Şiir hazirandır!

Güncelleme Tarihi:

Şiir hazirandır
Oluşturulma Tarihi: Haziran 17, 2022 12:13

Anima’yla haziranda şiir yolculuğuna çıkanların ilki Ayşe Şafak Kanca, ‘Yanık Bal Kokusu’yla daha kitabın adından başlayarak bir dünya tanımı yapıyor. Fatih Balkan’ın ilk şiir kitabı ‘Konyaklı Şişe Işıklı Gemi’, Kanca’nın dünya gezmesini sularda yapıyor ve haliyle oradaki dalgalardan, hafif esintiden, kimi zaman da çalkalanmalardan payını alıyor. Dilek Özmen Genel de ilk şiir kitabı ‘Meyyal’de, sevgiyi içinde boğanlara, neşesini saklayanlara ve hayatı ölümün provası gibi yaşayanlara itirazını dile getiriyor. Anima’nın haziran armağanı son şiir kitabı Seçil Hidayet’ten ‘Kumru Olma Rüyası’. Şiirler daha adına bakarken bizi ‘ev’e çekiyor.

Haberin Devamı

Yaygın romantik kanının aksine eylül değil, hazirandır şiirin asıl mevsimi. Şiir toplamak için de iyi bir mevsimdir, hasat etmek için de. Ve bana kalırsa haziran ayların en gencidir bir de. Nerden mi biliyorum, yine şiirden elbette. Tehlike de buradadır zaten, haziranı öveceğim derken şiirin payından gider zaman. Turgut Uyar’dan değiştirerek söylersek “Haziran tam şiire göredir bana kalırsa”.

Anima’yla haziranda şiir yolculuğuna çıkanların ilki Ayşe Şafak Kanca, ‘Yanık Bal Kokusu’yla daha kitabın adından başlayarak bir dünya tanımı yapıyor. Şiirleri de bu dünyadan onda kalanlar: “böyle böyle bastım geçtim/ üstümden kırıntılarıyla dünyanın/ bir eski bahçedir artakalan”. Yeryüzünün en eski bahçesi şiir ve dünya da onun içinde. Kanca’nın şiirinin bana düşündürdüğü de bundan. Kaotik olana şiirle bir yanıt verme çabası. Olanaksız olduğunu bilerek. Şiirin olanak olduğunu da unutmadan ama. Can Yücel’in “Umutsuzluktur şairin işi” cümlesini iyi kavramış ve onu bir madencinin feneri gibi dünyaya tutarak her yerden, her şeyden, her sesten, sessizlikten şiir çıkarıyor: “Uzaktan bakınca ıssızlığa benziyoruz/ kendi gövdemize uzanmış”. Tam da bir şiirin adının dediği gibi ‘Her Gün Düz Geçmiyor’sa, Kanca da yaşamın en kadim gereçleri olan sözcükler, sesler ve sessizliklerle dünyayı yeryüzünün yine eskisi gibi yoldaşı kılmak için hem yazıyor hem kazıyor.

Haberin Devamı

Fatih Balkan’ın ilk şiir kitabı ‘Konyaklı Şişe Işıklı Gemi’, Kanca’nın dünya gezmesini sularda yapıyor ve haliyle oradaki dalgalardan, hafif esintiden, kimi zaman da çalkalanmalardan payını alıyor. Bir merakla açılıp kıyıdan uzaklaştıkça derinliklere yol alan ve ufkun sonsuzluğunda, insanın küçük macerasını hisseden, hissettiren şiirler. Bir tür ‘Hisler Bulvarı’ şiiri ama gerçekler duvarını da unutmamalı, Sur’u, Suruç’u, 10 Ekim Ankara Garı katliamını da... Balkan’ın şiirindeki ‘komşuluk’ duygusu, insana hemen geçiyor, böylece karayla deniz, evle sokak, maviyle kırmızının komşuluğunun şiirdeki doğal duruşuna bir kez daha tanık oluyoruz, bu bazen unutulmaz dizelerle oluyor: “İki elimde iki kova, besliyorum denizi/ Mavisi ıslak, rüzgarı tuzlu/ Kalbim çarpıyor, yüzümde bulut/ Burası benim evim, biliyorum”. Fatih, ‘kalenderi’ bir hırka giydirmiş sanki şiirlerine, itirazı açık, ‘bu da geçer ya hu’ ise hemen her şiirine içkin. Işığı şiirden bir gemi Balkan’ın kitabı.

Haberin Devamı

Dünyaya gelen şiir mi yazıyor, yoksa dünyaya şiir yazmak için mi geliyoruz, ikisi de doğal, ama içinde dünya geçmeyen bir şiir nerdeyse olanaksız. Tıpkı içinde şiir geçmeyen bir aşkın da olmayacağı gibi. Dilek Özmen Genel de ilk şiir kitabı ‘Meyyal’de, sevgiyi içinde boğanlara, neşesini saklayanlara ve hayatı ölümün provası gibi yaşayanlara itirazını dile getiriyor: “Ölüm kadar korkuyor insan/ bir gün kendini duyamamaktan/ sanki ateş yutkunuyor, hiçliğin/ eşiğinde kaybolduğu zaman”. Özmen, insanın varlığıyla deneyimlediği her şeyin şiir olabilirliği düşüncesini kılavuz edinmiş bir şiir yazıyor. Bu nedenle de yolu açık bir şiir. ‘Uçmağa Varmak’ şiirinde Ali İsmail’i anıyor: “Bu gece tüm gökleri düşünüyorum Ali/ ayı, yıldızları, bulutları/ ve Tanrıyı.../ O bile tanımayınca görmüyor insanı”. Denildiği gibi, ‘Mesele’si olan bir şiir bu: “Onur varlığın aslı gerçeği/ yola çıkmak mı değerli, başarmak mı?” Yola çıkmanın onuru ‘Meyyal’de iyi şiirlerle sürüyor.

Haberin Devamı

Anima’nın haziran armağanı son şiir kitabı Seçil Hidayet’ten ‘Kumru Olma Rüyası’. Şiirler daha adına bakarken bizi ‘ev’e çekiyor. Sakinliğe, dinlenmeye değil, evi dinlemeye ve onun hallerini görmeye: “yaprak dalından boşluğa bıraktı sesini/ unutuşu evi yaptı giden tramvay/ kırmızıyı aldı telleri bıraktı”. Tümü, hatırlayış üzerine uzun bir iç çekiş de sayılır, unutuluşa bırakılmanın kederini harf harf üstlenen şiirler de. Demlenmesi hayli vakit almış, ama değmiş. Böylece hepimizin yerine yazmış gibi de okuyoruz Hidayet’i ve sayfa sayfa değil de oda oda oluşturulmuş hissini güçlü biçimde duyuran kitapta hem kendimize hem birbirimize rastlıyoruz. Hepimizi ilgilendiren şiirler: “çıkma dedikleri odalar/ geçme dedikleri yerler olmuş/ düşürdüğün sözcüklerden ezilen böcekler/ geçmişsin çıkmışsın da”. İnsanın içi gibi evin içi de. Acaba diye düşündüm bir an, ev olmasa şiir olur muydu? Seçil Hidayet’in kitabı bu tehlikeli soruyu sıkı şiirlerle yanıtlıyor.

BAKMADAN GEÇME!