Güncelleme Tarihi:
‘Bir Dava’, Ayhan Geçgin’in beşinci romanı. 1970 İstanbul doğumlu Geçgin, ODTÜ Felsefe bölümünü bitirmesinin ardından edebiyat hayatına 2003 yılında yayımlanan ‘Kenarda’yla başlamış, kariyerini ‘Gençlik Düşü’ (2006), ‘Son Adım’ (2011) ve ‘Uzun Yürüyüş’le (2015) sürdürmüştü.
Üzerinden çok zaman geçmedi ama öylesine kaotik bir süreç yaşandı ki bu davalar ne zaman açılmaya başladı, ne zaman dallanıp budaklandı, emniyet tutanakları ne zaman iddianame yerine geçti, hatırlanmıyor bile. Ayhan Geçgin, yeni romanı ‘Bir Dava’da işte bu davalardan birinden, kamoyunda ‘Balyoz’ diye bilinen -hükümete karşı askeri darbe düzenlemek- davasından esinlenmiş. Ancak hikâyenin ağırlık merkezi reel politika değil; Geçgin politikayı muhafazakârlar-laikler arasındaki iktidar kavgasının, FETÖ kumpasının çok ötesinde, çok daha geniş bir perspektifle ele alıyor.
HAYALİ TÜRKİYE, HAYALİ İNSANLAR
Sondan, yazarın hikâyenin sonuna eklediği ‘Not’tan başlayalım; “Kitap gerçek bir davadan esinlenmiş, bu davanın tutanaklarından yer yer yararlanmış olsa da adı üstünde bir roman, bir kurgudur. Her şey hayali bir Türkiye’de, hayali insanlar arasında geçmektedir” demiş Ayhan Geçgin. Zaten Türkiye’de nice zamandır hayal ve hakikat iç içe geçmiş bir halde. Biz zaten başkalarının kurguladığı bir gerçeklik içinde yaşayıp gidiyoruz. Bu kurgulanmış gerçekliğin sahteliğini açığa çıkarmanın belki de en iyi yolu, onu romanın kurmacalığı içinde görünür kılmak. Geçgin de ‘Bir Dava’da tam da bunu yapıyor.
Roman kahramanı Aslı, ABD’de yaşayan bir kadın. Emekli bir amiralin kızı. Antropoloji ihtisası yapmış, kendisinden yaşça büyük David adlı öğretmeniyle evlenmiş. Bir üniversitede öğretim üyesi olan Aslı’nın Can isimli bir de çocuğu var.
Aslı, evlerinin basılıp babasının gözaltına alındığı haberini alınca yıllar sonra dönüyor Türkiye’ye. Ve süreç başlıyor; emniyetteki babaya ulaşma çabası, avukatla yapılan görüşmeler, eş ve yakınların geçmiş olsun ziyaretleri, medyaya ve insanların duyarsızlığına duyulan öfke, adaletsizliğe duyulan isyan... Bütün bunlarla baş etmekte zorlanan Aslı, kentin gerek mimari gerek insani değişiminden, her şeye sirayet eden ‘dekadanstan’ da -elbette olumsuz anlamda- etkilenir. Öte yandan insan denilen varlık hayat ve mutluluk arsızıdır. Dava sürecinde sıklıkla Amerika ve Türkiye arasında mekik dokumak zorunda kalan, normal ve huzurlu bir yaşantıya özlem duyan Aslı da öyle...
Yıllar sonra yeniden karşısına çıkan Mehmet, belki de içinde nicedir hissetmediği bir şeyleri canlandıracaktır. Ne var ki havanın kurşun gibi ağır olduğu zamanlarda soluk almak kolay değildir. Hele ki babasının ne ile suçlandığını bile bilmeyen, başlarına gelen bu durumun bir anomali değil bir iktidar stratejisi olduğunu yeni yeni algılayan ve hepsinden önemlisi F tipi cezaevi kapılarında beklemiş, insanın insana zulmünü bizzat deneyimlemiş bir kadın olarak Aslı bu ilişkinin ona özgürlük vaat etmediğinin farkındadır...
YÜZLEŞME...
Ayhan Geçgin’in özellikle ilk üç romanını -‘Kenarda’, ‘Gençlik Düşü’ ve ‘Son Adım’ı- çok beğendiğimi sıklıkla ifade etmiştim. Hikâyeleriyle değil, ele aldığı meseleler ve o meseleleri dile getirişiyle farklılaşıyordu Geçgin. Ancak bütün romanlarının ortak noktası, verili hayatı kabul etmekte zorlanan, başkalarıyla ilişkisi travmatik sonuçlar veren ve yavaş yavaş dönüşüme uğrayan bireysel dramlardı. ‘Bir Dava’ da bu fikriyattan hareketle kurgulanmış. Mesela ‘Bir Dava’nın Aslı’sı ile ‘Son Adım’ın Alişan’ı aynı tarihsel sürecin farklı tezahürlerini benzer içsel süreçlerle yaşıyorlar. Alişan, kimliğini memleketine yaptığı yolculukta bulmuş, yaşamını ilk kez bütün açıklığıyla işkence altındayken görmüştü. Aslı’nın Türkiye’den Amerika’ya, Amerika’dan Türkiye’ye yaptığı yolculuklar ve buna eklenen işkenceden farksız dava süreci kendisini ve gerçekliği biraz daha iyi kavramasıyla sonuçlanır. Aslında kendi başlarına gelen bu hukuksuzluğun bazılarının hep bildiği uygulamalar olduğunu fark ettiğinde içinde utanç ve huzursuzluk duyacaktır...
Geçgin’in ‘Bir Dava’sı ile Kafka’nın ‘Dava’sı arasındaki isim benzerliğinin okuyucuda çağrışımlar yaratması kaçınılmaz. Kuşkusuz Geçgin için de ilham kaynağı olmuştur. Kafka’nın -Faşizmin iktidarının karakteristiğini ve o iktidar karşısındaki bireyin durumunu- ortaya koyduğu ‘Dava’, ‘Şato’ ve ‘Değişim’ romanları 2000’li yıllar Türkiye’sinin karakteristiğini öylesine çarpıcı bir biçimde yansıtıyor ki Türkiye’de yazılmış bir romanda Kafka’yı bulmak hiç de şaşırtıcı olmuyor. Kafka’nın K.’sının böceğe dönüşmesi elbette bir metafordu. Peki, Türkiye’de yaşayan insanlar neye dönüşüyorlar?
Karamsar bir havası olmasına rağmen, Geçgin’in roman kahramanlarının geçirdiği dönüşüm olumlu yönde. Ayhan Geçgin’in olumsuz bir anlam yüklediği ‘herkes’in aksine, onlar farklılıklarına, mutsuzluklarına, yabancılaşmalarına rağmen direnmenin imkânlarını arıyorlar. Gözün önündeki perdenin kaldırılması diyelim buna. Onların gözünden toplumu, siyaseti, kentin giderek kararan çehresini izleyen okuyucu, roman kahramanlarıyla birlikte bir yüzleşmeye çekiliyor.
‘Bir Dava’da konu edilen davalar zincirinin her iki tarafına -yargılayanlara ya da yargılananlara- da yakınlık duymayabilirsiniz. Zaten Geçgin’in de böyle bir niyeti yok. Sadece bu davayı değil adaletsizliğin kol gezdiği bütün davaları, haksızlığa uğrayan, F tiplerine kapatılan bütün mahkûmları, onların yakınlarının dramlarını kapsayan bir hikâye anlatmış. Anlatılan kimin hikâyesi diye sormayın, “İşte bu bizim hikâyemiz”...