Güncelleme Tarihi:
Gülseren Budayıcıoğlu, kitapları ve reyting rekorları kıran dizileriyle başına gelen binbir felakete rağmen yoluna devam eden ‘gerçek’ insanlarla tanıştırıp bize yeniden başlamanın ve başka bir hayatın mümkün olduğunu gösterdi. Ve elbette yolun mutlu sonla bitebileceğini... Ne de olsa karakterlerinin hepsi sanki Yeşilçam filmlerinden çıkmış gibi. Başlarına gelmeyen felaket kalmıyor. Hayat bir değil defalarca kez acımasız yüzünü gösteriyor. Çünkü Budayıcıoğlu, hayat ne kadar acımasız olursa olsun hepimizin yeniden başlamanın yolunu bulabileceğine inanıyor. Üzerini ısrarla çizdiği ‘kader motifi’ni değiştirmenin formülünü gösteriyor ve şartlar ne kadar zor olursa olsun anahtarın insanın kendi elinde olduğunu söylüyor.
MUTLU SONDAN SONRASI
Budayıcıoğlu’nun yeni romanı ‘Kırmızı Pelerin’ de yine o tanıdık tonuyla kaderin ağlarını hiç ara vermeden ördüğü kahramanlarla tanıştırıyor bizi. Kırmızı Oda’yı zaten tanıyoruz. Kırmızı pelerini sırtında filmlerden çıkmış gibi bir kadın konuk oluyor Kırmızı Oda’ya. Gelir gelmez de ilk sürprizini yapıyor, bir semazen edasıyla pelerinini açıp dönmeye başlıyor odanın ortasında. Sonradan öğreniyoruz ki travmalarıyla ancak böyle başa çıkabiliyor ‘Kırmızı Pelerinli Kız Ayşa’. O geçmişinden kurtulmanın ötesinde geleceğine yön versin diye giriyor Budayıcıoğlu’nun odasına. Ali var hayatında, çocukluk aşkı. Daha küçücükken merhem olmuşlar birbirlerinin acılarına. Sonra kopuvermişler ama hep birbirlerini sevmişler. Hayat ikisini de savururken başka yerlere Ayşa hep hayal kurmuş bir gün Ali’ye kavuşsun diye ama sanki o hiç gelmeyecekmiş gibi de inanmış. Şimdi gelmiş Ali ama korkuyorlar birlikte olmaya. Budayıcıoğlu onlara yardım etsin istiyorlar. İkisi de geliyor bunun için o odaya. İkisi de açıyor içini, ikisi de kucaklamak istiyor geleceği.
Ayşa’nın daha küçük yaşında terk edilmek, taciz, sevilmemek çıkmış talihine. Hani diyor ya Budayıcıoğlu, “Doğduğun ev kaderindir” diye, Ayşa’nın doğduğu ev neresi o bile belli değil. Kimin kaderini yaşıyor, anlamıyor Ayşa. Öylesine iliştirilmiş gibi ki hayatı, var olabilmek için su gibi içinde olduğu kabın şeklini alması gerektiğine inanıyor. O yüzden de en ufak bir rüzgârda çıkıyor kökleri topraktan, savruluyor oradan oraya. Nasıl tutunacağını bilmiyor. Tek bildiği dal Ali, o da dikenlerini çıkarır diye korkuyor. Çünkü Ali de doğduğu evde şiddeti öğrenmiş. Öfkelenmeyi öğrenmiş. Sevmenin sahip olmak olduğunu sanıyor. Neyse ki küçük yaşta farklı hayatlara girme fırsatı olmuş da başka bir yolun mümkün olabileceğine dair en azından bir fikri var. Ayşa hayat onu oradan oraya savururken kendini pelerinin altına gizlemekte bulmuş tüm bunlarla baş edebilmenin yolunu. Ancak böyle özgürleştirmiş kendini, pelerini olmayınca çıplak sanıyor kendini. Bir gece kulübünde dansçılık yapıyor. Aynı zamanda öğretmen olmak istiyor. Pelerini çıkarınca itilen kakılan o küçük kız çocuğu geri geliyor. Ali’yi tanıdığı kasabadan çıkalı yıllar olmuş. Ali’nin ise iki hayali var. Biri doktor olmak, diğeri Ayşa’yı bulmak. Doktor olamıyor ama Ayşa’yı buluyor. Asıl sorun da buradan sonra başlıyor. Budayıcıoğlu bu kez kavuşmanın ardından yaşananları irdeliyor, mutlu sondan sonrasını. İkisinin de sırlarını birbirleriyle paylaşmasına yardım ediyor. Ayşa da Ali de çalışkan hastalar. Tüm ödevlerini yapıyorlar iyileşmek için ama “Kul plan yaparken kader gülermiş” ya, daha içinden geçmeleri gereken pek çok çember çıkarıyor felek karşılarına. Acılarla sınarken hayat özellikle de Ayşa’yı, Budayıcıoğlu hep yeniden başlama gücünün insanın kendini elinde olduğunun altını çiziyor.
ZALİMİN BİTMEYEN YÜZÜ
Sadece Ayşa ve Ali yok elbette kitapta. Aileleri de en az onlar kadar başrolde. Çünkü onların tedavi edilmemiş travmaları doğuruyor bu sonuçları. Bir zalimin durdurulamayan zulmü nice yaşamları karartıyor. Okurken bir Yeşilçam melodramı hissi uyansa da içinizde biliyorsunuz ki Budayıcıoğlu’nun altını ısrarla çizdiği gibi herkesin hayatını değiştirme gücüne sahip olduğu. Romanın heyecanını kaçırmamak için daha çok ayrıntı vermek istemem ama Ayşa’nın kendini değersiz hissetmesinin altında taciz olduğunu yazmam gerekir. Çünkü yazar, “Bu kitabı, hayatının bir döneminde cinsel taciz ya da tecavüze uğramış hem ülkemiz, hem de dünyadaki tüm cinsel taciz ve tecavüz mağdurlarına armağan ediyor ve onlara buradan sesleniyorum; kendinizi suçlamayın, korkmayın, kirlenmiş ve damgalanmış hissetmeyin, bundan utanmayın, olanları içinize atmayın, konuşmaktan ve başınıza gelenleri anlatmaktan çekinmeyin. Aslında kirlenen siz değilsiniz, onlardır. Siz değil, bunu size yapanlar utansın” diyerek bu konunun altını kalın kalın çiziyor.
KIRMIZI PELERİN
Gülseren Budayıcıoğlu
Doğan Kitap, 2022
424 sayfa.