Güncelleme Tarihi:
İrfan Önürmen’in yedi yılın ardından Türkiye’deki ilk kişisel sergisi ‘Sınır’, Galata Rum Okulu’nda açıldı. Sergi, bireylerden toplumlara sınır kavramını geniş bir perspektiften ele alarak evrensel meseleleri tartışmak adına zemin hazırlıyor. Beton heykeller ve resimler, beton rölyefler, tül işler, yanmış simitler gibi farklı malzemeleri ustalıkla yan yana getiren İrfan Önürmen’le sergi üzerine konuştuk.
Serginin başlığı olan ‘Sınır’ kavramının kapsamını nasıl belirlediniz?
Sınır kavramı güncel bir konu olabilir ama tarihe baktığımızda da öneminden, güncelliğinden bir şey yitirmez. Egolarımız ve iktidarlar kendi egemenliklerini çizdikleri sınırlarla var ederler ve bu anlamda yapıtlarımda günümüzden tarihin derinliklerine kadar göndermeler yapabilirim. Sonuçta sınırımız olan bazı ülkelerde savaş var ve bu savaştan etkilenen insanların görüntülerine duyarsız kalmak mümkün değil. İnsanlar, yaşadıkları topraklardan, evlerinden, hatıralarından sürülüyor ve vatanlarını terk etmek zorunda bırakılıyor. Savaşın olmadığı, kendilerini daha güvende hissedecekleri, kendilerine göre yabancı olan bu topraklara sığınan insanlar da bize göre yabancıdır. Sınırı geçmişlerdir ama yine görünen ya da görünmeyen sınırlar içinde bir yaşam onları beklemektedir. Geçmek için ölümün bile göze alındığı öyle bir sınırdır ki bu bazen yaşam boyu aşılamaz. Uzayın derinliklerinden içsel dünyamızdaki hesaplaşmalara, sosyal hayatın düzeninden iki sevgilinin aralarına çektiği çizgiye kadar her yerde sınır vardır.
Serginin gösterildiği Galata Rum Okulu, hazırlık sürecinde size hangi olanaklar sundu ya da sınırları çizdi?
Diğer ilgi alanıma giren görselleri biriktirdiğim gibi çadır kentle ilgili görselleri de zamanla biriktirmiştim. Kavramla ilgili çizimlerim de vardı. Bazen bu arşivleri ne yapacağımı bilemem ama Galata Rum Okulu’nun mekânını, tarihi dokusunu, bu kavramı bir yerleştirme olarak deneyimlemek için ideal bir yer olarak gördüm ve uygulamak istedim. Çadır kentlerin hepimizin kafasında olduğuna inanıyorum. Birçoğumuzun hatıralarında ya da ailemizin tarihinde yerinden yurdundan edilmişlik, zorla başka topraklara sürülmüşlük vardır. Örneğin; okulla ilişkili olarak söylersek yakın tarihimizde birçok Rum, evini barkını bırakıp bu topraklardan gitmeye zorlandı. Aynı şekilde Balkanlar’daki Türkler de doğdukları toprakları terk etmek zorunda bırakıldı. Kısaca yerleştirmedeki çadır kentin dokusuyla işin yer aldığı tarihi mekânın arasındaki hem görsel hem de kavramsal ilişki açık. Güncel olanın tarihsel uzantılarını konuşabilmemiz için bu önemliydi. Okuldaki büyük salon, koridor ve sınıflar, oluşturmak istediğim serginin bütünlüğü açısından ve içinde oluşacak farklı kavramların kurgulanabilmesi için de benzersiz olanakları bana sundu. Bir etkinlik ve iktidar alanı olarak mahalleyi sembolize eden simit yerleştirmesi ve yine aileden başlayıp kişisel ve toplumsal sınırlarımızın şekillendirildiği hatta terbiye edildiği eğitim sisteminin eleştirisi olarak heykellerimin sergilenmesini olanaklı kıldı. Diğer bir sınıfta yer alan ‘Yeni Kent İçin Önermeler’ adlı yerleştirmem de modern metropolün kaotik işleyişi ve büyümesine fütüristik ve distopik göndermeler yapan bina ve soyut formlarından oluşan işim kentin sınır bölgelerinde dolaşır. Tarihi mekân ile ilişkisi arka planda ve ironiktir.
