Güncelleme Tarihi:
Kalamar Pansiyon’a hoş geldiniz! Burada her şey konukların rahatı düşünülerek hazırlandı. Her ne kadar horozu biraz huysuz, bahçesi küçücük, restoranı birkaç masadan oluşuyor ve plajı beş şezlongdan fazlasını almıyor olsa da size, en sevdiğiniz arkadaşınızın yazlığına gelmişsiniz gibi, huzurlu bir tatil vaat ediyor. Öyle ki, bir gelen bir daha kopamıyor ve misafirlerin bazıları artık aileden sayılıyor.
Yedi yıl önceki bir kazada hafızasını kaybeden ve pansiyonda yaşamaya başlayan Rastabi, günün ilk ışıklarıyla denize girmeyi seven Çarşaf Dede, her şeyden şikâyetçi Şikâyet Hanım ve eşi Çözüm Bey, tatile gelen bir ailenin terk ettiği çoban köpeği Paspas... Peki bu lakapları onlara takan kim dersiniz? Elbette pansiyonun sahibi Yadigâr Ailesi’nin biricik kızları, on yaşındaki muzip Ardıç. En yakın arkadaşları Bucika ve Hayal ile kafa kafaya verdiklerinde ortaya daha ne muzırlıklar, oyunlar, maceralar çıkardıklarına şaşarsınız. Ama Ardıç bu aralar biraz mutsuz. Kalamar’ın biraz yakınlarındaki Prof. Gıdak Gıdak çiftliğinde yaşayan Bucika ile küs gibiler. Her yıl tatile gelen Hayal ve ailesi ise bu yaz gelmedi. Anlayacağınız Ardıç bu yaz, günlerini bezgin bir Kalamar misali ‘öylece’ geçiriyor. Üstüne bir de ağaçtan düşüp kolunu kırmasın mı? Ama bu ağaçtan düşme mevzuu önemli. Maceranın ve sırların aralandığı bir dizi olayın başlangıcı da denebilir. Ardıç, arkadaşı Hayal’in geçen yaz İstanbul’a dönerken bıraktığı mektubu ararken düşüyor.
Hayal’in ailesinin neden Derince’ye gelmeme kararı aldığı, bu kararın Derince’nin yerlilerinden Hayrettin Tekdede ile ne ilgisi olduğu, geçmişini arayan Rastabi’nin masasında Hayal’in bebeklik fotoğrafının ne aradığı ve daha bir dolu soru. Bulduğu mektupla, bu soruların peşine düşen Ardıç’ın tek tesellisi, Bucika ile barışmış olmaları. İki arkadaş baş başa verip adeta bir dedektif titizliğiyle çalışarak sırların ve esrarengiz ilişkilerin izini sürüyor.
Gerçek hayattan beslenen öyküsüyle, çocuk edebiyatımızın az işlenen konularından birine, evlatlık olma durumuna eğilen Hanzade Servi, mizah ve hüznü sürükleyici bir hikâyede buluşturuyor.
Rüzgârda savrulan sözcükler...
Bu küçük fısıltıya kulak verin! Sizi rengârenk düşlerle bezeli, büyülü bir dünyaya götürecek. Bakalım nereden geliyor fısıltı. Küçük kız, öğretmeninin, ‘sihirli bir öykü kitabı’ diyerek ödünç verdiği kitap koltuğunun altında, güle oynaya eve geliyor. Her resmin birbirinden güzel ve merak uyandırıcı olduğu kitabın son sayfasına gelince... O da ne! Ortada öykü falan yok. Sözcükleri yolda düşürdüğünden habersiz küçük kız “Sözcükler olmadan kitap olmaz ki” diye düşünürken o hoş fısıltıyı duyuyor: “...hayal etmenin kuralı, doğrusu, yanlışı yoktur. Sen hayal et, gerisi kendiliğinden gelir.” Böylece ilk sayfaya dönerek başlıyor hayal etmeye ve her resim için bir öykü çıkıyor ortaya. ‘Mavi Ayının Ziyareti’, ‘Büyük Sır’, ‘Yolculuk’, ‘Sihirli Pelerin’ ve diğerleri... Hayal ettiği öykülerle resimlerden örülmüş rüya âleminin derinliklerine dalana dek devam ediyor.
Tabii ki bu kadar değil. Rüzgârda savrulan sözcüklerin bir akıbeti olmalı, değil mi? Bunu da, ertesi gün elindeki gizemli bohçayla, küçük kızın karşısına çıkıveren akıllı tilkiden dinleyeceğiz. Ama bu karşılaşma başlı başına bir öykü eder. İyisi mi, onu sizlere bırakayım.
Ödüllü çizer Pamela Zagarenski, büyülü çizimleri ve hayal gücünü yücelten kurgusuyla çocukların kalplerine hikâye anlatıcılığının tohumlarını serpiyor.
FISILTI
Pamela Zagarenski
Çeviren: Sedef Özge
KVA Çocuk, 2017
34 sayfa, 24 TL.