Şiirde kışlamak

Güncelleme Tarihi:

Şiirde kışlamak
Oluşturulma Tarihi: Mart 31, 2023 11:33

Belki de şiir lezzetini önemseyen ve bunun aynı zamanda okuma zevki anlamına da geldiğini bilen son şairlerden Şeref Bilsel. Yeni kitabı ‘Kâğıdın Ölümü’nde (Yitik Ülke Y.) yer alan düzyazı şiirleri için de söylüyorum bunu.

Haberin Devamı

“Duyduğun nedir kendi akşamından başka” şiirini Yesari Asım Aksoy için yazmış. Böylece şiirinin klasik lezzetini de açıklamış. Gizleyen bir şair de değildir ama bu kez açıklama gereği duymuş gibi Yesari Asım’la.
Belki de şiir lezzetini önemseyen ve bunun aynı zamanda okuma zevki anlamına da geldiğini bilen son şairlerden Şeref Bilsel. Yeni kitabı ‘Kâğıdın Ölümü’nde (Yitik Ülke Y.) yer alan düzyazı şiirleri için de söylüyorum bunu.
‘Kalan’ şiirinde “Her şey yüktür/ sözcüklerden başka yükü olmayana” der demesine de, yine de şiirine dünyayı yükler! Kim bilir belki de dünyanın yükü, bir şair kadar ağır gelmiyordur dünyaya! Şair de bazen yük olur şiirine ve zannımca bunu en iyi bilen şairlerden biri de Bilsel’dir.
Sözcüklere, eski dille, bunca ‘ihtimam’ı da bundan olmalı. Işıltılı şeyler ki bunlar birbirlerini görünce gözleri parlayan sözcükler olur bazen, “yanmış gözlerle bakmayı bilirsen” de şiir olur diyelim! Her zaman da gözler yanmaz, gönül de yanar, memleket de gelecek de!
Şeref Bilsel şiiri tam da güngörmüşlükle gençlik arasında, eski ile yeni arasında; durmuyor! Geziniyor, yokluyor, yazılıp söyleniyor, bu Şeref Bilsel söylenmelerinden ayrı bir hal, ‘araf’ta olmanın yakıştığı şiirlerden. Belki de şiir hep bir ‘araftalık’tır da orada durabilen şair pek azdır!
“Şeref Bilsel bildiriyor...” Nereden? Kendinden, odasından, yeraltından, bulutların üstünden, şehirlerarası otobüslerden, kasabalardan, gecelerden, aşklardan, yuvadan, kitaplardan, feylesoflardan, çocuklardan, Poyraz, Kuzey, sulardan, dünyadan, Allah’tan bildiriyor Şeref Bilsel: “Ben doğmadan önce aşkımı Allah yarattı/ Hiç şüphesiz o biliyor biz hissediyoruz.”

Şiirde kışlamak

Şeref Bilsel şiirinde ‘zevk’ten söz ettim, bu gençken oturup sesli olarak uzun uzun Turgut Uyar, Edip Cansever okuma zevkine benziyor, onun devamı gibi. Öyle güzel bir his uyandırıyor ve güzel bir deyiş olarak seslendiriliyor. Uyar ve Cansever şiirlerinde de neş’e belli belirsiz hissedilir, sevinçten çok sızısı duyulur, sevinçle yaralanmış gibidir sanki şiirler. Onların okudukça ‘uzun demleme’ tadı veren şiirlerinde neş’esizliğin yerini coşku almıştır çünkü. Bilsel de yazma sürecini bir etkinlik olarak baştan sona okurla paylaşmasa da hissettiren şiirlerdir bunlar. Kesintiler, aralıklar, bölünmelerle de sürse, duygu değişimleri açıkça görülse de, şairin, dünyasının ve dünyanın yekpare olmayan, olması da ne mümkün bütünlüğüne yöneltir bizi. Böylece tümü sıza sızlaya ya da Seyhan Erözçelik’in bir şiirinin başlığı gibi ‘Yaza Sızıla’ bir hazza yol açar. Coşkuyla anlatmaya çalıştığım şey bu.
Arafta olmanın coşkusu şiirin sesine de yayılıyor, müziğini de alttan alta duyurmaya başlıyor. Sokak müzisyenleri vardır, çokçalgılı, birini bırakıp diğerini alırlar, ordan bir başkasına geçerler. Sesler farklıdır ama üslup aynıdır, ellerini, nefesini duyarsınız çalgıcının. Şeref’in şiiri de öyle. Şiirinin içinde bir sokak çalgıcısı gibi çoksesli, çokçalgılı, çokezgili duruyor, duyuyor.
Şiirin hakikati bahsinde örnek gerekse ilk aklıma gelen şiirlerden biri Bilsel’in şiiri olur. Belki de hakikatin nefesi üflenmiş olduğu için, bu şiir hepimize, sanki kendimize yazılmış gibi doğru, acı, gerçek, komik, gülünç, zavallı, atak ve ziyadesiyle yakın durur. 27 yılda beşinci şiir kitabı, demek ki beş yılda bir nerede, ne vaziyette olursak olalım bu şiir gelip bizi bulur!
Orhan Veli şairin neş’esini onun kederinde bulur. Elhak öyledir. Bazen de şiirin kederinde okur keyif bulur. Şeref şiirin, şiir de Şeref’in yol arkadaşı, ama öyle yolda tesadüf edilmiş bir arkadaş değil, ‘Barabar’ türküsündeki gibi hep, hatta ikisinin de bilmediği zamanlardan beri arkadaşlar.
Bunun da kayıtlarından biri ‘Öfkeli Şiirler’deki 18 bölümden oluşan düzyazı şiir, ‘Fazlasıyla’. Bu şiirde yeni bir 68 öfkesi buldum, havasıyla, söyleyişiyle, duygusuyla. Kitabın tamamına yayılan iki insan, iki şair, iki Şeref etkisini de unutmamak gerek. Biri kendini seven, diğeri küskün hem de derinden iki kişi: “Saklamış rüyalarını ses geçirmeyen ormanlara/ dünyadan düşmüş sanki eğilip bakarken bana”.
‘Kâğıdın Ölümü’, insanın şiir diye bir kalbi olduğunu hatırlatan, durmadan hatırlatan bir kitap olmasıyla bile çok içli bir kitap: “Yarım bırakılmış insanlardır ki/ zamanla neyi özlediğini şaşırır/ bütün o kırık dökük anılardan sökülüp/ kendine, simsiyah eve varır”.
Yazıyı bitirince, kitabı bir daha okumak istedim.

BAKMADAN GEÇME!