Güncelleme Tarihi:
Mehmet Erte edebiyatımızın yenileşmesine son yıllarda şiirleri, öyküleriyle en çok katkı yapanlardan. Şiiri de romanı, öyküsü de usul usul birikiyor, usul usul çünkü kitapları ortaya bırakıp gidiyor adeta. Tutumunu da edebiyatının bir parçası olarak görüyorum. Bazı yapıtlar tek tek de çok değerlidir ama toplamıyla daha çok fark edilir.
Mehmet Erte, şiirinin, öyküsünün tutkunu olduğum adlardan. Öncelikle çok şey öğreniyorum ondan. İkinci öykü kitabı ‘Arzuda Bir Sapma’ (2015), örnek olarak okutulacak metinlerle doludur, erken ustalık demek gereksiz fakat demlenmiş, tartılmış, yazının suyundan birkaç kez geçirilmiş öykülerdir. Şaşırtıcı cümle yapıları, sakinliği ve tokluğuyla okuyanda da tamlık hissi yaratır.
‘Suyu Bulandıran Şey’ (2003), ‘Alçalma’ (2010) ve üçüncü şiir kitabı ‘Çatlak’ (Edebi Şeyler, 2021). Az yazan demeyeceğim, gerektiği zaman yazan bir şair. Çokça deneyen, bunları da okura sergileyen bir şair olmaktan çok, dediği gibi “Yazarken varoluşun karanlıkta kalan bir bölgesinden ses veremeyeceksem çabam neye yarar” diyen bir şair ve yazar. ‘Gereklilik’ dediğim böyle bir şey. Bunu da en çok 18 yaşındayken yazdığı ‘Soytarının Ağıdı’nı 2016’da yayımlarken yazdığı metinde hissettiriyor. Küçük şeyleri mesele ediniyor ama bunu üst düzey bağlamlara, derinliklere falan götürmüyor. Hakikat arayışı iddiasında bulunmuyor ve yazdığımız her şeyde hakikat karşısındaki yenilgimizin ifadesini görüyor. Böyle bir kabul, yazdıklarını hakikatle sınama çabasından uzak tutuyor onu, ama yaşamın ve insanın ‘Çatlak’larından sızan her şeye karşı da buharlaşmayan bir katılığın şiiri peşinde ve içinde: “Kendime geldiğimde/bir ağaç ‘ağaç’ kelimesinden/öteye geçmeye çalışıyordu gözlerimde.”
Tüm yazısına ve şiirine içkin olan şey, kimi zaman bize ‘hafif’ gibi sunduğu, sanırım eleştirel olmayı ‘ağır’ bir duruma dönüştürmemek için ve meseleyi yumuşatmasa da hazmı zor olanı, okuyanda ’eğlenceli bir his’miş gibi bırakma hüneri. ‘Hain, Fahişe, Çişini Tutamayan Köpek ve diğerleri’ böyle bir şiir.
“Benim dışımdaki her şeyden yapılmış olan dünya!” dediği dünyaya kayıtsız değil, aksine o ‘dünyanın işleri’ni ziyadesiyle ciddiye alan, ama ‘şeylerin geçiciliği’ni öğrendikçe yazdıklarını da bunun dışında tutmayan birinin şiirleri. Hakikata boş verilen ‘hafif’ anların da, ağır zamanların da, okundukça hakiki olduğu daha çok anlaşılan şiiri Erte’nin yazdığı.
Mehmet İşten’in ilk şiir kitabı ‘Taşın Fazlalığı Yoktur’ (Natama, 2021). İşten’i iyi bir şiir okuru olarak biliyorum öncelikle, bunun sonucu da iyi oldu ve ilgiyle okuduğumuz bir kitabı oldu. İyi okurluğun göndermeleri daha ilk şiirde başlıyor, Lâle Müldür’ün “Türkçe, şiir için iyi bir dil değil” deyişine karşılık ‘Som Türkçe’yi yazıyor. Dil ve medeniyet ilişkisi üstüne şahane bir ironi barındıran şiiri okuyunca Hafız’ı hatırladım: “Kötü çiçek yetişmez ki Türkçede?” diye soruyor, Laleyi (ve Müldür’ü) överek, “Lale varken gül alınır mı sence?” sorusuyla bitiriyordu.
“Akış şiirdir her zaman”: Bu dizeyi yazmasa da dünyaya dolaysız ve yalın bakışın şiire akışı diye görülürdü Mehmet İşten’in yazdıkları. “Katırlar İçin Başka Türlü Bir Dünya Mümkün mü?” sorusunun şiir olmasında da küçük İskender’e teşekkür yerine geçen ‘Mersi’ye’nin adeta yeni bir küçük İskender şiiri olmasında da, ‘sözün fazlasını alması’, geriye şiirin kalması yatıyor.
Konuşma şiiri değil ama sürekliliğin ve bakmanın geniş zamanlı şiiri. Bir tür şiirsel kayıt. Herkesin unuttuğunu şiir kaydetmez belki ama, kimsenin aklına gelmeyeni, dikkat etmediğini de şiir unutmaz. Bu unutmayışın ve umurunda olmanın şiiri: ‘Hazırlıklar’ şiiri bir bakıma şiirinin nasıl ve niye yazıldığının da gerekçeleridir: “Şehre çıkmak kimi hazırlıklar gerektirir” çünkü: “Çalışılmış düşme biçimleri, manalı suslar/ replikler, refleksler/kusursuz intiharlar gibi/eve dönmemeyi göze aldıran güçlü gerekçeler”.
‘Taşın Fazlalığı Yoktur’, şiiri doğal karşılamanın ve şiirle doğal tanışmanın alçakgönüllü belgesi, tanığı, iç açıcı bir örneği: “Ama taşıdım hep şu tuhaf düşünceyi:/neden özel bir anlamı olsun ki yaşamamızın.”