HAYDAR ERGÜLEN haydaree@yahoo.com
Oluşturulma Tarihi: Şubat 11, 2022 12:12
Arkadaş Z. Özger 2021 Şiir Ödülü’nü kazanan Mustafa Torun, ‘Yarası Olan’a (Mayıs Yayınları) kapağında yarabandı olan şiirler öneriyor. Her yaraya, derde, acıya iyi gelecek şiirler olduğunu baştan söyleyeyim. Yaraları açma, dertleri büyütme ihtimali de var ama, şiir bu!
Yarası olan şiir yazar, mı? Mevzu tartışmaya müsait, yaradır, derttir, şiir bunlarla yazılır tarzında bir yaklaşım ağırlık kazanarak sürüyor. Yarayı da doğal olarak her şiir yazarı kendi acısıyla, duyarlılığıyla görüyor, ölçüyor, yazıyor. İtirazım yok, öyle de böyle de şiire bakıyoruz sonunda.
Mustafa Torun, ‘Yarası Olan’a (Mayıs Yayınları) kapağında yarabandı olan şiirler öneriyor. Her yaraya, derde, acıya iyi gelecek şiirler olduğunu baştan söyleyeyim. Yaraları açma, dertleri büyütme ihtimali de var ama, şiir bu!
Arkadaş Z. Özger 2021 Şiir Ödülü’nü kazanan bu ilk kitap da Arkadaş adına verilen ödülün hemen her seferinde ona ne çok yakıştığını bir kez daha gösteriyor. O genç gitti ama şiiri ödülü kazanan şairlerde açılıp farklılaşarak, zenginliğine zenginlik katarak sürüyor. Öyle ya, genç bir şiirin devamı da genç olmalı, şiire tazelik, coşku katmalı. Ustalıkta bir numara yok!
Her şiir için bir tanım getirmek gerekir mi, öyleyse Mustafa Torun’un şiirinin aynı anda birkaç yerden ve birkaç biçimde başladığını söylemeli. Doğal gibi görünen bir zorluk sözünü ettiğim. Bir yandan sosyal medyada tivitlere bakıyor, bir yandan devletin yapısökümüne çalışırken, birkaç yanı daha var, biri ‘Bir Evsökümü Kalkışması’, biri ilk kitapta hatırlanmasa da sonradan hiç unutulmayacak çocukluk kışı... Mustafa Torun şiirin bilinmeyen bir şey olmadığını ve bazen de bunun duymaktan çok bakmakla ilgili olduğunu sezenlerden. Tıpkı şiiri gibi.
Çağın şiiri şimdi bakarak yazılıyorsa, bu bakışı şiir olarak görmek, okumak ve hatta duymak gerekir. Mustafa Torun’un ‘Yarası Olan’ kitabı çağ sıkıntısını şiire yükleyip onu ağırlaştırmak yerine, çağdaş bir şey yapıyor ve baktıklarını, gördüklerini konuşarak, yazarak, kendisiyle, okurla söyleşerek şiirin üstünden atıyor. Bu baktığı, gördüğü şeyi şiire çevirme hüneri ve söyleyişi bir cesaretle bütünleniyor ve gündelik olana da hamle etme rahatlığı sağlıyor. Çağın derinliği de gündelik olandadır belki. Eski tanımlarla nasıl şimdiyi kavrayamıyorsak, şiirin kalıcılığı geçiciliği, derinliği, hafifliği üstünde belki de tıpkı Torun’un şiiri gibi yeni yollar bularak ve artık yazılan her şiirin politik olacağı gerçeğini hiç unutmadan durmamız şart. Sözgelimi şu dizelerin kaç anlamda politik olduğunu düşünerek: “dokununca silahlanacak bedenimiz/sizinle burada savaşacağız/kızlarımızı tanrınıza kurban verdiğiniz yerde/ sizinle/burada/belinizden geleni ardınıza koyun”.
Klişe ordaysa, şiir de burda: “insanı yaşat ki devlet öldürsün bu bir”. Doğru şiire ne denir!
Serdestan
İlhan Sami Çomak gibi
Cengiz Sinan Çelik de siyasi tutuklu bir şair, 25 yıldır! ‘Zamanın Sırrı’nı
‘Serdestan’da (Ayrıntı Yayınları) çözmeye demeyeyim de sezmeye çalışıyor. Destan, adı üzerinde, tüm kadim söylenceler gibi zamanın unutturmak, üzerini örtmek istediklerini kayda geçirmek için var. Şiirle arasındaki fark da burada belki. Şiir de zamana direnmek ister belki, fakat geçiciliğin şiir hali de vardır. Oysa tıpkı Çelik’in ‘Serdestan’da yaptığı gibi zamanı taşımaktır destan. Zaman taşıyıcı. Sözü, kültürü, tarihi, doğayı, coğrafyayı taşıyor ama katliamları, kırımları da orada bırakmıyor, tıpkı sözü yerde bırakmadığı gibi onu da taşıyor. Fakat yalnızca geleceğe değil, destanın aslı şiir, öyleyse tıpkı
Mustafa Torun’ın şiirleri için dediğim gibi, bazı şeyleri de güne taşımak gerekir, şiir bunun içindir biraz da. Bugün yaşatılmakta ve yaşamakta olduklarımızı, şimdi ve derhal bilme hakkını şiirle kullanırız bazen. Pir Sultan’dan Nâzım Hikmet’e, Ahmed Arif’e büyük şairlerimizi düşünün, onları kalıcı kılan aynı zamanda gününde söylemiş, yazmış olmaları değil midir? Cengiz Sinan Çelik de tam da “Ebedi saflığı kuşanmış coşkulu bir hevesle” cümlesinde dile gelen akıcılıkla insana hafızanın kıymetini anlatıyor. Dil bugünler içindir düşüncesinin nefes aldığı ve insanın kendini eşiti, yoldaşı, kardeşi olarak gördüğü doğayı da içine katarak , doğunun ırmakları gibi bazen kanlı, bazen tozlu, bazen güneşli yol alıyor ‘Serdestan’.
Bazen hayata tutunmanın bazen de hayata dayanmanın yolu şiirse, Çelik sözünü sesi de kılarak yükseltmenin, enginlere ulaştırmanın uzuuuuun yolculuğunu ‘Serdestan’ ile perçinliyor: “Çırpınsın şüphe! Kötülük sandığında tükensin tereddüt./ Kırdım kilidini karanlığın/Oğullar dönecek ekmeğine!” umuduyla sözü de besleyen bir şiir bu.