Her ne kadar günümüz, globalleşen dünyanın altını çizse de, ülkeler, şehirler ve bireyler, kendine has sınırları yaşıyor. Yine de geniş bir perspektiften bakmayı denediğimizde, bugün sanatın ve sanatçının özgürlüğünü sınırlayan en genel unsurlar sizce nelerdir?
Sanatçının özgürlüğünü ancak onun üretimini engellediğinizde ya da düşüncelerini sansürlediğinizde sınırlarsınız. Yine de sanatçı her koşulda kendini ifade etmenin yollarını bulmuştur. Sorudaki geniş perspektiften bakacak olursak sanatçının kendini özgürce ifade edeceği olanakları bulduğu toplumların; ekonomik gelişmişliğe, demokratik bir yapının mevcudiyetine ve köklü bir sanat geleneğine sahip olduklarını görürüz. Bunlardan biri eksik olduğunda kısıtlamalar, olanaksızlıklar ve köksüzlükten dolayı etkili bir sanat ortamı oluşmaz. Antidemokratik toplumlarda ise sanatçının düşüncesinin üzerinde baskılar sanatçının özgürlüğünü sınırlayan en önemli unsurdur. Ama sanatın sınır tanımadığı görülür. Sanat tarihine baktığımızda köklü toplumsal dönüşümlerin yaşandığı kriz dönemleri ya da toplumun yükseliş dönemlerinde sanatçılar en özgün, en eleştirel, en yenilikçi işlerini ortaya koymuşlardır.
Serginin odağından ve başlığından yola çıktığımızda, üretim sürecinde sizin sınırlarınızı hangi unsurlar çizdi?
Sınırsız özgürlüğün olmadığı bir gerçektir. Sınırlar içinde yaşarız ve hem toplumsal hem de kişisel gelişimimiz koyduğumuz sınırlarla ilintilidir. Ben dediğiniz anda zaten, sen, o, onlar arasındaki sınırları tarif etmeye başlarsınız. İç dünyamızı oluşturan ben ile dışarı ben ve yaşadığımız dünya arasında sınırlar vardır ve bunu sürekli çizeriz. Bir sanatçı olarak öncelikle kendimi ifade edebileceğim kavramlar ve medyumlar da benim sınırlarımı oluştururlar. Kendi ifademi sorgulamak, öğretilmiş ve belki de formüle edilmiş akademik diyebileceğimiz çerçevelerin dışına çıkmayı ve aralarındaki belirsiz alanlarda üretimler yapmayı her zaman sevmişimdir. Yani eski dönemlerin üslupçu yaklaşımlarının içinde olmaksızın daha bireysel ve özgür bir üretim alanında olmak için çalışıyorum. Bu alan aynı zamanda ıstıraplı bir alandır ve yolunu bulamamak olasıdır. Ben her zaman bu türden sınırları muallak olan alanları sevmişimdir ve malzemeyle olan ilişkim de bu yöndedir. Ama en önemlisi yapıt soru sormayı başarabilmelidir.
Sınırları engel olarak değerlendirirsek, sanatın bu engelleri aşmak adına bir işlevi olabilir mi? Serginin böyle bir amacı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Sanat sınırları değiştiremez ancak sınırların ve engellerin neler olduğunu düşünmemizi sağlayabilir. Engellerin neden olduğu olumsuzluklara göğüs germemizi de sağlayabilir. Yaşamı daha katlanılır kılar diyebiliriz. Sanatın sınırları görünmez kılma gücü vardır. Sanat onun için evrenseldir. Serginin ve yapıtların tüm insanlığı ilgilendiren ortak bir bağlamdan hareket ettiğini düşünüyorum. Sığınmacılık, iktidar, insani yardım, savaş gibi konular, üzerinde düşünmemiz, yeniden ve yeniden tartışma ortamı oluşması için sebepler olabilir.
İrfan Önürmen’in ‘Sınır’ başlıklı sergisi 30 Haziran’a kadar Galata Rum Okulu’nda.