Güncelleme Tarihi:
ArtOn İstanbul, Sezer Tansuğ Sanat Vakfı işbirliği ile gerçekleştirdiği ‘99 Kare’ sergisiyle sanat tarihinin ‘sivri kalemi’ Sezer Tansuğ’un arşivinden yola çıkarak 1990’lardan günümüze yaklaşık 100 sanatçıyı bir araya getiriyor. Yaşamı boyunca tartışma ve polemikleriyle, kültür-sanat dünyasında kutuplaşmalara neden olmuş Tansuğ’un, bu kez ters bir etkiyle 1990’larda ölümüyle yarım kalan projesi ‘66 Kare’ye eklemlenen geniş sanatçı grubuyla Art On İstanbul, belleği bugünle aynı ‘güzergâhta’ buluşturma misyonunu üstlenmiş.
Sezer Tansuğ tarih, arkeoloji, sanat tarihi ve sinema alanında çalışmış; sanat tarihine ‘Şenlikname Düzeni’ gibi görsel sanat alanına farklı okuma önerileri getiren eserler vermiş bir kültür insanı. Özellikle 70’li yılların ulusallık-evrensellik, yerellik-gelenek, soyut-somut gibi tartışmalarla çağdaş Türk sanatının eğilimlerinde belirleyici olmuş etkili bir isim. Ancak Tansuğ eleştirel analizlerinden çok, kavgacı kişiliğiyle girdiği polemiklerle hatırlanıyor. Tansuğ’un sivri kaleminden kimler nasibini almamış ki? 1950’lerde asistanlığını yaptığı hocası Mazhar Şevket İpşiroğlu, Sabahattin Eyüboğlu; 60’larda soyut eğilimleri dolayısıyla Nurullah Berk ve D Grubu, sonrasında Doğan Kuban, Turan Erol, Bedri Baykam ve daha nice sanatçı ve kültür insanı Tansuğ’un yıkıcı eleştirilerine maruz kalmış. Ancak bunlardan hiçbiri Sarkis’le yaşadığı polemik kadar tepki çekmemiş. Sarkis’in 1990 yılında Venedik Bienali sırasında San Lazzaro Adası’nda sergilediği işi üzerine ayrımcı bir metin kaleme almasıyla konu adli makamlara taşınmış.. Sezer Tansuğ, yalnızca Sarkis’e manevi tazminat ödemekle kalmamış; Bülent Erkmen’den Ferit Edgü’ye 89 kişilik kültür - sanat insanının kınama açıklamasının da hedefi olmuş.
Ölümünün 20. yılında polemikleriyle değil, yarım kalan sergi projesiyle gündemde bu kez Sezer Tansuğ. 1992’de geleneksel metinler üzerine 43 sanatçının yorumuyla hazırladığı ‘66 Kare, Geleneksel Kültüre Çağdaş Yorum’, Beyoğlu Sanat ve TÜYAP Kitap Fuarı’nda sergilenir ve kitabı 1993’te yayımlanır. Sonrasında Tansuğ, projeye çağdaş değerlerin de eklemlenmesi gerekliliğini duyarak serginin bir sonraki etabı ‘Cumhuriyetin Değerleri’ başlığı üzerinde çalışmaya başlar. 100’e yakın sanatçıyla paylaştığı projenin sergisi 1993 yılında Pera Sanat Merkezi’nde gerçekleşir ancak Tansuğ’un arzu ettiği yankıyı bulamaz ve kitabı da gerçekleşmez.
‘99 Kare’, serginin küratörü Gökşen Buğra’nın Sezer Tansuğ’a saygı niteliğinde bir sergi yapma fikrinden çıkıyor ve Sezer Tansuğ Sanat Vakfı ile görüşerek yarım kalan sergi projesini tamamlamak üzere yola koyuluyor. İlk olarak 1992’de sergilenen sanatçıların eserleri vakıftan ödünç alınarak restore ediliyor, sonrasında projenin ikinci etabı için Tansuğ’un notlarında yer alan ama eserleri teslim edilmemiş sanatçılara erişiliyor. Son olarak da kapsayıcı bir yaklaşımla birbirinden farklı ekollerden, farklı medyumlarda üretim yapan 100 güncel sanatçıdan eser isteniyor. Yarım kalmış bu projenin son etabı, 1993’ten 2018’e, 97 sanatçıdan 106 eserle eleştiriden ilhamını alan bir temele yaslanarak, çoğulcu bir okuma alanı açmayı hedefliyor. Eserlerin metinlerle, birbirleriyle ve zamanın ruhuyla ilişkisine Hilmi Yavuz’un kitabın giriş yazısında ‘süreklilik’ ilkesinde buluşarak bakma fikri öne çıkıyor.
Bugün ArtOn Galeri’de sergilenen sanatçıların, özellikle de küratör Gökşen Buğra’nın çağrısıyla yarım kalmış bir sergi projesinin ete kemiğe bürünmesine katkı yapan isimlerin, tartışmaya alan açmaktan çok, tüm farklılıklarıyla içinde soluduğumuz kültür atmosferinin görsel temsili olarak Evrim Altuğ’un isabetli ifadesiyle ‘rübik küpü’nün yüzeyine bir kare eklemiş olmaları, iyi niyetli bir selamlama olarak okunmalı. Sergi her ne kadar mekâna iyi yerleştirilmiş olsa da, temsil ettiği miras ve bugüne ne söylediğini iyi anlamak için kitabın rolü büyük. Sanatçıların süreçteki serüvenleri ve Evrim Altuğ’un her eser üzerine yazdığı metinler, serginin çok daha iyi anlaşılmasını sağlayacak değerli bir enstrüman. Özellikle sanatçıların eserlerini ithaf ettikleri isimlerle birlikte Sezer Tansuğ’un hikâyesine de eklemleniyor olduklarını anımsarsak...
Canan Beykal, Tansuğ’un ‘bir kavramın ancak zıddıyla tarif edilebileceği’ düşüncesiyle hareket ettiğini söylerken belki de tüm bu duygusal olumsuzlamalarını bilimsel bir zemine; diyalektiğin ilkelerine oturtmaya çalışmıştı. Benzer şekilde Hilmi Yavuz, sergi kitabındaki giriş yazısında ‘99 Kare’nin, ‘66 Kare’nin tersini işaretlediği şeklinde provokatif bir yorum getirmiş.
Sanat eleştirisinin kişisel beğeniden öte bilimsel analiz zeminine yaslanması gerekliliğinden hareketle, Sezer Tansuğ’un Yeni Oluşumlar dergisindeki ‘Genç Sanatçılar İçin Çağrı’ metninde olduğu üzere beğeniye karşın kapsayıcılık; kopuşa karşın süreklilik önermesinin, ‘99 Kare’ sergisinin zeminini oluşturduğunu da söyleyelim.
*İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Taksim metro durağında İstanbul Kitapçısı olarak kullanılan alanı Taksim Sanat adı altında sanat galerisine çeviriyor. 27 Kasım’da açılacak ilk sergide ise Sezer Tansuğ’un ilk ‘66 Kare’sinden eserler yer alacak. Böylece ArtOn İstanbul’un 29 Aralık’a kadar sürecek sergisiyle birlikte proje farklı etaplarıyla tamamlanarak izleyiciyle buluşmuş olacak.