Güncelleme Tarihi:
“Saat kuleleri mi dersin denizfenerleri mi/ şenlikler cümbüşler feneralayları, köprüler mi?” diye güzel söyleyişine sığınarak Orhan Veli şiirinin, “Heeey ne duruyorsun be?” yaz bunların şiirini diye söylenmiştir şaire.
Şaire geçmeden önce, bir hevesten söz edeceğim kısaca. 10 yılı geçmiştir, YKY’den saat kuleleri ve deniz fenerleri kitapları almıştım, özenli, renkli, resimli albümler, epey baktım, okudum, saat kuleleriyle ilgili bir şiire başladım, uzunca da yazdım. Niyetim memleketimden saat kuleleri eşliğinde uzun bir gezintiye çıkmaktı, artık zaman mı varlık mı şiir mi bir arayış, bir yolculuk yapmaktı. Çorum’dan çıktım yola, oradaki saat kulesinden, babamla buluştuk, Ankara’ya geldik, oradan halk demokrasileri mevzuuna girdik... Derken saat başında gong mu çaldı ne, şiir orada kaldı! ‘Birgün mutlaka’ diyeyim de, sade bir törenle köprülerden geçen şiirleri biraz öveyim.
Usta şairimiz Ataol Behramoğlu ‘Köprülere Şiirler’in sunusunda, köprünün onu her zaman etkilediğini söylüyor: “İnsan eliyle yapılarak iki doğa parçasını birleştirmesi ve böylece kendisinin de o doğanın bir parçası durumuna gelişi” kuşkusuz etkilenilecek bir şey. Yalnızca o mu, özellikle kırsal alanlardaysa, doğanın doğal bir parçası gibi görünmesi de cabası. Unutulmuş köprüleri hatırlayın. Bir köyde, kasabada, varlığını değilse de, anısını sessizce koruyan dilsiz köprüleri. Ben onları ‘yılkı köprüsü’ gibi görürüm. Yılkıya razı olmuştur, ahşabı eskimiştir, tahtası kopmuştur, korkuluğu kırılmıştır, nerdeyse adından başka bir şey kalmamıştır ama çocukluğu o suyun üstünde, o çevrenin içinde geçmiştir, yaşlılığı da doğaya karışıp gitsin diye bekler.
Ataol Behramoğlu da buna değiniyor, “Köprülerde beni etkileyen bir başka özellik, bilgece, sabırlı suskunluklarıdır” diyor. Bazı köprülerde bu özellik daha belirgin, özellikle eskilerinde, zamana, tabiata, insana direnebilmiş olanlarında. Bazılarıysa neşeyi, sevinci, dayanışmayı, kardeşliği, güzel günleri geleceğe taşımak için kurulmuş köprülerdir ki, ‘destanımızda onların da maceraları vardır’ bir bakıma!
O köprülerin altından çok sular geçmiştir ama o köprülerin üzerine de çok şiirler yazılmıştır ve Ataol Behramoğlu’nun unutamadığı dizeler Sait Faik’in ‘Köprü’ şiirindendir: “İnsanlar köprüden geçmediği zaman/ Acaba köprü düşünür mü?”
Şair ilk Adana’daki 2 bin yıllık Taş Köprü’yü düşünmüş: “Kavuşmalar gördüm, ayrılıklar;/ İlenmeler de/ incitti kulaklarımı,/ Okşadı sevgi sözleri de;/ Fakat hiçbirinde/ Bu insan duygularının/ Görmedim aynı tutkuyu ben/ ve aynı görkemi,/ birleşip ayrılan/ Ayrılıp birleşen/ Bu iki nehirdeki.”
2018’de yazdığı bu şiirden sonra da deyim yerindeyse şiirler köprülerin altından su gibi akmış, edebiyattan, müzikten, devrimden hatırladığımız dersem olmaz, unutmadığımız köprüleri bir bir yazmış Behramoğlu. ‘Ahlar Köprüsü’ örneğin, hiç duymuş muydunuz? “Adını bir şair koymuş diyorlar/ Bir şair, üstelik George Byron bu,/ Öğrendiğinde öyküsünü köprünün/ Dolaşırken Venedik’i gezgin ruhu.”
Sırat Köprüsü var mı yok mu bilinmez ama üç Şeytan Köprüsü’nün varlığı biliniyor, Van, Konya ve Bulgaristan. Van’daki en genciymiş Şeytan Köprülerinin, az ilerde de kardeşi varmış: “Şeytan her ikisi de/ Cambazla işbirliği yapmış olabilir/ Çünkü geçmek için ikisinden de/ Gözü karartmak gerekir.”
‘Neva Üstünde Yaralı Köprüler’, insanlığın faşizme karşı en büyük direnişini görmüş, yaralarını onurla taşıyan köprülerdir: “Dokuz yüz gün sürecek kuşatmanın/ Birinci yılından az önce/ 9 Ağustos 1942’de/ Nazi uçakları Leningrad’a/ Yine ölüm ve ateş yağdırıyordu.”
Neva Köprüsü yaralıdır, Mostar Köprüsü ise yıkılmıştır, emperyalistlerin kardeşlerine saldırttığı faşist milislerin bombardımanında: “Cellatlar apansız çıkageldiler,/ Cehennem kusan silahlarıyla;/ Çocuk ölüleri gibi gömüldüler/ Taşları Mostar’ın Neretva’ya.”
‘Gereksiz Köprü’ olabilir mi peki? “Memlekette öyle gereksiz betondan işler yapılıyor ki neden olmasın?” diyorsunuz, haklısınız. Trabzon’un Arşin ilçesinde yapılmış. “Öyle ya ne bir nehir var/ Altından akan, ne çay, ne ırmak/ Ne de birleştirdiği iki yaka,/ Duruyor öylece kimsesiz, çıplak/ Issız sahilde bir başına...” Zavallı köprü, ne zor olmalı yalnızlığın!
Drama Köprüsü’nü unutmayız, Devrimci Gençlik Köprüsü ise şiirle devrim arasındaki köprümüzdür: “Zap Suyu üstüne kurulan o köprü/Eseridir bütün bu erdemlerin./ Kalpleri arasında bir sevgi köprüsü/Halkın ve devrimci gençliğin.”
Şiirden köprüler kurmak güzel düşünce, üstelik şiirinin ustasının eline düşünce!..