Güncelleme Tarihi:
Size, Bay Roth’un yazdığı bir kitaptan, ‘Sabbath’ın Tiyatrosu’, bahsedeceğim. Ama biraz duralım gelin. Ondan ve diğer harikulade kitaplarından bahsedebiliriz, bunları sabahlara kadar çekiştirebiliriz ve bundan müthiş zevk de alırız biliyorum çünkü müthiş şeylerdir ama önce birkaç cümleyi Bay Roth’a adamak isterim. Kendisi, geçen yıl vefat ettiğinde şöyle düşündüğümü anımsıyorum: Yaşayan son romancı gitti. Onun gibi romancıların devri, cereyan yapıp kapanan bir kapı gibi şak diye kapandı. Ödümüz koptu ama yapacak bir şey yoktu. Bu söylediğim, romancıların bitişi, fena bir şey ama hayat hep değişir ve olabilecek en iyi haline ulaşır nasılsa. Yani Bay Roth, “Romanın 25 senesi kaldı” dediğinde haklıydı, belki de kendi ömrünü biçiyordu, o kadar bile sürmedi.
Neyse, Philip Roth’u, çok seviyorum. Tıpkı Salinger, Bellow, Updike gibi. Çünkü onların hepsi aynı yatakhanede büyümüş çocuklar gibidir. Ama başka başka şeylere bakmışlardır. Onun hakkında, mesela New Jersey’deki evinin müzeye çevrilmesinden ve diş fırçasını görmek isteyen hayranlarının kuyruklar teyellemesinden, kitaplarını bağışladığı Newark Kütüphanesi’nin mükemmel atmosferinden ve daha pek çok şeyden bahsetmek isterim ama kitaba geçelim.
‘ŞEYTAN DA BENİMLE
AYNI FİKİRDE’
‘Sabbath’ın Tiyatrosu’nu Monokl Kitap baskısıyla okudum. Yazarın diğer kitaplarını da basıyorlar ki müthiş güzel bir iş bu. Çevirisi, düzeltisi, kapağıyla özenli bir baskı olmuş. Daha evvel Roth’un eserlerini Ayrıntı Yayınları basardı, güzellerdi de, onların baskısı kaldı mı bilmem, belki meraklı okur sahaflara göz atmak ister. Fazla Roth göz çıkarmaz. Ama yanlış hatırlamıyorsam ‘Sabbath’ın Tiyatrosu’ ilk kez Monokl Kitap tarafından basılıyor.
‘Sabbath’ın Tiyatrosu’ 1995 ABD Ulusal Kurgu Eser Ödülü sahibi bir roman. Başkarakter Mickey Sabbath 64 yaşında bir kuklacı, sokak performansçısı ve profesyonel bir seks düşkünü. Ölüm korkusu, kayıp endişesi, acı, neşe, tutku, sevgi gibi beşeri hislerden nasiplenmemişçesine yaşayan ve bu haliyle belki her okur için ideal insan olmayacak da biri. Melankoli ve mastürbasyonla aynı mesafede seyreden bir yaşamı, metresinin ölümünden sonra tepetaklak olan bir kariyeri var. 1960’lı yılların New York’unu harikulade bir biçimde gözler önüne seren bu roman olabildiğince anti-ahlakçı ve yaygın kanıya göre de bu sayede epey komik. Ama Amerika başta olmak üzere pek çok ülkede, Sabbath’ın seks konusundaki sınırsızlığının bazı okurları rahatsız ettiğini, bazısının komik, birçok insanın kan dondurucu bulduğunu da söyleyeyim.
Karşımızda hakiki romanın son örneklerinden biri var. Bir devrin, bir dönemin, bir anti-kahraman hikâyesinin inci gibi dizildiği nadide bir eser.
Sizi değiştirebilecek bir şey.
Yazıyı, kitapta da az çok benzer biçimde geçen bir cümleyle bitireyim: Şeytan da benimle aynı fikirde. Sevgili Bay Roth’a minnetle, sevgiyle, özlemle.