çıktı. Başka şairlere, şiirlere uğramak da yolun hallerindendir. Kime uğramış, oradan nasıl armağanlarla çıkmış diye bakılır ya şiirlerine, Budak uzun bir yolculukla ve kendisine yardımcı olacak şeylerle çıkmış, çaba ve çalışmayla, şiirlerini daha da derinleştirecek ‘Kazı’yla: “Acının köklerinde sevincin ağzı”yla, evi, aileyi, ilişkileri, zamanı kazıp durmuş hep. Yazıp durmuş hep. Kazmak her zaman yeni bulgularla sonuçlanmaz, hatta çok uzun zaman yeni bir şey yokmuş gibi yorabilir kazanı da, yazanı da. Oysa bulunacak olan çoktan bulunmuş, kuyu iyice derinleşmiştir. Övünmek gibi anlaşılır ama, övmek sayılsın, Abdülkadir Budak’la şiir tutumlarımız benzer. ‘Kuyucu’ sayılırız. Tema çeşitliliği, zenginliği de önemlidir, fakat aynı tema üzerinde durmak, kazmak, derinleşmek daha önemlidir. Ve Budak bağlılıkla sürdürür bunu.
Geleneği, modern olan üzerinden yoklar. Tüm şiir yaşamı boyunca, yine ‘bağlılık’la izlediği ve yinelemek, benzemek tehlikesini/suçlamasını göze alarak, o ‘ince yol’da korkusuzca izini sürdüğü usta Necatigil’dir. Kaynağa doğrudan ulaşan ve yolu, geldiği değil, nerdeyse başladığı yerden süren bir şair olarak belirir özgünlüğü. İkinci kitabı ‘Şimdi Yaz’da (1980) ‘Kefe’ şiiri ‘şiirin yakınma ustası’ ile bir söyleşi isteğidir: “Bir uzun iç çekmesinde/ varsa acı varım orda”. Bu dizelerle yalnızca Necatigil’le söyleşmiş olmaz, ayrıca uzun nefesli şiirinde nerede olacağını da baştan bildirir bize. Bir de ‘yol usul’ görgüsüyle, adeta şiirin serçeşmesi olan Necatigil’den ‘saklı su’yunu, üstte değindiğim gibi, özgür biçimde alacağını. Gülten Akın nasıl Necatigil’i duyumsatan şiirler yazmaktan korkmadıysa, Budak da korkmamıştır kanımca. İzzet Yasar ve Mustafa Irgat’ı Ece Ayhan’dan beslenen, onu açan, sürdüren, değiştiren, yorumlayan şairler olarak görüp okuduysak, Necatigil için de benzerini düşünebiliriz ve kanımca Budak da Behçet Hoca’nın sınavını, özgür esinlenmeyle, başarıyla vermiş birkaç şairimizdendir.
Sorular şairidir. Bazen soru işaretiyle, çoğunlukla da başka biçimlerde sorar hep. Mekân ya da minör bir politika için başlıklar, savsözler oluşturacak dizelerle doludur şiirleri. Yalnızca ‘uyaklar cümbüşü’ne katılmış değildir, sorular şenliğinin de baştan beri içindedir. İnce ama can alıcı sorular sorar hep. Sonra ‘Kilit Soru’lar gelir ve aşka sorar: “Benden bir kez geçtin mi?”
Toplu şiirlerinin ilk cildi ‘Dalgın Rüzgâr’, ikincisi ‘İştahlı Makas’, Yazılı Kâğıt’tan çıktı. Kimi motifleri, mazmunları, halk öykülerini, gülden Leyla’ya, Aslı’dan Kerem’e hayli kullanması nedeniyle şiirinin daha çok lirizmi görülmüştür. Oysa baştan beri özellikle iç ve dış sorularla gelişen şiirinde epik öğe çok öndedir ve şiirinin işlekliği bence epik ve lirik olanın ustaca kurulmuş dengesindedir.
Bir Abdülkadir Budak şiiri okuduğunuz zaman, “Bu şiir burda bitmez!” diyorsanız, şunları keşfetmişsiniz demektir: Acıyı dağıtmak için sevinçle kurulan bu şiir yalnızca el aldığı ustaların hakkını vermekle kalmaz kendinden gençlere de gül uzatır; daha da güzeli, kendisini de şiirini de sürekli sınavdan geçirirken okuru buna katma becerisini gösterir. Budak şiiri eleştirel bir şiirdir; kendinden başlar; eve, oradan aşka geçer... Okura da güzel, iyi, gülümseten, düşündüren bir şiir geçer.