Güncelleme Tarihi:
Ahmet Haşim’in ‘Frankfurt Seyahatnamesi’nde ‘Sinek’ başlığıyla kısacık ama unutulmaz bir denemesi vardır. “Herkes gibi sineklerin ahlakını az çok bilirim, onlarla zıt gelmeye gelmez” diyen şair, trende kendisine musallat olan sinekle yaşadığı uzun sinir ve strateji harbinden ancak yerini değiştirmekle kurtulmuştur. Çarpıcı olan Haşim’in yazısının başına Yunus Emre’nin “Bir sinek bir kartalı yere vurdu” mısraını da almasıdır.
Sinekten ben de çekinirim. Canı pahasına dilediği yere girme hakkını kendisinde bulan kaç canlı var doğada? Ve çoğunlukla zafer kazanan hep sinek olur. Onun bunca istenmezliğine rağmen din dahil bütün kültür ve mitolojide yaşaması, anılması belki doğanın sırrıdır. Bu yüzden Kuranıkerim’de “Allah bir sivrisineği (hatta) ondan daha küçük bir şeyi örnek getirmekten çekinmez” ayeti ile de karşılaşırız, 15’inci yüzyılda Suabiyalı bir ressamın başında beyaz örtü olan kadını, gölgeyi vurgulamak için sinekle çizmesine de şahitlik ederiz.
Gözüne entelektüel gözlüğü geçirilmiş bir sinek görseli ile sunulan Augusto Monterroso’nun ‘Devridaim’i de işte buradan, sineğin o derin uçuşundan kopup gelir. Latin Amerika’nın bu ilginç yazarıyla yeni yeni tanışıyoruz. Bu kez bir sineğin rehberliğinde, hatta o sineğin kendisine dönüşmüş haliyle buluyoruz yazarı. Hayatı “deneme, hikâye, şiir ve hayal kurmanın ötesinde, hayatın şiirinin, hikâyesinin denemesi, devridaimi” olarak yorumluyor Monterroso. Ve baştan ‘Sinekler’le giriyor kitabına: “Üç konu var: Aşk, ölüm ve sinekler... İlk ikisiyle başkaları meşgul olsun. Beni sinekler ilgilendiriyor; erkeklerden iyidir sinekler, kadınlardan değil ama.”
‘Sokağa Dökülmek’ten ‘Hizmetçiler’e, ‘Cennet’ten ‘Açık Hava Şairi’ne, ‘Maymunluktan Çıkmak’tan ‘Borges’e, ‘Beyin Göçü’nden ‘Mizah’a kadar bir dizi başlık altında, o daldan bu dala bir sinek gibi pervasızca konuyor yazar. Hikâye, şiir, deneme, eleştiri, mizah, felsefe arasında sineği bir uyandırma efekti olarak kullanıyor. Bütün övgülere rağmen (kimler konuşmamıştır ki sinek hakkında; Henri Barbuse, Lukisnos, Jaime Sabines, L. Wittgenstein, Martialis, Feijoo, Pascal, Schopenhauer, W.B. Yeats, M. Proust, Eliot, Joyce, Neruda, Cicero vs...) hiç kimse bir sinekle dost olmak istemez. Zıtlığın bu iğrenç gerilimi sadece her zaman yaratıcıdır.
Humora yaslanan, zekice buluşlarla örülmüş, bir sineğin ansızın vızıltısı ile gelip de her şeyi tersyüz edişi benzeri beklenmedik bir üslubu var ‘Devridaim’ yazarının. ‘Vızıltılar’, ‘Döngüler’, ‘Dalış’ ve ‘Ani’ konuşlarla, bizi Güney Amerika’nın ruhu kadar dünya edebiyatının katlarında gezdiriyor. Borges ile buluşturuyor, Gabriela Mistral anılırken boy ve şiir arasında bağlantı kuruluyor. (Elbette Napolyon, Lenin, Chaplin’in kısa boyları da unutulmuyor.)
“Sinek korkusu, kuş sevgisinin zıddıdır” diyen Otto Weininger ile “Çocuk, sinekleri kovala” diye seslenen Cicero’nun maksatları ne kadar ayrıysa, Monterroso, çemberini bir sinek vızıltısının özgürce çizdiği alanın merkezinde ayrı ayrı durup konuşuyor. Konuştukça kendisini sevdiriyor. “Ölülerimizin, atalarımızın ruhlarını taşıdıklarına” inandığı sineklerden birinin burnumuza konduğunda, onun Kleopatra’nın burnuna konan sineğin soyundan geldiğini yazıyor. ‘Devridaim’ kavramı bu yüzden de sinekle özdeşleştiriliyor.
Düşündürücü, eğlendirici ve edebiyat zevkini düşürmeden politika da yapabilen bir kitap ‘Devridaim’.
DEVRİDAİM
Augusto Monterroso
Çeviren: Mehmet Sait Şener
Vakıfbank Kültür Yayınları, 2020
132 sayfa, 20 TL