Güncelleme Tarihi:
Enis Batur, her ne kadar ‘sevgili okur’a göre çalışmıyorsa da, toplamında ‘aydınlanmacı’ bir yan var. Göstere göstere olması gerekmiyor bunun zaten, Batur’u okuyarak aydınlananların kafasında bir ışık yanıyor, gözünde bir parıltı beliriyorsa, yani yazar sezdiriyorsa, bu da aydınlanma ve aydınlatmaya sayılır. ‘Ansiklopedist’ tutumu zaten bilinen bir şey, öyle olunca da haliyle zamanımızın Ahmet Mithat Efendi’lerinden biri olarak da anılabilir. Hatta şehir, gezi rehberi yazarı, gurme yazar olarak da okunabilir.
Pasaportunda ‘muharrir’ yazıp yazmadığını bilmiyoruz, ama yazıya damgasını vurduğu muhakkak. Saymadım kaç kitap oldu diyerek devamını dileyelim. ‘Pasaport Damgaları’nı yeni baskısından okudum, büyük boy, 640 sayfa, 1987-2006 arası 20 yıllık yol günlüğü. Sürükleyici, coşkulu, içten, özendirici, özenli, su gibi... Biraz daha bu sıfatlardan yazarsam, dalga geçiyormuşum sanılır ama, değil. En azından iyi bir okuru olarak böyle bir şey yapmam. Enis Batur kitaplarının yazıya mı gereksinimi var? Bilemem. Ama bazı yazarların bazı yazarlara, bazı okurların bazı kitaplara borcu var, buna inanırım. Bu yazıyı yazmam da ondan, bir ‘büyük yalnızlık’ ve ‘karşılıksız adanmışlık’ içinde çalışan ve harflere ‘ömrünü yatıran’ Enis Batur’un serüvenine bir kitabıyla daha tanık olmamdan.
Sürükleyici dedim, çünkü bir yol kitabı. Daha doğrusu yollar kitabı. İç içe çok yolculuk var kitapta. Önce tüm yolculukların anası olan yazı. Hem onunla hem de onun için çıkılıyor yolculuğa. İki kişilik bir yolculuk, tıpkı yazı gibi, aşkla ve aşka yolculuk var: Koklaşmalar. Sonra tüm şehirlerin ecesi olan Paris var. Başka şehirler, ülkeler de var, ama Marco Polo’nun, “Tüm şehirleri anlatıyorsun, Venedik’i niçin hiç anlatmadın?” diye soran Kubilay Han’a “Anlattığım tüm şehirler Venedik’tir” deyişine benzer biçimde Enis Batur da nerdeyse hep Paris’i anlatır, anlattığı tüm şehirler Paris’tir sanki. Orada müzikle, kitaplarla ve dostlarıyla buluşur. Ama Paris en çok iki kişilik bir şenliktir onun için, kitapçıları, sahafları, sergileri, müzik dükkânlarını saymazsak!
Ne yerleşik ne yabancı. Buna yakın bir durum Batur’unki. Nerede olsa yazıya gömülü, kitaba yerleşik. Şehir onun çalışma odası gibi, hadi evi diyelim, gözlemleri, esinleri, insanları da katarak. Paris’in tadını yazarak çıkaranlardan ve her seferinde hasılatını hesaplayanlardan: 9 şiir, 2 orta boy kitap, 2 yarım roman ve yüzlerce tasarı gibi. Yazının tadını çıkarmak da yolculuğa dahil.
Yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüğünü anlat durumu yok ama, yediğini içtiğini de anlatıyor ki, Ayfer Tunç’un ‘Yeşil Peri Gecesi’ (2010) adlı şahane romanındaki yeme içme bölümlerini, mezelerin adlarını filan da içeren bir yazı yazmıştım, daha zengini Batur’un kitabı için de yapılabilir. Tabii kafe ve restoran adlarını da unutmadan.
Yediği içtiği, gezdiği gördüğü, hepsi bir yana, onları da bi güzel anlatmış ama, okuyup yazdığını ve yazmak istediklerini de anlatmış ki, işte kitabın tadı asıl orada beliriyor. Yazıyla yaşanan, yazı için yaşanan bir yaşamın tutkudan da öte, bir gövde kazanması, bir ruha dönüşmesi, bir huy olması ve dünyaya yazmak için gelmiş bulunması bir yazarın, bir şairin, ders vermeden, büyüklenmeden, bir hal-i beyan olarak böyle dile getirilebilir ve bu kitabı okuyan yazar adaylarını böyle kışkırtıp yüreklendirebilir. Tabii vazgeçirebilir de, konu harici olduğu için değinmiyorum buna.
Enis Batur’u sevmek için neden de çok kitap da, şiirden denemeye, incelemeden romana, antolojiden sinemaya, yolculuktan müziğe, resme, hem her şeyi merak eden hem de her yazdığı merakla beklenen bir şair ve yazar. Geçenlerde sosyal medyada bir tartışmada “50 kitap yazdım!” demiştim, övünmek için değil, durumu söylemek için. Biri de “50 kitap yazmışsınız ama bir Don Kişot etmiyor. Bunu da düşündünüz mü hiç?” diye ayar vermişti bana. Buna güldüm, ama bizim Don Kişot’u da buldum bu arada, Enis Batur. Hiç yılmadan, umudunu yitirmeden yazıyor, yazıyor, yazıyor. Bence Türkçenin Don Kişot’u sayılır, sayılmalı.
PASAPORT DAMGALARI
Enis Batur
Kırmızı Kedi Yayınları,
2019
640 sayfa, 55 TL.