Güncelleme Tarihi:
Bir his, ama sormak zorundayım: Sanki şiir sizde müzikten önce de varmış gibi duruyor, yanılıyor muyum?
Hisler. Kalelerimiz hisler... Şarkı söylemeyi çocukluktan beri sevdim. Ama cümleyi “Büyüyünce şarkıcı olacağım ben” diye kurmadım. “Kendi yazdığım şarkıları söyleyeceğim ben” diye kurdum. Yazı ilkti, hepti.
Bana kalırsa, şiir diğer edebi türlere oranla etki meselesini çok daha açık eden bir tür. Ama çok kendine has bir şiiriniz var. Hiç mi başka şairlerden etkilenmediniz?
Çok teşekkür ederim. Bunu duymak benim için büyük sevinç. Etkilenmez olur muyum, ben severek okuduğum her şairi en az bir kez kıskandım. Ama özgün bir doğam var benim. Yer yer yabaniyim bile. Hep kendi biçemimin peşinde oldum. Öyle olmalıyım diye değil, öyleyim.
Şiirin serin, huzurlu zamanlarla hiç işi olmuyor galiba. Sizin şiirlerinizin tarih aralığına baktığımızda da sıkıntılı bir dönemi işaret ediyor sanki.
Maalesef. İnsanın en yakın dostu düşmanı da olur mu, oluyor.
‘İZMİR, BENİ İNŞA EDEN YER’
‘Yüksek Ses’ adlı şiirinizde, “Güçlü olduğumu söylerler/Gel sen beni bi de gece gör” dizesi çok meşgul etti beni. Parlak ışıklı bir sahne, flaşlar, sevgi gösterileri ama sonra gece...
Çok çaresiz bir gecenin sızıntısı o. Öyle zamanlar oluyor. Kendimizi oralara zaman zaman sürüklemeyi de seviyoruz aslında. Çoğul konuşuyorum, anlayacağınızı bildiğim için. Yalnızlık sevgili. Birkaç kere abarta abarta kendime acıdığımı bilirim. Zevk ala ala. Ama ritüelim değildir. Değişik bir dengem vardır. Kendimi toplayabilen biriyim.
Çocukluk kadar İzmir de öne çıkıyor şiirlerinizde. İzmir’in sizdeki yeri apayrı sanki.
İlkgençliğin başları işte. Başka farkındalıklar. Yapayalnız bir yolculuğun sayısız günlerinin başı. Ayakkabılar yeni, yanaklar al al. Sonra “Acıyan bir kalbim var” , “Konuşan bir zihnim var”, “Bu insanlar niye böyle?”, “Ben başka türlü mü hissediyorum” vb. kurulan cümlelerin şuurlu, şuursuz şehri İzmir. İlk kararım İzmir. İlkokulu Denizli’de okuduktan sonra Fransızca sevdasına düştüğüm, ailemden ayrı anneannemin yanına yerleşmeye karar verip, basıp gittiğim İzmir. Beni inşa eden yer. Memleket. O yüzden her yerde o.
Ortalar, aralar yok sanki sizde. Hep uçlar var. Şiirlerinizde de şarkılarınızda da görülüyor bu durum. Bir yandan dünyanın dibini görmekten bahsediyorsunuz bir şiirinizde, diğer yandan rahatlıkla basılan bir küfür de var yapıtlarınızda.
Asıl olan inkâr edilmez. Ucu ucuna yaşıyorum.
‘KEDER UZUN KALMAZ BENDE’
Neşe ve keder yan yana sizde. Sakin, durgun değil, ikisi arasında gidip gelen bir sarkaç haliniz var.
Müthiş neşeli bir tabiatım var. İyi uyanan, mutlu dolanan. Keder uğrar gider, uzun kalmaz bende. Sıkar beni çünkü. Ben hep olumluya çevirmek isterim yüzümü. Çareye. Dermana. Battım mı batarım da. Ama hep çıkmak için sanki.
Gelelim kelimelerin büyüsüne. Eski, ‘tedavülden kalktığı’ söylenen kelimelere özel bir ilginiz var. Üstelik popüler bir iş yaparken bu kelimelere sıklıkla başvurmak bir risk değil mi?
Ben öyle bir yerden tasarruf etmek istemedim hiç. Kelimeler büyülüdür. Sesler büyülüdür. Onlara haksızlık edemem. Üstelik hiç ömründe duymamış insanların dağarcığına müzik vesilesiyle mırıl mırıl bir sözcük mıhlıyorum, daha ne!
Bir konserinizin sahne arkasını da görme imkânım olmuştu. Ekibinizle muazzam bir arkadaşlık ruhu çekmişti dikkatimi. Şiirlerinizde de var bu arkadaşlık ruhu. “Bebekliğinde seveceksin ki sonra hep sev” dizenizi de böyle okudum. Siz ne dersiniz?
Bağa inandım ben. Gerçekliğe. Çekilecek yükün omuzlarca çoğalınca hafiflediğini gördüm. İkinin birden büyük olduğunu. Birlik birlikse dirlik düzen vardır. Hakiki olan kalır, riyakâr elenir. Benim duymak istediğim dünya düzeni şarkısı bu.
Sosyal medya hesabınızda düzenli olarak kimi şairlerin doğum veya ölüm yıldönümlerinde paylaşımlar yaptığınızı fark ediyorum. Bir tür vefadan öte sanki bu anmalar...
Özlemek o. Yalnızlığınızı gidermek. Dayanacak duvar, sıvazlanacak sırt o insanlar. El sıkışmamız gerekmiyor, biz zaten tanışıyoruz. Dert ortağıyız. Satırların, mısraların altında kalmışlar ve oradan kalkmışlarız yine. “Sayende ve yüzünden aynı cümle içinde” diye bir şey yazdım geçen. Bu da öyle. Biz sizinle birbirimizi tanımadan önce tanışmıyor muyduk? Birbirimize can borcumuz var.
Cohen’in önceliği şairlikti. Ama şarkıları öne çıktı. Siz hangisini arzulardınız?
İki seçeneği de işaretleyebiliyor muyuz?
Tabii ki. Geçen yıl Nobel Edebiyat Ödülü’nü Bob Dylan kazandı. Ben kendi adıma Cohen alamadı diye üzüldüm ama siz ne hissettiniz, merak ettim?
Ben Bob Dylan’ın tavrına ayrı bir Nobel vermek istedim.
Bir şarkınızda Cemal Süreya’ya atıf yaptığınızı biliyorum. Sever misiniz Cemal Süreya’yı?
Hem de çok! Onun da düzenli gittiği bir yerin neredeyse müdavimiyim ben de. Ben gittiğim yerlerde hep aynı masaya otururum ve aynı sandalyeye. Karşımda portresi var orada, karşılıklı dertleşiyoruz. Cemal Süreya tam karşımda olsun diye seçmiştim o masayı da.
Günümüz şiirini takip ediyor musunuz peki? Var mı sevdiğiniz isimler?
Takip ediyorum. Sizi çok beğeniyorum mesela. Birhan Keskin’i ve Mehmet Said Aydın’ı çok beğeniyorum. Büşra Sarıkaya beğendiğim yeni nesil kalem ustalarından.
İyi bir besteci ve söz yazarı olduğunuz aşikâr. Hiç şiir bestelemeyi düşündünüz mü?
Düşünmenin ötesinde çok istiyorum. O şiir beni bulacak, onu da biliyorum.