Güncelleme Tarihi:
“Bir zamanlar bir yetişkinin kendisine kitap okumasını isteyen bir çocuk varmış.” Buraya kadar her şey yolunda. Ama ya çocuğun seçtiği kitap okunmak istemiyorsa? Sihirli, şapşal, karmakarışık ve kandırıkçı bir kitapsa? Tam üstüne bastık, işte karşınızda bugüne kadar okuduğunuz tüm kitaplardan bin beter; ‘Gerçekten Okunmak İstemeyen Kitap’.
Öncelikle her şey kitabın sona ermesiyle başlıyor: “İtti yitti gitti, derken masal bitti.” Ne kadar okunmak istemediğini düşünün artık. Ama çocuk kararlı, illa diğer sayfaların da okunmasını istiyor. Eğer siz de çocukla aynı fikirdeyseniz başınıza geleceklere hazır olun. Çünkü sonraki sayfada ağzını kocaman açmış, köpekbalığı dişleriyle sizleri bekliyor... Hadi diyelim bu badireyi atlattınız, bu defa binbir nazını çekeceksiniz. Kâh zorlu labirentler çıkaracak karşınıza, kâh ‘s’leri ‘f’ye dönüştüren bir makine. Ne canavarları ne patırtısı gümbürtüsü eksik olacak. Daha da olmazsa sayfaları kilitleyecek, o kadar inat. Tüm bunlara rağmen devam etmek mi istiyorsunuz? Kitabı nazikçe okşamanızı öneririz. Biraz homurdanır ama bakmayın siz ona, aslında maceraya bayılır.
David Sundin’in dikkafalı ve baştan sona sihirli metnine Caroline Linhult göz alıcı desenleriyle eşlik ediyor.
////
Bir düşler geçidi...
Özgün illüstrasyonlarıyla birbirinden değerli kitapları renklendiren Merve Atılgan’ın ilk kez kendi yazıp resimlediği kitabı çocuklarla buluşuyor. ‘Derin Orman’ kelimenin tam anlamıyla bir düşler geçidi, hem çizimleri hem de metniyle.
Hiçbir şey yapmadığı günlerin en eğlenceli zamanları olduğunu iddia eden bir kız çocuğu karşılıyor bizleri ilk sayfada. Oysa hiçbir şey yapmamak çoğumuza boşluk ve can sıkıntısını ifade eder. Peki, ya sandığımız kadar kötü bir şey değilse can sıkıntısı. Walter Benjamin’in dediği gibi “Uyku bedensel gevşemenin doruğuysa eğer, can sıkıntısı da zihinsel gevşemenin doruğu ve kuluçkaya yatan bir hayal kuşudur.”
Küçük kızın önce midesinde kurbağalar zıplayıp başında kargalar dönüyor. Ama bu uzun sürmüyor ve işte, ‘Derin Orman’ın kuytu girişlerinden birinde buluyor kendini. Karanlık yollarını ateşböceklerinin aydınlattığı, fısıltı ve şarkıların havada bir sis gibi süzüldüğü, dans eden yosunların ağaçlara, müzisyen hayvanların yeşil cadılara eşlik ettiği bir orman burası. Nerede olduğu en büyük gizem. Küçük kız büyük bir iştahla anlatıyor ormanını. Yağmur sonrası biten utangaç mantarları, Yarı Görünmezlik Patikası’ndan geçip yanlarına vardığı yeşil orman cadılarını, Beyaz Göl’ün kıyısında yaşayan arkadaşı büyük bozayıyı, ikiz karakurbağası kardeşlerle yaptığı keşif gezilerini, aceleci tavşanı ve kızıl tilkiyi.
En karanlık patikalardan geçerken bile korkmuyor. Bazen can sıkıntısının hayal gücüne ve onun da sonsuzluğa açılan bir pencere olduğunu bildiği gibi karanlığın da aydınlığın var olmasını sağlayan kocaman güzel bir renk olduğunu biliyor çünkü.