Güncelleme Tarihi:
Bugüne dek çok sayıda albüme konuk oldun fakat adlı adınca bir Sibel Köse albümü olmadı, ki yıllardır bekliyorduk. O zaman bu zaman mıymış?
Bu albümden önce Fransa ve Polonya’da yine kendi adımla çıkmış albümler vardı aslında ancak o dönemde belirli sayıda CD olarak basıldı ve sanırım çoktan tükendi. Yine o dönemde dijital platformlar şimdiki gibi yaygın kullanımda olmadığı için bu ortamlarda yer alamadılar. Onları Türkiye’ye getirebilmek için uğraşmıştım aslında ama çeşitli sebeplerden mümkün olamamıştı. Burada basılmış ve konuk olduğum albümler de var bildiğin üzere. Kendi adıma olan bu albümün CD ve LP olarak basılması ise Caz Derneği ve özellikle Özlem Oktar - Lütfi Varoğlu sayesinde gerçekleşti. O zaman, bu zamanmış.
‘Love Songs’u 2015’te kaydettiniz ama yayımlanması altı yıl aldı. Repertuvarın standartlardan oluşmasına bağlı telif sorunlarından mı, başka handikaplar mı vardı?
Konser kaydedildikten sonra albüm olarak hazırlanması aşamasına geçildi ve bu süreç hızlıca tamamlanmıştı aslında. Plak ve CD basımı, aynı zamanda belirttiğin gibi telifleri de içeren bütçenin oluşturulması, gerekli yazışmalar, albüm için ayrılan dernek bütçesinin tamamlanması, derneğin var olan bir şirket yerine kendi yayıncılık belgesini alması derken, süre istemeden uzadı. Caz Derneği, Michiel ve benim, hepimizin içine sinen bir şekilde albümün dinleyiciye ulaşması için doğru zaman şimdiymiş demek ki.
AŞKIN FARKLI YÜZLERİ
Repertuvar ne gibi kriterlerle seçildi?
Özlem, konserin ve albümün temasının ‘Love Songs’ olmasını istedi. Söz konusu caz standartları olduğunda hemen her şarkı bu başlık altında yer alabilir aslında. Albümdeki sekiz parçanın dışında belki bir o kadar daha şarkı yer aldı konserde. Piyano ve vokal; duo olarak çalacağımız için şarkının hikâyesinin temaya uygunluğu kadar, ikili olarak en yüksek iletişimi kurabileceğimiz, mood, ton, tempo, ritmik ve armonik yapı olarak çeşitlilik sunabileceğimiz şarkıları seçmeye çalıştım. Son aşamada albümdeki parçaları belirlerken de aşkın farklı yüzlerini yansıtmaya çalışan temalar ve kaydedilen kayıtların en içimize sinenlerini çok da kesin hatları olmayan bir hikâye gibi sıraladık. Tabii ki dinleyici kendi sıralamasıyla yeni hikâyeler kurgulayabilir.
Hani önce albüm çıkar, sonra konserler verilir ya, ‘Love Songs’ta süreç tersten işledi. Neden?
Aslında caz müziği söz konusu olduğunda ideali bu şekildedir. Önce müzisyenler bir araya gelir, session ya da klüp konserlerinde müzik pişer, sonrasında kayda girilir. Stüdyo müzisyenliği başka bir konu. Caz müziği kolektif doğaçlamayı temel aldığı için eserler yeni bile olsa grubun kendi içindeki iletişimi önemlidir. Grup ruhuna ve kurulan iletişime çok inanıyorum. Piyano-vokal gibi bir ikilinin diyaloğunun zevkli hale gelebilmesi için birbirini müzikal anlamda tanımak önemli.
STÜDYO HİLESİNDEN UZAK
Bu albüm konser sırasında canlı kaydedildiğinden benim için birkaç açıdan değerli. Birincisi, stüdyo hilelerinden uzak, hakiki bir kayıt dinliyor olacaksınız. Her parça seyirci karşısında canlı olarak sadece bir kez seslendirildi ve albümde yer alan şarkılar bu icraların içinden seçildi. İkincisi, seyircinin enerjisi çok zenginleştirici. Ortak bir dille, bütünlüğü ve sürekliliği olan, aynı zamanda farklı ton ve renkleri içeren bir seçkiyle, minimal ve samimi, aynı zamanda yoğun ve ifadesi kuvvetli bir albüm olması için konserden başlayarak, albüm kapağının tasarımına ve baskısına kadar emeği geçen herkesle birlikte elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık. Süreçte destek veren tüm güzel insanlara tekrar teşekkür ederim. Albümün lansmanı için 17 Ekim’de Ankara Caz Festivali’nde verdiğimiz konser tüm bu emeğin üzerine performans olarak çok daha yüksek oldu. İki dostun arasındaki muhabbetin birbirini tanıma süresi ve ilişkilerinin yoğunluğu ölçüsünde derinleşmesi gibi..
Yapımcı da Türkiye caz tarihinde ve senin kariyerinde özel bir yeri olan Ankara Caz Derneği. Ankara aslında sağlam bir caz şehri, değil mi?
Ankara, Cumhuriyet tarihi boyunca çok sanatçı yetiştirmiştir. Konservatuvar, sanat okulları, akademiler, CSO, opera, bale gibi kurumları, özellikle benim gençliğimde kent hayatında etki etmiş kulüpleri, en önemlisi kültüre, sanata değer veren, takip etmezse kendini eksik hisseden bir izleyici kitlesi vardır. Öğrenci ve memur ağırlıklı bir kent olmasından kaynaklanıyor olabilir. Kentin kaçamağı çok olmadığı için, insanlar ilgilendikleri konulara ve dostluklarına ağırlık verir. Konsantrasyonu yüksektir bu anlamda.
NORMA WINSTON’DAN TEBRİk
‘Love Songs’u dinleyen caz divalarından sence en çok hangisi beğenirdi?
Bu zor bir soru, cevabını tam olarak bilemiyorum. Ama albümün hazırlık sürecinde yaşadığım bir güzelliği paylaşmak isterim. Albümde yer alan parçalardan biri ‘The Peacocks’ (Tavuskuşları) piyanist Jimmy Rowles’un bestesi. En güzel yorumlarından biri Bill Evans ve Stan Getz’in ‘You Must Believe in Spring and Love’ albümünde yer alır. Sanırım bana ustam Tuna Ötenel dinletmiştir bu kaydı, kendisi de zaman zaman çalardı. Söylediğim sözler İngiliz asıllı şarkıcı Norma Winston’a ait, beğenerek izlediğim, hatırı sayılır müzisyenlerle çalışmış, değerli bir caz sanatçısıdır. ‘A Timeless Place’ ismini almış onun sözleriyle bu şarkı. Bu sözleri Tierney Sutton’ın ‘Unsong Heroes’ albümünde dinlemiş ve çok sevmiştim. Bu sözlerin albümde basılabilmesi için kendisinden izin almak üzere Norma Winstone’la yazıştık ve ona dinlemesi için kaydı gönderdim. Bu güzel sözleri yazarak ‘The Peacocks’un şarkıcıların repertuvarına girmesini sağladığı için ayrıca teşekkür ettim. Sadece bir yerinde farklı bir söz kullanmışım, belki heyecandan. Ondan aldığım tebrik beni çok mutlu etti.