Şiirin yükü

Güncelleme Tarihi:

Şiirin yükü
Oluşturulma Tarihi: Nisan 02, 2021 12:25

Gökhan Arslan’ın şiiri, ‘şiir nerdeydi?’ diyenlere her zaman sağlam bir yanıttır. Galiba sorunun şiddeti arttıkça, şiirin şiddeti de artmış ve ‘Tebeşir Bahçesi’ (İthaka) en sert yanıt olmuş. Eline sağlık diyelim ki bundan da yanıtın tokat gibi olduğu anlaşılsın!

Haberin Devamı

Gökhan Arslan’ın şiiri, ‘şiir nerdeydi?’ diyenlere her zaman sağlam bir yanıttır. Galiba sorunun şiddeti arttıkça, şiirin şiddeti de artmış ve ‘Tebeşir Bahçesi’ (İthaka) en sert yanıt olmuş. Eline sağlık diyelim ki bundan da yanıtın tokat gibi olduğu anlaşılsın!
Dolu değil sadece, yüklü bir şiir. Yazarken dolu, ima ederken, hissettirirken yüklü. Belki bundan sözcükleri hep tütüyor, dumanıysa göze kaçmakla kalmıyor, akılda, günde sürüyor.

Şiirin yükü
Tarihin, kavmin, acının solundan gelen bir şiir, eleştirisi de tam ‘solundan kalkmış’ denildiği gibi tavizsiz. Şimdilerde eleştirel olmayan şiire rastlamak zor, ama Türkiye tarihinin, ‘Saatli Türkiye Takvimi’ gibi, hemen tüm acılarına, kıyımlarına, unutulmaz şiirlerle tanıklık eden, başka bir şiirin mümkün olduğunu gösteren bir kitap bu.
Acıdan dil tutulmakla acıdan dilin açılması ya da sökülmesinin aynı şey olduğunu da işaret eden bir şiir: “ahmet kaya’yı seversiniz, ölüsünü daha çok/ kürt demeden kürtleri sevdiğiniz kadar”. Severiz değil mi, burada milletçe katılıyoruz şaire!
Bir şiirinin adı ‘Yeni Başlayanlar İçin Türkiye’, yeni değil yalnızca eski Türkiye de dahil elbette buna! Ve Türkiye’nin şiirinin her anlamda bitmeyeceğine dair ironi de! Bazen şairin dünyasının ülkesi olduğuna da bir örnek ama vurucu mu yakıcı mı çarpıcı mı, bilemedim, sanırım hepsi! Şiirin evrenselliğinden, evrensel bir dil oluşundan dem vurulduğunda da, akla gelebilecek yapıtlardan biri. İsimler, yerler, zamanlar farklı olabilir, ama ‘gerçeği, yalnızca gerçeği’ söylemek şiire düşebilir. Şiirin çok işinden biri de bu olmalı.
“bunlar, kaşlarının arasına sapan bağlayan evlatlar/bunlar da göğüslerinin arasında ateş yakan kadınlar” dizelerinden mülhem, “Bunlar da şiir bile sayılmamaktan hiç korkmayan şiirler” dersem, sakın ola eleştiri saymayın bunu. Dedim ya, yüklü bir şiir diye, öyleyse “derdim var şiirden büyük” demek de onun harcı ve hakkı sayılmalı. Ayrıca şiirin unutturmamak, hatırlatmak gibi bir işlevi de olduğunu bir kez daha hatırlatan bu kitap da unutulmaz sanırım.
2010’daki ilk kitabı ‘Yaraya Tutulan Ayna’dan beri sevdiğim ve izlediğim Gökhan Arslan, şiirin kadim geleneği olan müdahaleyi de yüklenirken, yaşadığını itiraf eden bir şair bilinciyle yazmış bu kitabı da. Bazen herkesin azar azar söylediği şeyi, biri çıkar, toplar ve hepsini birden söyler. Köyün delisi dedikleri de şair değilse kimdir? Köyün delisi olmayacaksa da şair kimdir?
Memleketin ‘yangın çağı’, ‘Tebeşir Bahçesi’ne, şiirin iyiliğiyle kayıtlı.

Haberin Devamı

İnsanı insana gömmek!

Şiirin yükü
Anıl Cihan ikinci kitabı ‘Daha Önce Ölmüş müydük?’ (İthaki) ile, Gökhan Arslan’dan 10 yıl, yani bir kuşak farkıyla hicvediyor çağı. Arslan’da koyu ret, Cihan’da daha geniş bir eleştirel tutum.
Popüler kültür figürlerinden aforizmalara, klişelere, şarkı sözlerine, harmanlayarak, ‘oluşturduğu’ mu yoksa ‘dağıttığı’ mı desem, bilemedim, kurduğu söyleyişle, kendinizi bir ‘şiir opera’nın içinde buluyorsunuz. Sahnede de art arda hızla değişen kliplerle, bir dönence oluşuyor ve hem yüksek ‘volümlü’ hem de baş döndürücü geçişleriyle sersemletici bir ayinin içinde kalıyorsunuz.
Şiirin günü yakaladığı, önüne geçtiği vakidir -bkz. İkinci Yeni- ama şimdilerde günün ardından koşturduğu da açıktır. Anıl Cihan’ın şiirindeki ‘hız’, bana kalırsa tam da bunu göstermek içindir, bunun ‘beyhude’ olduğunu kanıtlamak içindir adeta. Sonunda bunu kendisi de itiraf edecektir zaten: “siz yine de insanı insana gömün/ toprağı hiç karıştırmayın bu işe”.
Çoğu şairin aksine, şiirin kolektif bir hafızası olduğunu ve şairin de bir tür ‘sıra neferi’ olduğunu düşünüyorum. Pek çok şair kimi dönemlerde duvarı yıkmak, gedik açmak, zayıflatmak için elbirliğiyle çalışır. Bu dönemlerde şiirde rastlanan benzerlikler, yakın söyleyişler, şiirin ortak bir hedefe yöneltilmiş bir silah gibi kullanılmasından ötürüdür. Çağı sorgulayan bir şiirin dışında kalmak güçtür, ‘çalışkan’ bir şair olarak bu sürece katılmak gerekir.
Anıl Cihan, çağı, çağın silahlarıyla vurma kararlılığıyla, şiiri buna alet ediyor, iyi ediyor. Şiiri hep çalışacak ve günün ilerisine geçecek bir enerji taşıyor.

BAKMADAN GEÇME!